Kırlangıç Çığlıkları
Hüseyin yaşadığı köyden dışarıya adım atmamış, hatta kış aylarının ağır koşullarında koyun çobanlığı yapmaktan okula dahi gönderilmemiş, okuma yazmayı da öğrenememişti. Cehalet ve bilgisizlik yanlışı doğurduğu gibi, geriye dönüşü olmayan hataları beraberinde getiriyordu.
O, daha henüz bebekken onun hakkında kararlar alındığı gibi henüz bu karalardan haberi dahi olmamıştı. Köyde süre gelen örf adet ve geleneklere göre doğar doğmaz amcasının kızıyla beşik kertmesi yapılmıştı.
Hüseyin henüz on yedisinde bir delikanlıyken babası dizinin önüne çöktürüp öğüt vermeye başladı.- Oğul artık delikanlı oldun seni baş göz etmenin zamanı geldi. Hüseyin babasına cevap verme inisiyatifi olmadığı gibi babasının kararlarına karşı koyamaz yargılayamazdı.
-Seni beşik kertmenle evlendireceğiz, artık zamanıdır dedi. Hüseyin henüz beşik kertmesinin kim olduğunu dahi bilmemekteydi. Ailede hükmü koyan baba Hüseyin'e başka hiçbir bilgi vermeden işinin başına dönmesini istedi.
Hüseyin abasını alıp koyunların başına döndü. Diz boyu karla mücadele edip koyunları otlatabileceği açık alan arayışına koyuldu. Sırt bir bölgede bulduğu açık alanda koyunları otlarken belinden çıkardığı kavalını yanık yanık üflüyordu.
Akşam hava kararmaya yüz tutunca koyunları ağıla sürüp kapattı. Daha rahat konuşabildiği için annesinin yanına yanaştı ve konuyu açtı.
-Anne babam bu gün bana evleneceğimi söyledi, beşik kertme'mden bahsetti, kim bu beşik kertme'm? Anne- oğlum emmi kızın Halime, deyince Hüseyin şaşırdı o, o güne kadar amcasının kızına böyle bir gözle bakmamıştı. Ama alınan kararlar karşısında kendinin de kızında söz hakkı yoktu.
Kısa bir süre sonra aileler bir raya gelip nihai kararları aldılar. Hazırlıklar başladı kız tarafı çeyizlerini, oğlan tarafı düğün hazırlıklarını tamamladı. Eşe dosta haber uçuruldu.
Mevsim artık bahardı, karlar eriyor dağlar ovalar yeşile bürünüyordu. Düğün günü geldi çattı. Düğün kuruldu yemekler ikramlar hazırlandı davullar zurnalar yerini aldı.
Hüseyin beklide hayatında ilk defa abayı sırtından atıp bir elbise giyiyordu. Damat tıraş'ı yapıldı, elbiselerini giydi ve düğün meydanına indi.
Halime'de ayni şekilde eşi dostu ve ev ahalisi tarafından ellerine kınalar yakılıyor, hazırlanıyordu.
Üç gün süren düğün merasiminden sonra Hüseyin ve Halime evlendirildi.
Hüseyin yine ayni şekilde koyun çobanlığına devam ediyordu. Evliliklerinin üzerinden henüz bir yıl geçmeden ilk bebekleri dünyaya geldi. Hüseyin'in askerlik çağı da geliyordu.
Bilhassa kış aylarında her tarafla irtibatı kesilen köye gecikmelide olsa askerlik celbi gelmişti. Köyün muhtarı köy meydanında Hüseyin'e bir kâğıt uzattı. Hüseyin eline aldığı kâğıdın ne olduğunu anlayamadı. Merak etti, muhtar emmi bu nedir diye sordu. Muhtar askere gidiyorsun dedi. O an için pek zor olmasa da, evden ayrılırken Hüseyin üzgündü.
Bavulunu hazırlayıp askerliğini yapacağı yere doğru yola koyuldu. Yaşadığı köyden çok uzaklara yol almıştı. Onun köyünde kar kış kıyamet yaşanırken geldiği yerde hava ılık, kimi yağmurlu kimi güneşli, güzel bir bölgeydi. Askerliğini yapacağı birliği bulup teslim oldu. Yemin merasiminden sonra çarşı iznine çıktığında gezme ve etrafı daha iyi tanıma fırsatını bulmuştu. İlk zamanlarda bu diyar hoşuna gitse de evdeki ailesinin ve memleketinin hasreti baskın gelmişti. Ayda âlemde bir gelen mektubunu kendi okuyamadığı için rica minnet arkadaşlarına okutuyor, arkadaşlarına mektup yazdırıyordu.
