Kırbaçkart

Uyanıp gözlerini bir müddet ovaladıktan sonra gördüğü manzara gerçekten büyüleyiciydi. On yedi gezegenli güneşli sistemi çok güzel görünüyordu. Artık yirmi beş yaşlarında genç bir pilot olan Murta için başka gezegenleri tanıma vakti çoktan gelmişti. Teknolojik olarak çok gelişmiş olan Çağlaraşmış gezegeni yönetimi belli aralıklarla başka gezegenleri keşif amacıyla uçuşlar düzenler ve bu uçuşlar için en iyi pilotları görevlendirirlerdi. Murta da bu pilotlar arasına girmeyi başarmıştı. İki gezegene uğrayıp oradaki hayat şartlarını öğrenecekti. Gezegenlilerin dilleri ve kıyafetleri hakkında gerekli eğitimi almıştı.

Üzerinde bayağı bir dolaşıp teknolojiden eser görmediği Dördüncü gezegende bir yerleşim birimine yakın ormanlığa indirdi tek kişilik IFO yu (Identifined Flying Object) . O bölgede güneşin batmasına az bir süre kalmıştı. Kısa bir yürümeden sonra yerleşim birimindeki bir eve vardı. Kapıyı açan kırk yaşlarında bir adam Murta'nın oralardan geçen bir yolcu olduğunu öğrenince nazikçe evine davet etti. Bu ilkel şartlar hakkında en ufak bir fikri olmayan Murta için bile evin hali ailenin fakirliğini haykırıyordu. İki odalı evin bir odasında bulunan bir minder üzerine oturdu Murta. Ev sahibi bir gaz lambası yaktı. Murta heyecanlandı, ilkokulda öğretmeninin verdiği bir ödev sonucunda öğrendiği asırlar öncesine ait aydınlatma aracı karşısındaydı işte.

Ev sahibi karşısına oturdu Murta'nın.

'Hoş geldiniz.'
'Hoş buldum, sağ olun.'
'Buralı değilsiniz galiba, daha önce sizi görmedim.'
'Yok, buralı değilim, epey uzaklardan geliyorum.'
'Benim ismim Karya, sizinki.'
'Murta.'
'İlk defa böyle bir isim duyuyorum.'
'Genelde öyle derler, bilinen bir isim değildir.'

Bir müddet sustular. Karya'nın soracak başka bir şey bulamadığını anlayan Murta için merak ettiklerini öğrenme vakti gelmişti.

'Elektrik henüz bulunmadı galiba.'
'Anlamadım, ne dediniz? Bir şey mi kaybettiniz?'
'Hayır, hayır. Herhangi bir şey kaybetmedim, aklıma başka bir şey gelmişti de. İçeride yemek pişiren bayan eşiniz herhalde.'
'Evet, bunlar da çocuklarım.' diye cevap verdi Kayra karşılarında meraklı gözlerle onlara bakan iki çocuğu göstererek.
'Çok tatlılar. Eee ne iş yapıyordunuz?'
'Tarla sürme, odun taşıma, hayvanları otlatma. Anlayacağın Sahip o an ne derse o işi yapıyorum. Neticede bir köle ne yapar ki?'

Kölelik sistemi hakkında bir şeyler duymuştu Murta ama tam bir malumat sahibi de değildi. Öğrenmeyi de çok istiyordu, o yüzden Karya'nın büyük olasılıkla garip karşılayacağını bilmesine rağmen soruyu en klasik haliyle sordu

'Nasıl bir şey bu kölelik?'
Karya 'Bu nasıl bir soru?' anlamında garip garip baktı Murta'ya.

'Ne demek nasıl bir şey, gerçekten bilmiyor musun?'
'Dedim ya uzaklardan geliyorum, yani bayağı uzaklardan.'
'Uzaklarda köle olmayan yerler mi var? Kim bilir ne güzeldir oralar? Neyse anlatayım madem. Bu köyün tamamı Sahipindir. Bu evler, tarlalar, hayvanlar ve insanlar. Biz hepimiz onun köleleriyiz. Bizden doğan çocuklar da onlardan doğan çocukların köleleri olacak. Sahip ne derse onu yaparız.'
'Aman Allah'ım ne kadar kötü bir şey. Sizin hiçbir şeyiniz yok mu?'
'Yok, ne bir eşyamız olabilir, ne de bir fikrimiz.'
'Peki Sahip nerede yaşar?'
'Nerede olacak, o saray yavrusu on beş odalı, üç mutfaklı evinde. En güzel giysileri giyer, en iyi atlara biner. Hep diğer insanlara üstten bakar.'

