Kırmızı Çaydanlık
-Beyefendi kırmızı olmak zorunda mı? Çünkü beyaz porselen var ama kırmızı maalesef yok.
-Yardımınız için teşekkürler ama kırmızı olması lazım. Size kolay gelsin.
Bu dükkanda da bulamamıştı. İstediği hepi topu kırmızı bir çaydanlıktı. Annesinin ona küçükken çay demlediği,ufacık, dumanlar çıkaran çaydanlığın bir benzerini istiyordu. Herkes yeni modeller gösteriyordu. Ama o ihtiyacı olduğu için çaydanlık aramadığını bir türlü anlatamamıştı. O eski anılarından yola çıkmıştı. Karısı ona dün akşam çay getirdiğinde kokusundan bile bir farklılık sezmişti. Tadına bakınca içinde çubuk tarçın olduğunu anladı. Hiç sevmezdi tarçınlı çayı. Çay dediğin ince belli bardakta 2 şekerli içilirdi. Yalnızca bu kadar. Ha birde sıcacık olmalıydı. Tarçın sütlacın arkadaşıydı. Bir bütünlük oluşturacaksa onun yanında olmalıydı. Çaya bulaşmamalıydı. Karısına çayını içmek istemediğini söylediğinde şaşırmıştı. ?'Sen! Sen çay içmek istemiyorsun! Yahu çay senin tutkun. Bir şey mi oldu ki?'' demişti. Karısı bilirdi çayı çok sevdiğini. Yemekten 1-2 saat sonra sıcacık çayını hep getirirdi. Sabah kahvaltıda,işte, canı sıkılınca, mutlu olduğunda hep çay içerdi. Ama 'çay' içerdi tarçınlı çay değil. Yeni yeni çıkan ?bitkisel çaylar' içmezdi. ?Sallanma çayı' içmezdi. Karısının bunu da bildiğini sanıyordu. Cevap olarak yine içmek istemediğini söyleyince karısı şaşırsa da bardağının alıp geri götürmüştü. O akşam çay içmeden uyuduğu için mutsuzdu. Çay içmeyince başı ağrırdı. Dün gece de baş ağrısından doğru dürüst yatamamıştı. Dönüp durmuştu hep. Bir ara daldığındaysa yıllar öncesine gitmişti. Yıllar öncesindeki anılarının kısa film haline getirilmiş şekliydi sanki rüyası. Bu yüzden sabah ilk işi kırmızı çaydanlığı aramak için yollara düşmek oldu. Tanıdık dükkanlara bakmıştı ama o çaydanlıktan yoktu. Eski model olduğunu, hala satılmadığını tahmin ediyordu ama içinde bir umut vardı. Girdiği son dükkanda da bulamayınca deniz kenarına doğru yürüdü. Rüyası bütün gün hep aklına gelip durmuştu. Tek bir odada sıcacık bir aile. Baş köşede bir soba. Cayır cayır yanıyordu ve üstünde kaynayan kırmızı çaydanlık vardı. Küçücük bir televizyon vardı ama kapalı. Kim naapsın televizyonu(!) Babası kendisi gibi heybetli koltuğunda oturuyordu. Ayaklarının dibine oturmuş karısı meyve soyuyordu ona. Gün içinde yaptıkları hakkında sohbet ediyorlardı. Ablası diğer koltukta kitap okuyordu. Zaten ablasını ne zaman hatırlasa hep aynı koltukta oturur kitap okurdu. Kendisi kenarda ödev yapardı. Zaman geçiyor biraz. Ev kalabalıklaşmış. Misafirler var. Teyzesine halasına kadar herkes. Babası enişteleriyle sohbet ediyordu. Ablası kuzenleriyle içeri çay taşıyordu. O etrafını inceliyordu. Hep gülüyordu odadakiler. Birbirini seven bir oda dolusu insan. Etrafa bakınınca annesinin olmadığını gördü. Nerede diye merak ederken kapı açıldı ve annesi kırmızı çaydanlıkla gülümseyerek içeri girdi. Çaydanlığı sobanın üstüne bıraktı ve yanına oturup ona sarıldı. Zaman bir daha geçmişti. Güneş daha ortalığı aydınlatıyordu. Babası işteydi. Ablası üniversite kazanınca başka ile gitmişti. O da sınava hazırlanıyordu. Çok çalışıyordu. Kazanıp ailesinin gururlandırmak istiyordu. Testini çözerken kapıdan annesi girdi. Elinde dumanı üstünde bir bardak vardı. Çayı yanına bırakıyor ve onu öpüyordu. Bir anda duyduğu ezan sesiyle kendine geldi. Hava kararmıştı. Ne kadar yürüdüğünü bilmiyordu. 1 saat? 2 saat? 10 yıl öncesine kadar? Eve gitmeye karar verdi. Çay içmeliydi artık. İnternetten büyük alışveriş merkezlerinin sitesinden arayıp bulabilirdi belki. Karşıya geçerken birine ilişti gözü. Pazardan döndüğü belli olan yaşlıca bir kadın. Yüzünde yılların anıları vardı. Teyze kafayı kaldırınca onu gördü. Gülümsüyordu. Annesine benziyordu kadın. Gülüşü,bakışı tıpkı annesi. Kadın onun olduğu tarafa geçmeye çalışıyordu ama kollarındaki ağırlıklar izin vermiyordu. Hemen karşıya geçti ve torbaları topladı. Şimdi teyzeyle beraber karşı taraftalardı. ?Teşekkür ederim oğlum. Yorulmuşumda biraz. E yaşlılık zor. Allah senden razı olsun. ?Ne demek teyzem. Allah hepimizden razı olsun. Evin yakınsa ben yardımcı olurum sana. ?Olur mu oğlum? Seni tutmayayım ben yavaş yavaş giderim. ?Anneme benziyorsun teyzem. 5 yıl önce kaybettik annemi. Bırak da sana yardım edeyim. Sende anam sayılırsın. ?Ah evladım. Allah rahmet eylesin. Tabi bende anan sayılırım. E al bakalım torbaları o zaman.
