Köprüler

Ilgaz'ın altında can yoldaşın kulübesi, öyle bakma mazlum ben bilirim o bakışın ardını, daha dün bastı jandarma gel buyur çay sıcak. Yürek yaralanınca, düşersin fakirin yerleşkesine.


Diz boyunda kar, kitaplarını dondurmuşsun, yüreğini nadasa bırakmışsın, yol uzundu, dediğin köprüden geçtim, herkesin mutlaka geçeceği köprüden, ben erken geçtim yoldaş.

Nedir köprü, bizi bize bağlayanımıdır yoksa uzun ayrılıkların geçişimidir? Her yerde neden köprüler yapılır? Yaşamlarımızı sürekli yolculuklara neden teslim ederiz?


Oysa köprü olmasaydı ben sana gelemeyecektim. Bak sana dert getirdim. Köprüler dertler mi getirmeli yoldaş. Kar altında kalmış köyünde, kısık löküz ışığında, Dostoyevski, Tolstoy ha birde Nazımın şiirleri, buzlar erimesin, doğa seni eğitiyor..


Anlatımların uzun değil, kentlere kurtlar indi, çakalar sokaklarda, köşelerde, postu deldiren tilki kürkçü dükkânını bulamaz oldu, öyle çeşme başında kız beklemek yok, ya da ananın bulduğu kıza zoraki aşklar kitaplarda kaldı.

Aslan ormanına geri döndü, akbabalar kentlere üşüştü sakın köprü yapma, ulaşmasınlar sana, sen dağ yolunu kullan, köpeğini, kuşunu salma kente, kal böyle.

Üşürsün şömineye odun yükledim, sabah erken mi gideceksin? Yolcu yolda gerek, yapma köprüyü yoldaş, ben sabahçıyım arada akşamcı, sana gelmezsem eyvallah de, bilirsin ben bencilimdir, gelmelerde..

Dikkat et kendine, sabah senden erken çıkarım yola, hoşçakal gözüm, yatağın ucunda küçük şişede konyak, al onu, özgürlük dolu yüreğini ısıtsın, vesselam.

Onu bir daha görmeyeceğimi biliyordum, dost görmece de cimriyim, can dostum şimdi Ilgaz'ın zirvelerinde, bilmiyor kimse yerini. Biliyorum görüyor beni, gelişimi gördüğünü biliyorum.


Dinlemedi beni, köprüyü yapmış o günden sonra onu gören olmamış.

Eylül ayında aldım yazıtını, bir acayip adam daha gitmiş, sol yanağımda süzülen ıslaklığı, elimin tersiyle sildim, gemici fenerimin fitiline değdirdim sigaramı, ah yoldaş uzun kar altı gecelerde, kırmızı şarabı devirdiğimiz, gecenin günden uzun olduğu, karartmalarda ne demiştin, medeniyet senin, bizim düşlediğimiz değil, onların, soyluların düşledikleri yaşam biçimi, evet yoldaş haklıydın lakin şimdi yoksun zaten önemli olanda senin yoluğun değimli?

Eylül'den gelen yazıtına yanıt veriyorum yoldaş, sana ulaşır mı bilmiyorum, dağa postaladım, güvercinin gagasında, senden sonramı, sana gönderiyorum.

Esmelerim durulmuyor, basamıyorum toprak çiçeğinin üzerine, dalından gülü koparamıyorum, kıyamıyorum. İmrenmiyorum karıncaya ben ağustos böcekçiyim. Karınca hep aynı karınca, ağustos böceği ise bildiğimiz ağustos böceği, birde dağ kekiğini özlüyorum, dağın yücesinde ki uzun dinlencelerimi..

Beni bana soranlara falancıyım, filancıyım azda hayalciyim diyorum, yuvarlanıp falanda gittiğim yok, hayata her an röveşata atacak kadarda yürekliyim. Kuzeyi seviyorum, rüzgârı yakıyor bedenimi, boktan bir düzene düşmüşüz, sağım, yalan solum yalan olmuş, az doğruyu bulunca sarılır olmuşum.

Akvaryumda ki kırmızı balığın resmini yapacak değilim, Abidin yapmıyorsa, vardır bir bildiği. Ölsem de gam yemem diyorum, bazen de hayde ,gidelüm.


Seni özlüyorum be yoldaş, kar düştü toprağa, sana gelemiyorum, yoksun, hatırlarsın son gece, hani kurtların ulumaya başladığı son ay ışığında kar suyu rakıyı devirdiğimiz gece, ney üflencende haykırışım;

Denizlerde doğmuşum, şimdi denizlere döndüm, mezar sıkıntım yok, an geldiğinde birkaç dostun kürek darbeleriyle toprağa dönüş. Yani toprağa kürek vuracak dostlarım var.

Benim hiç mavi düşlerim olmadı, olmasında, düşleri sevmiyorum. Geçen yılların muhasebesini yapacak değilim, çocuklar şeker yiyebilsinler, Hasan dayı egemene siktir çeksin diyedir mücadele. Ah yoldaş yapmayacaktın köprüyü.

Şimdi anamın kahvesinden yudumlamışı, cigaram yandan yanmış, içilmiyor da değil kerata. Çokcamı geldi yalnızlığın,köşede bekleyen yıllık şaraba kıysam mı acep,yok dursun belki dost çıka gelir,mahcup olmayayım..

Muhabbet kuşu adı, ben ona öyle diyorum muhabbetsiz olsa da. Pazar günü onu özgürlüğüne uğurladım, ardından gülümsedim, hadi uç, tadını çıkar puslu havanın tadını söylencemle kapadım balkonumun kapısını. Hüzünlendim keşke gitmeseydin, göndermeseydim, bir kaç saat sonra vurdu gagasıyla buz tutan pencereme, özgürlükten dönmüştü Alican.

20 Ocak 2013 4-5 dakika 18 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar