Kor Yürekler
Hüzünlü bir yüreği vardı...dudakları tebessüm, yüzü neşe saçarken bile burkulurdu yüreği...bir çalıkuşundan ödünç alınmış yüreği, kuşların çırpınışlarında bile telaşa kapılırdı ansızın...her ses her hareket titretirdi yüreğini...kalbi kırıkların evreninde, bir tamirci gibi yaşardı çoğu kez...
kendi gibi yüreği göz göz olanları arardı...içi kabarmışlara derman olmaya çalışırdı bazen de yüreğinin deşilmişliğine aldırmadan...hayatı hayat yapan şeyin insanlardan geçtiğini öğrenmişti artık...insanlarla hemhal olmanın önemini de...
Ne zaman yüreğiyle başbaşa kalsa sızlardı içi...ve yapraklar, kuşlar, kaldırımın sessiz parkeleri bile sızlardı o an...bir inilti yayılırdı yeryüzüne, sessiz ve renksiz...
İç çekişlerine derman olamadığı akşamlarda kimsesiz çocuklar düşerdi aklına, kimsesiz çocukluklar...herkesin bir çocuk olduğunu ve hala acemi olduğunu anımsardı böyle zamanlarda bilmem kaç kez...
Her yaşta çocuk kalmanın güzelliklerini düşünürdü en çok da, tüm acemiliğine rağmen...büyüdüğünü sananlar tarafından kirlenmemiş miydi dünya ve güzelliği silahlara, topraklara kurban verilmiş bu tatlı rüya?...
Küçükken rüyasında doğup büyüdüğü köyü görür, bu düşten uyandırıldığında çok üzülür, yeniden rüyaya dalardı...saf çocukluğunu, yemyeşil köyünü rüyada seyretmek için...ömrü kayıplarını bulmakla ve kopanları bağlamakla geçmişti...sürekli bir ipi alıp diğerine bağlıyordu, bir parçayı diğerine...yine de parçalar birleşmiyor, ipler yetmiyordu kopmuşluklarını bağlamaya...
Kadındı her şeyden önce...ve sımsıkı düğümler atmak yetmiyordu sadece...düğümleri atıp atıp çözmek zorunda kalıyordu o da her kadın gibi...tekrar düşünüyor, tekrar hissediyor, tekrar örüyordu hayat denen örgüyü ama ilmekler ansızın bir köşe başında çözülüveriyordu işte...tutamadığı bir yerden atıveriyordu...
Çocukken insan olmanın ne kadar kolay olduğunu hatırladı sonra...en güzel yetenekler bir çocuğa verilmişti meğer...ve büyüdükçe yitirilmişti bu hüner...saflığın ve samimiyetin yerini; öfke ve kurnazlık almıştı bu yüzden...
Anlamak yoruyordu artık onu...anlamaya çalışmak da...karmaşa bitiriyordu tüm kutsal sayılanları...ve umutsuzluk kavuruyordu dört bir yanı...
Neden küçükken oynadığı oyunları, büyüyünce de oynayamadığını düşündü sonra?...düştüğünde hemen kalktığı, dört elle sarıldığı oyunları...annesi çağıracak diye ödü kopardı..ve oyun bitecek diye...itaatle, oyunun mutluluğu arasında gidip gelirdi çocuk ruhu...
Şimdi anlıyor ki; bütün iyi oyunlar orada, o yemyeşil köyde saklanmış..ve bütün kötü oyunlar galip oyuncular edasıyla küreyi sarmış...küresel ısınma eklenmiş bir de bu kuraklığa...dünyanın renkleri kararmış...bir gökkuşağı renginde sevdiği dünya griye ve siyaha teslim olmuş...gayesi oyunu çözmek ve mızıkçılık yapmadan oynamak olan çocukların sayısı azalmış...