Bütün torbaları aldı. Küçükken annesiyle pazara giderlerdi. Hepsini taşımak ve annesine yardımcı olmak isterdi. Annesi de ?'Büyük adam olunca hepsinin sen taşır bana bırakmazsın ama şimdi birlikte taşıyalım mı?'' der gönlünü yapardı. Ama maalesef o ?büyük adam' olunca pazara gitme fırsatları olmamıştı. Şimdi teyzeyi görünce ona yardım etmeliydi. -Efendim teyzem? ? Adın dedim a benim dalgın oğlum . Adın nedir? ?Yusuf adım teyzem. ?Hah Yusuf evladım köşeden dönünce benim ev. Yoruldun. Çay yapayım sana e dersin? Hava da soğuk bugün için ısınır. ?Sana zahmet olmasın teyzem. ?Çayın hiç zahmeti mi olurmuş. Al bakalım anahtarı şu küçük olan açar. Anahtarı alıp kapıyı açtı. Kapı oturma odasına açılıyordu. Teyzeyi takip edince sağdaki kapıdan mutfağa girdiler. Torbaları bıraktı. Odaya dönüp oturdu. Bir tane tekli koltuk, diğer yanda da üçlü koltuk vardı. Küçük bir televizyon. Sehpalar. Sehpanın üstünde şişler, yumak yumak ipler. Kenarda da kömür sobası. Teyze o otururken geldi. Sobanın altını açtı. ?'Sen otur ben çayı demleyeyim geleyim.'' Dedi. Beklerken anılarını hatırladı. Tıpkı kendi evinde gibiydi. Babası birazdan heybetiyle büyük koltuğa oturacaktı. Annesi yanına gelince sohbet edeceklerdi. Ablası kafasını yine kitabına gömecek ve o ailesini izleyecekti. 5 dakika sonra teyze gelmişti. Yanına oturdu. Anlatmaya başladı. ?'Yalnızlık zor evladım. Kocam 2 yıl önce öldü. Çok seviyorduk birbirimizi. Askerde onu bekledim. Dönünce evlendik. Çocuğumuz olmadı ama sorun etmedik. Akrabalarımız çoktu. Derken 2 yıl önce birgün çayı ocağa attım onu uyandırayım dedim. Kalkmadı. Gene de şükür uyurken öldü. O zamandır yalnızım. Yanına gidecek vakti bekler dururum.'' Dedi. Gözünde yaşlar vardı. Eliyle sildi ve mutfağa gitti. Sıcakkanlı bir teyzeydi. Onu sevmişti. O tekrar tam anılarına gömülecekken teyze odaya kırmızı çaydanlıkla girdi. Annesinin ona çay yaptığı çaydanlıkla. Rüyasına giren, eski model diye hiçbir yerde satılmayan o çaydanlıkla. Gülmeye başladı. Teyze çayı yanan sobanın üstüne koydu. Yanına gelince ?'Hayırdır evladım.'' Dedi. Kendini toplayınca ?'Annemin çaydanlığından teyze'' diyebildi. ?'Bütün gün ondan aradım ama artık satılmıyormuş. Sana rast gelmem nedensiz değilmiş kadermiş.'' Dedi. Teyze de ?'E bir dakika bekle o zaman ?' deyip içeri gitti. Elinde bir poşetle geri geldi. ?Al bakalım Yusuf oğlum. Beni annen say. Annenden sana ufak bir anı olsun. Yusuf torbanın içine bakınca çaydanlığı gördü. Ne olduğunu anlamamıştı. Teyzeye bakıyordu ama şimdi de teyze gülümsüyordu. ?Annem çeyizime 2 tane bu çaydanlıktan almıştı. O zamanlar modaydı. Kızım olunca ona da veririm almış. Bende birini hep sakladım. Sende benim tek evladım olduğuna göre bu senindir oğlum. Aile yadigarı.
Kalkıp hemen annesinin ellerinden öptü ve ağlamaya başladı. Kırmızı çaydanlıktaki çay bitine kadar sohbet ettiler. Bir o anlattı bir de annesi anlattı. Hep konuştular. Sonra Yusuf'un telefonu çalınca karısının aradığını anladı. Artık kalkması gerekiyordu. Montunu giydi. Ayakkabılarını da giyince torbasını annesinin elinden aldı ve tekrar uzanıp ellerinden öptü ?'Kendine iyi bak annem. Ben sana uğrarım arada rahatsız etmezsem. Bir çayını içerim olur mu?'' ?'Olur tabi oğlum. Sen benim hiç doğuramadığım oğlumsun. Rahatsızlıkta neymiş.'' Yusuf gülümsedi ve çaydanlığını alıp eve doğru yürümeye başladı. İçinin bir huzur kapladı. Sanki tekrar çocukluğuna dönmüştü. Annesi yanındaydı. Ona çay yapmıştı. Gülüyordu yolda giderken. Karısına dün çok kızmıştı ama o tarçın kullanmasaydı şuan teyzeyle tanışmamış olacaktı. Kırmızı çaydanlığı hiç bulamayacaktı belki de. Belki de bir daha kırmızı çaydanlıkla hiç çay içemeyecekti. Karısına çok şey borçlanmıştı.