Kokulu Hikaye
Bu öykü, 13.12.2015 tarihinde
günün yazısı seçilmiştir.
Deniz yatağına uzanmıştı gördüğümde. Güzeldi. Güneş batmadan bir iki saat önceydi. Kestane topluyordum. Bir yandan da bir kaç dikenin acısını çekiyordum. Tâ yukarıda ki kıyı kahvesinde oranın yerlileri oturmuş belki biz şehirli kendini beğenmişlerin unuttuğu Türk Sanat Müziğinin eşşiz sesi Müzeyyen Senar Hanımefendinin söylediği "Benzemez Kimse Sana" şarkısını demli çay eşliğinde yudum yudum hem içiyor hem de dinliyorlardı hafif esinti vardı unutmadan kıyıda nazlı dalgalar.
Deniz yatağına uzanan hanım yanımdan geçerken o ara dipten çıkalı bir iki dakika olmuştu. Belki meraktan belki deniz kestanelerinin görünüşünden çok cahilce bir soru sordu hiç beklemezdim böyle alımlı bir hanımdan. "Nedir onlar ne yapacaksınız "gibi son derece kabaca bir soruya nasıl yanıt verebilirdim? Üstelik omuzlarım ağrımaya gözlerim tuhaf bir şekilde yanmaya başlamışlardı. Saçma sapan bir şey söylediiğimi iyi anımsıyorum. "Lakerda yapacağım hanımefendi." Söylediğime pişman oldum. "O da nedir" demez mi? Elinin körü desem olmayacak. " Bir çeşit yemek hanfendi. Meze de derler." "Haa haa...yani rakıyla mı ?". " Evet hanfendi rakıyla da iyi gider...". Fazla dayanamadım. Bu kadar alımlılığa Allah'ım yine de iyi zeka vermiş. "İyi size kolay gelsin.." deyip kendini açık denize doğru itekledi.
Kıyıya çıktım. Müzeyyen Senar susmuş yerini Sabahat Akkiraz'a bırakmıştı. Sunucu bir şeyler geveledi. Anlamadım. Yalan dünya mı? Öyle bir şeyler...
Elimi siper yaptım. Deniz yatağında ki hanım bayağı açılmıştı. Bir görünüp bir kayboluyordu.
Hoştu. O ara sen geldin. Gerisini biliyorsun zaten. Dünya para saymıştık güneş kremine.
Anamın ilacına döndük biz şehirli züppeler. Bir kase yoğurt. İşlem tamam. Yalnız sarımsağı eksikti.
Deniz yatağına uzanan hanım yanımdan geçerken o ara dipten çıkalı bir iki dakika olmuştu. Belki meraktan belki deniz kestanelerinin görünüşünden çok cahilce bir soru sordu hiç beklemezdim böyle alımlı bir hanımdan. "Nedir onlar ne yapacaksınız "gibi son derece kabaca bir soruya nasıl yanıt verebilirdim? Üstelik omuzlarım ağrımaya gözlerim tuhaf bir şekilde yanmaya başlamışlardı. Saçma sapan bir şey söylediiğimi iyi anımsıyorum. "Lakerda yapacağım hanımefendi." Söylediğime pişman oldum. "O da nedir" demez mi? Elinin körü desem olmayacak. " Bir çeşit yemek hanfendi. Meze de derler." "Haa haa...yani rakıyla mı ?". " Evet hanfendi rakıyla da iyi gider...". Fazla dayanamadım. Bu kadar alımlılığa Allah'ım yine de iyi zeka vermiş. "İyi size kolay gelsin.." deyip kendini açık denize doğru itekledi.
Kıyıya çıktım. Müzeyyen Senar susmuş yerini Sabahat Akkiraz'a bırakmıştı. Sunucu bir şeyler geveledi. Anlamadım. Yalan dünya mı? Öyle bir şeyler...
Elimi siper yaptım. Deniz yatağında ki hanım bayağı açılmıştı. Bir görünüp bir kayboluyordu.
Hoştu. O ara sen geldin. Gerisini biliyorsun zaten. Dünya para saymıştık güneş kremine.
Anamın ilacına döndük biz şehirli züppeler. Bir kase yoğurt. İşlem tamam. Yalnız sarımsağı eksikti.