Yemek yedikten ve bir müddet daha sohbet ettikten sonra Karya Murta'ya güven hissetti ve bazı sırlarını açtı. Kendisi köle olarak doğmuş ve köle olarak yaşamıştı ama çocuklarının bu şekilde yaşamasına razı olamazdı. Bu yüzden bir grup arkadaşıyla birlikte bir direniş örgütlemişler ve sona da yaklaşmışlardı. Bu direniş hakkında konuşurken gözleri parlıyordu. Sonra hiç tanımadığı birine bu kadar güvenmenin bir hata olduğunu düşünmüş olacak ki konuyu çabuk kapatıp uyumaya gitti.

Sabah Karya geç kalkmıştı ve bu yüzden de çok korktuğu belliydi.

'Ne yapacağım şimdi?' dedi kendi kendine ama Murta da duyabilmişti.
'Hayrola, bir problem mi var?'
'Geç kalktım, tarlaya geç kaldım.'
'Peki ne olur o zaman.'
'Kahya fark etmezse iyi, fark ederse Sahip gelince ona söyler. Sonrası ise meçhul.'
'Nasıl yani, ne yapar sonra?'
'Affedebilir, cezalandırabilir de. Yani her şey sabah kahvaltısına bağlı anlayacağın.' dedi esprili bir şekilde.
'Nasıl bir ceza bu, kovar mı, evini mi elinden alır?'
'Yok canım, ne kovması, keşke. Ayrıca ev zaten onun. Kırbaç vurdurur kahyaya. Sayısını da o belirler. Neyse onu boş ver, sen daha ne kadar kalacaksın?'
'Yok ben birazdan gideceğim, misafirperverliğin için teşekkürler.'
'rica ederim. Kal diyeceğim ama durumu sen de görüyorsun. Yolun açık olsun.'

Karya tarlanın yolunu tuttu. Murta sonucu çok merak ettiğinden gizlice takip etti onu. Kahyaya yakalandı Karya, bir süre sonra Sahip olduğu anlaşılan kişi geldi ve Murta'nın uzaktan gördüğü kadarıyla Sahip o gün kahvaltıyı beğenmişti. Karya kırbaç yemeden işine dönmüştü.

Tabiatı dışında bu gezegeni hiç beğenmemişti Murta. Çok güzel bir tabiat vardı ama Karya bunun farkında bile değildi. Köleydi çünkü. IFO ya atlayıp doğru Beşinci Gezegenin yolunu tuttu. Bu gezegende teknolojinin Çağlaraşmış'daki kadar olmasa da ileri olduğunu biliyordu. Hiçbir iz bırakmadan ve kimseye görünmeden gezegene inmenin yolunu defalarca simülasyonlarda öğrenmişti.

Büyük bir şehre gitti ve kısa sürede 'Ben misafirim.' şeklinde kapı çalmakla misafir olamayacağını anladı. Otuz yaşlarında Tola isimli bir adamın oturduğu iki odalı bir apartman dairesinin bir odasını bir günlüğüne kiraladı. Tola tek başına yaşıyordu. Akşam dolaptan çıkardığı bazı yiyeceklerle karnını doyuran ve Murta'ya hiçbir şey ikram etmeyen Tola o sırada televizyon seyreden Murta'nın karşısındaki koltuğa oturdu ve konuşmaya başladı

'Demek adın Murta.'
'Evet.'
'İlginç bir isim ama bu zamanda her gün yeni ve ilginç bir isimle karşılaşmak olası zaten.'
'Doğru.'
'Yalnız sen biraz değişik görünüyorsun. Buralı mısın?'
'Hayır, Maremikalıyım.'
'Maremika... Gezegenin ta öbür ucu, aslında oralıya da pek benzemiyorsun ama. Uzaylı filan değilsin değil mi?'
'Herkes uzaylı değil midir?'
Kahkaha attı Tola.
'İşte bu güzel espriydi, gerçekten güzeldi. Sonuç olarak hepimiz uzay içindeyiz... Ama bir gün bir uzaylıyla karşılaşacağım, bunu biliyorum. O zaman kaçacağım bu gezegenden, kurtulacağım.'
'Neden kurtulacaksın?'
'Baksana sen galiba gerçekten uzaylısın.'
'Tamam o zaman uzaylıya anlatıyormuş gibi anlat, rahatlarsın.'
'Doğru bak, bu iyi fikir. İçimi dökeyim değil mi? Zaten yalnızlık mahvetti. Dinle o zaman. Ben bir fabrikada çalışıyorum dostum. Paketleme servisinde. Sabahtan akşama kadar önümden geçen paketlere bakıyorum. Okulda bahsettikleri yaratıcı zekaya hiç ihtiyaç yok anlayacağın. Maaş 1500 Mima, yirmi yıl daha ödemek zorunda olduğum ev kredisinin aylık taksiti 700 Mima, elektrik, su , ısınma, telefon derken aylık ortalama 300-400 Mima da o. Ev eşyaları taksitleri 100 Mima. Geriye ne kaldı, işte o dolapta gördüğün yiyecekler.'
'Peki çalıştığın fabrika kimin, nerede yaşar, hayat standartları nedir?
'Kimin olacak, bu nasıl soru?'
'Uzaylıyım ya.'
'Ha o bağlamda, patrona karşı içindekileri de dök de rahatla diyorsun yani. Fabrika patronumun, onlarca fabrikası olan patronumun. Asla yaklaşamayacağım ve nasıl bir yer olduğunu hiçbir zaman bilemeyeceğim bir yerde yaşar. Ara sıra filmlerde gördüğüm zengin evlerine benzer bir yerde ve onların standartlarında yaşıyordur herhalde. Zaten yüzünü de sadece televizyonda gördüm. İşini iyi bilen biri yalnız, iyi para kazanır. Ama benim onunla pek işim olmaz ve olamaz zaten. Fabrikada Tola işte bu kart.' dedi ve cebinden çıkardığı bir kartı gösterdi.

'İşte dostum, bu Tola. Sabah işe kaçta geldiğimi, saat başlarında nerede olduğumu ve akşam işten kaçta çıktığımı hep bu karttan okurlar. İnsandan kaçabilirsin ama bundan asla. Bir hata mı yaptın, hop maaştan kesinti. Ya birkaç hata... Allah korusun, işten ihraç. İşte o an aylık taksitler, faturalar gökyüzünü bir karabulut gibi kaplar, ışığa asla geçit vermezler.'
'Başka bir iş bulamaz mısın?'
'Belki, ama zor. Bulsan da boş geçen arayı ne ile kapatacaksın ki? Neyse be uzaylı. Bu kadar yeter, sağ olasın. Biraz rahatladım.Yatalım artık. Yarın iş var'
'Peki yatalım. Saati kurmayacak mısın?'
'Gerek yok, vücut saat gibi oldu artık, hep aynı saatte kalkarım. Hem zaten alarmı çalışmıyor.'

Tola hemen uyudu. Murta'nın gözü saate takıldı. Çağlaraşmış'daki tüm cihazlar sesle çalıştığı için bir asır öncesine ait bu düğmeli cihazlar çok dikkatini çekmişti. Sırf bu yüzden televizyon kumandasıyla dakikalarca oynamıştı. Şimdi de saatle oynamak istiyordu. Biraz kurcaladı fakat bir şey anlamadı. Bu kurcalama sırasında saati bir saat ileri aldığını da fark edemedi.

Tola uyanınca saatine baktı ve yüzü bir anda sapsarı oldu. Tam bir şoktaydı. 'Eyvah mahvoldum.' dedi ve alelacele giyinerek dışarı fırladı. Murta da onun peşinden çıktı. Bir taksi durdurdu ve iş yolunda iki otobüs değiştiren Tola'yı takip etti. İş yeri girişinde kartını okutan Tola'nın kapı açılınca ne kadar rahatladığını anlamak için Murta kadar yaklaşmaya gerek olmadığı kesindi.

Artık Çağlaraşmış'a dönme zamanı gelmişti. IFO ya bindi, yolculuğa başladı, atmosferden çıkınca gitmek istediği yeri otomatik pilota söyledi ve yatağa uzandı. Yaşadığı bu iki günü şöyle bir gözden geçirdi. Neler öğrenmişti acaba. İki şeyden kesinlikle emindi: Bir insanın başka bir insana köle olması kadar kötü bir hayat tarzı olamazdı ve Patron kesinlikle Sahipten daha güçlüydü. Yalnız kafasını kurcalayan bir soru vardı: Karya'nın kırbaç korkusu mu yoksa Tola'nın kart korkusu mu daha fazlaydı?

05 Ekim 2010 9-10 dakika 68 öyküsü var.
Beğenenler (2)
Yorumlar (1)