Kırık/Han
1989 yada 1990 yıllarıydı... Trene nasıl bindiğimi bile doğru düzgün hatırlamıyorum. Yalnızca karlı dağlara bakıp. "Anne bu dağlar Saddamın Dağlarımı" diye? Soruşumu hatırlayışım dışında. Birde yanaştığında yük treni son istasyona eşyalarımızın bir kısmının kayboluşunu (belkide çalınmıştı) hatırlıyorum. İlk keldiğimizde hataya bahçeli evimize taşınmadan önce amcamın yakınındaki bir eve taşınmıştık. Sonrasında maddi imkansızlıklardan dolayı farklı bir eve: yani bahçeli ama bir o kadarda ucuz bir eve geçtik. Kırıkhanın bütün evleri o zaman çoğunluğunda altında ahır olan ve insan sayısı çok olmadığı için bahçesi geniş evlere sahipti.
Mazisini ise bu sevimli ilçenin farklı bir öykümde ele alacağım.
Çocukluğumun ve hayatımın en güzel yılları desem pekte abartmış olamam. Turan, Hasan, Süleyman, Orhan en iyi arkadaşlarımızdı kardeşimle.
Babamın at arabasının üstünde eşya alıp eve getirmesi, o kadar güzel bir gündüki benim için. Evde televizyon yoktu ve çizgi film izleyebileceğimiz için çok sevinmiştik kardeşimle.
54 oyunu oynardık boş zamanlarımızda iki ağaç arası kalemizdi bizim şut çektiğimiz. Bu oyunu oynarken. İki dağdan daha uzakta şimdi o anılar...
İlkokul arkadaşlarımı hala özlüyorum...
Bir kaç ziyaretim oldu büyüdükten sonra çocukluğumun geçtiği yerlere.
Bu han bende ayrıldığım için: Kırık; ama mutlu günler yaşadığım için çok güzel insanlar bıraktı yüreğimde.
Kırıkhan: Öyküsü kadar kırık,
Kırıkhan: Anlamca çok kalabalık,
Kırıkhan: Bally gibi bir bağımlılık,
Kırıkhan: Bir daha eskisi gibi olamayacak bir karmaşalık...
Benim için.
İzlemek isterdim son bir defa çocukluğumu gözlerinde Kırıkhan...
Selâm ve dua ile...