Kor Ateş
Harabeye dönmüş bir sığınakta, gözlerini boşluğa çevirmişti.
Alnındaki kırışıklık, olması gereken yaşının bir katını gösteriyor olmalıydı, saç sakalından dolayı yüzü seçilemiyor, üstü başı acınacak haldeydi.
Kerevetin ayakucunda, bir leğenle, ibrik durmaktadır. Hemen solunda ise, eskimeye yüz tutmuş tel bir dolapta, kavanozlarla kutular vardı. Şehrin bakımsız, uğrak yeri olmayan bu yerde kısık bir ateş yanmaktadır.
Yattığı yerden zorla doğrulmuştu. Var gücüyle pencereye doğru yöneldi, sisli puslu kırık camları eliyle silmeye çalıştı. Çalıştıkça, ecel terleri dökülüyordu.
?Aah ulan aah! dedi, içinden bir nefes çekti.
Sonra sigarasını yakıp,
?Susma! ey garip ceylanım! dil susar, gönül söylenir, o garip bakışlarınla. Masum yalnızlığın tıp kı benim gibi yalnız adam.
İmdi etrafını, kurşuni gündüz vakitlerinde kalan bir yolcu misali gurbet rüzgârı sarmıştı. Önünden eski zamanın hatıraları canlanırken, maddiyatın konuştuğu dünyaları çoktan terk eder olmuştu. Her ne kadar, o'nu toplum ötekileştirse de; aklının denetiminden kaçan serseri kelimeler, kalbindeki sevgisini karartamamış, tam aksine biraz olsun dünyasını aydınlatmaya yetiyordu.
Sigarasının bittiğinden bile haberi yoktu. Yavaşça kerevetin altına uzanmıştı. Eliyle naylon poşetini çıkardı. İçinde bir tutam tütün aldı ve tablasıyla sardı. O an! Gönlünde neler geçmişti elbet kimseler bilemez, gerçek olan tüten sigara dumanı prangalarını eskitmektedir.
Ufuklara gömdüğü çocukluğun en güzel anları, yıllarını düşlüyordu... Dudağında eskitemediği şarkılar, onu manevi iklimin huzurlu dakikalarına götürmüştü.
Aklından kimbilir neler geçiyordu. Yeniden bir sigara daha yakmıştı, artık kendinden emindi, güneşini çalan bu zulmete karşın kayıtsız kalamazdı. Şimdi tek çözüm gitmeliydi buralardan.
?Gitmeliyim! dedi buralardan! yavaşça kapıya doğru yürüdü.