Kopuk Hüseyin
....1915-17 yılları arasında birkaç ahşap ev , ve az sayıda iş yerine sahip olan Sinop ayancık bu ülkenin en nadir köşelerinden biridir ,doğal güzellikleri ve zengin orman potansiyeli ile ülkemizin dikkat çekici yerlerindendir,dahası bu yeşil zenginlik yabancı yatırımcıların kıskanç ve menfaatlerine uygun iştahlarını da harekete geçirir, ilk olarak Belçikalılar buraya bir kereste fabrikası açmak için faaliyet gösterirler yıl 1926 dır,kısa zamanda yerel halk ve yabancılar kaynaşır giderek sosyal ve kültürel gelişmelerle bu gösterişsiz fakat güçlü doğa yapısı ile muhteşem ayancık,beklenen değişimini gösterir halk evinin açılmış olması sayesinde tiyatro çalışmaları başlamış oyunlar peşi sıra sahne almaktadırlar daha sonra futbol,voleybol,basketbol sahalarının yapılmasına kadar Türkiye'de ilk sayılabilecek gelişmelerin adresi olmuştur yıl 1936 dır,ne ilginçtir ülkenin bir çok alanda gerilerde seyrettiği bir ortamda bir çok tiyatro eserinin gösterimde olması ve kültürel faaliyetlerin görülmedik şekilde heyecan uyandırıcılığı yanında ,spor müsabakalarının deniz de olanları bile gerçekleştirilirken futbol ve tenis maçlarının da sosyal hayat içinde canlılıklar katarak devam etmesi gelişmenin boyutlarını göstermektedir,bu kadar ileri ve aydın düzeyde devam eden hayatın içinde maalesef insanı düşündüren olaylar da olmuyor değildi,yıl 1963,kopuk Hüseyin adında bir insanın hikayesi bizim toplumsal sancılarımızdan sadece birisidir,başıboş ve zararsızca dolaşan köpeklere karşı her nedense özel bir hıncı ve nefreti vard kopuk hüseyin'in,bir türlü tahammül edemiyor nerede onları görse ağız dolusu küfür ve el kol hareketleri ile hayvanlara karşı sevgisizliğini yansıtıyordu,işi öyle ileri götürdü ki nereden nasıl bir fikir kapmış olmalı ki köpeklerin iştahla yiyeceği ciğerlere zehir kattığı yetmiyormuş gibi jiletleri kırmak suretiyle parçalarını ciğerle karıştırıyor köpeklerin önüne atıyordu ,her şeyden habersiz köpeklerin bunları yemek suretiyle hem zehirlenmeleri hem de iç organlarının parçalanması yüzünden dehşet bir halde can çekişiyorlardı,onları görenlerin gözlerinden ve ruh dünyalarından asla çıkmayacak ve derin izler bırakacak o zavallıcık köpeklerin yuvalarından fırlamış gözleriyle ağızlarından gelen zehrin köpüksü salyaları insanlık adına ve bizim yüksek medeniyet adına yüz kızartıcı bir durumdu,kahrolunacak bir durum,ne yazık ki o günahsız hayvanlar didine didine titreye titreye korku tünelinden geçiyor gibi can verirlerdi,kopuk Hüseyin sarışın ,sıska uzuna yakın boyu ile insan içine fazla karışan biri olmasa da sık sık orta yerde her yerde görünen biridir ,ailesi ve geçmişi hakkında fazla bilgiye sahip değillerdi insanlar,onun bu yaptıklarına şahit olanlar zaman sonra ibretlik sonuna da şahit olacaklardı,arkadaşları ile çıktığı balık avı sonrasında aynı akşam rahatsızlanır başlangıçta geçici zannedilen bu rahatsızlık giderek yataktan çıkamaz hale getirir ailesi ve çocukları tedirgin olurlar hastalığı yön değiştirmekte arkası gelmeyen öksürüklere dönüşmektedir bir hafta ağrı ve iniltilerle geçen sürecin sonunda öksürüklerin sonunda ciğerlerinden parçalar kopuyor gibi ağzından çıkan kan ile karışık bu küçük et parçacıkları çevresine korku vermeye başlamıştı,bir yandan acılarla bağırıyor ( böğürüyor)bir yandan ağzından kan geliyordu bu durum tam bir ay sürdü ve kopuk Hüseyin yattığı yatağın çarşaflarını yırta yırta acılarla boğuşa boğuşa can verdi bütün ayancık halkı bunu duydu bunu ayrıntıları ile öğrendi ve çok etkilendi insanlar, unutmaları imkansız o köpeklerin nasıl can verdikleri gözlerinin önüne geldi ,kopuk hüseyin'den günümüze yıl 2012 ayancık en güzel günlerinden birini geçiriyor bahar güneşi dayanılmaz cadde yine kalabalık gen bir kadın bir sokak köpeğinin başını okşuyor,ileride orta yaşlı bir adam köpeklere kemik ve ekmek parçaları ile öğle yemeklerini veriyor,daha ileride gençler birkaç köpeğin su içmeleri için kapları dolduruyorlar ve sokak aralarında köpekler insanlarla iç içe güvenle bir arada yaşadıklarına dair güzel görüntülere rastlanıyor,ayancık kopuk Hüseyin olayını bir daha asla yaşamadı...
17.07.2012/beylerbeyi