Acemilik döneminin sona ermesiyle asker gurup gurup dağıtıma gönderiliyordu. Hüseyin günler geçmesine rağmen gönderilmemişti.
Bölük komutanı Hüseyin'i yanına çağırıp yeni görevini verdi. Hüseyin acemiliğini yaptığı yerde askerliğine devam edecekti. İzin sırası geldiğinde izne gönderildi. Askerliğini tamamladıktan sonra tekrar köyüne döndü.
Köyde çok fazla yapılabilecek bir iş yoktu. Yine koyunların başına geçti çobanlığa devam ediyordu. Aradan geçen yıllarda daha dört çocuğu olmuştu. Hüseyin'in babası iyice yaşlanmış hasta ve yatalak olmuştu. Bir müddet sonra hayatını kaybetti daha sonra annesi de hayatını kaybetmişti. Hüseyin askerliğini yaparken gördüğü yaşadığı diyar onun köyünden çok daha rahat daha iyi imkânlara sahip bir yer olduğunu görmüştü.
Kendi okuyamadığı için çocuklarını okutmak daha iyi imkânlarla yaşamak için köyünü terk ederek bu bölgeye göçmeye karar verdi. Konuyu Halime'ye anlattı. Halime'de Hüseyin gibi okuma yazma bilmiyor, hatta oda köyü dışında hiçbir yeri tanımıyordu.
Kendileri ve çocukların sırtına aldıkları giysileriyle yola koyuldular. Bindikleri trenle birkaç gün yaptıkları yolculuktan sonra köylerinden çok uzaklara göçtüler.
Henüz nerede kalacaklarını dahi bilmiyorlardı. Köyden ayrılırken sattıkları koyun paralarınla ne kadar idare edebileceklerini onlarda bilmiyorlardı. Eski bir otelin bir odasını kiralayıp hep beraber ayni arada kalıyorlardı, Hüseyin sabah otelden çıkıp akşama kadar iş arıyordu. İş arıyor fakat nasıl bir iş yapabileceğini oda bilmiyordu. Parası tükenmek üzereydi arada bir günlük iş bulsa da şehirde para yettirmek güçtü. Bir gün, günlük gittiği bir işte işi veren adam arazisinde bir aylıkçıya ihtiyacı olduğunu söyledi. Arazinin bakımını yapacak ve orada oturacaktı. Bilhassa ikamet etme imkânı olduğu için Hüseyin hiç düşünmeden kabul etti. Hemen oteli terk edip o arazideki bir kulübeye yerleştiler. Hüseyin azimle arazinin işlerini görüyor yiyecek erzakını kendi yetiştiriyor hayatlarını idame etmeye çalışıyorlardı. İlk çocuğunun okul çağı aslında iki yıl önce gelmişti fakat gönderememişti. Okula gidecek iki çocuğunun hazırlıklarını yapıp okula yolladı.
Aslında köyünü terk etmesi hayatında bir şey değiştirmemişti. Fakirlik yine onun belini büküyordu. Bu durumda çok fazla bir geliri yoktu. Okula giden çocuk sayısı çoğaldıkça masrafı artıyor, daha da zorlanıyordu. Giderlerle başa çıkamaz duruma gelmişti.
Arazinin sahibi de bu durumu fark etmişti. Hüseyin'e eşin ev temizliğine gelir mi diye teklif getirdi. Hüseyin konuya pek sıcak bakmasa da buna evet demek zorunda kalmıştı. Halime'nin çalışması bir nefes aldırmıştı aslında. Başka yerlere de temizliğe gitmeye başladı. Halime çok farklı bir dünyayla tanışmıştı insanların yaşam şekli onu özendiriyordu. Oda, temizlik yaptığı evlerde yaşayan insanlar gibi yaşamaya özeniyordu, fakat her ne kadar çalışsalar da o insanlar gibi yaşamaları imkânsızdı.
Cehalet ve ihtiras yuvalarında huzursuzluk yaratmaya başlamıştı. Hüseyin yaşadığı stres sonucu her gün biraz daha çöküyor, sağlığı bozuluyordu. Halime ise tam bir gaflet içindeydi. Bu durum yuvalarının yıkılmasına sebep olmuştu.
Hüseyin tek başına kaldığı eski kulübede, yaşadığı ihanetin ve hayatın anlamsızlığıyla yüz yüze, yorgun ve çaresizdi. Onu anlayabilecek derdine derman olacak hiç kimsesi yoktu.
Kulübenin duvarına yuva yapmış, yavrularını atmaca kapan kırlangıçların çığlıklarını duyunca hayatın acımasızlığına karşı yalnız olmadığını anlamıştı.
Güzel bir öykü ve final. Hayatın içinden, cahilliğin çelmelerinden bir örnek. Kutlarım arkadaşım. Selamlar...