Kırmızı Karanfil
Usul bakmak mı, o neyin nesidir?
Öylesine işte,
Nasıl yani?
Ne bileyim, korkutma beni...
Anlamadım?
Uzun zamandır anlamıyorsun zaten!
Ben mi?
Evet, başka kim olabilir?
İnanamıyorum sana, nereden çıktı bu konuşma şimdi?
Geçmişin birikimi desek...
Demek böyle düşünüyorsun, çok üzüldüm,
Üzülmek mi, sen mi?
Elbette ki ben...
Kısa süren bir sessizlik...
Ben gidiyorum,
Nereye?
Cehenneme!
Sakin olur musun, biraz?
Olamam! Anlamıyorsun beni!
Önceleri seni çok iyi anladığımı söylüyordun...
Biliyorum, yanılmış olmaz mıyım?
Olabilir elbette, neden olmasın, her insan yanılgılara düşebilir, şu an düştüğün gibi...
Ne denir ki sana! Hiçbir şey demiyorum!
Zaten birçok şey söyledin şu kısa zaman içinde, farkında mısın?
...
Ne olur bana duygusal şekilde yaklaşma, usandım artık, anlıyor musun?
Anlamıyorum, anlamayacağım, çünkü sen en çok duygusal oluşumu sevmiştin...
Haklısın, ilk zamanlar hoşuma gidiyordu, fakat şimdi, istemiyorum!
Değişmemi mi, bekliyorsun?
Hayır, değişmeni beklemiyorum, ben gidiyorum diyorum, anlamıyor musun?
Onu anladım elbette, sadece beklemediğim bir durum...
....
Hoşça kal, kendine iyi bak...
Delikanlı suskundu...
Bir şey demiyor musun?
Sen dedin birçok şeyi, daha ne söylenebilir ki...
Ne bileyim, mutlu ol, mutluluklar dilerim, kendine iyi bak gibi...
Sözünü kesti delikanlı...
...
Yaşım çok ilerlemiş değil, fazla olgun birisi de sayılmam, fakat şu hayatta öğrendiklerim arasında, vefasızlıkların asla karşılıksız kalmayacağıdır...
Yapma ne olur, ne vefasından bahsediyorsun?
Dinler misin? Henüz sözümü bitirmedim, dedi delikanlı...
Yaptığın vefasızlığın karşılığını, mutlu olarak mı, alacağını düşünüyorsun? Buna gerçekten inanıyor musun?
Elbette ki inanıyorum, neden inanmayayım. Sende kuru bir sevgiden başka ne buldum ki, söyler misin? Zamanımızda sevgi karın doyurmuyor, bunu anlasan diyorum artık...
...
Delikanlı derin bir nefes çekti ciğerlerine...
Peki, nasıl istiyorsan öyle olsun, dedi.
Kız ardını dönüp giderken, hakim olamadı göz yaşlarına, gizlice sildi gözlerini, denizin kokusu burnunu sıyırıp geçti, giden sevgilinin bir çırpıda sıyrılıp gidişi gibi...
Birkaç yıl sonra...
Gece yarılarında çalan telefon sesine alışkın değildi, yatağından kalkıp, koridora doğru adımladı, telefona uzandı...
Hıçkırıklar içinde ağlayan bir ses vardı karşısında...
Birkaç dakika kadar sürdü bu sesler, Nedimmmmmm, sen misin?
Evet, benim dedi, delikanlı.
Bu ses tonu hiç yabancı gelmemişti, Nazan'dı...
Senden çok özür diliyorum, lütfen beni affet...
-Ne oldu, diye sordu delikanlı...
Nedim, üç gün önce bir kız çocuğum oldu...
-Allah bağışlasın, ömrü uzun ve mutlu olsun...
Teşekkür etti, yine hıçkırıklar içindeki Nazan ve devam etti...
Biliyorum, belki geç oldu ama yine de sana söylemek istedim, ben senin sevginin kıymetini bilememişim. Evim, arabam, param her şeyim var Nedim, ne istersem sahip oldum, fakat üç gün önce hastanede aklıma sen geldin...
-Nedim sessizce dinliyordu Nazan'ı...
Bana senin aldığın o kırmızı karanfillerden, hiç kimse almadı, çiçekte alan olmadı Nedim, o an, senin aldığın tek dal kırmızı karanfilin, dünyanın en büyük hediyesi olduğunu anladım, beni ne çok sevdiğini anladım...
bir öykü bu kadar güzel yazılabilir ancak ..
tebrik ederim gercekten..
👍👍👍