Kördüğüm
Kadın gençti ama kendisini yaşlı hissediyordu.
Adam yaşlıydı gençleşmeyi hayal ediyordu.
Kadın güzeldi ama kendisini çirkin hissediyordu.
Adam çirkindi, bir kadın tarafından beğenilmek istiyordu.
Kadın için yaş ve güzellik önemini yitirmişti.
Adam ''ne kadar da önemli değil'' dese de güzel olsun diyordu.
Kadın aşka inanmıyordu artık, geçici seviyordu.
Adam aşka inanıyordu ve kalıcı olmasını istiyordu.
Kadın vücudunu satıyordu ve seçici davranmıyordu.
Adam duygularını vermeye hazırdı, doğru kadını arıyordu.
Kadın mal gibi hissediyordu kendini ve kin duyuyordu.
Adam kendine bir mal değil, sevebileceği bir kadın arıyordu.
Kadın için bir anlam yoktu, bulamıyordu.
Adam anlamı bulmuştu ama yakalayamıyordu.
Adam kayalıkların üstüne oturmuş, karşısında deniz, elinde bira şişesi demleniyor ve yaşadıkları için hesap soruyordu. Kime hesap sorduğunu bilmiyordu. Sadece bu hesabı soracak ve cevabını duymaktan korktuğu için hemen kendinden kaçacaktı. Artık tahammülü kalmamıştı yalnızlığa. Karşısına hiç o, hayal ettiği kadının çıkmamasından yakınıyordu. Yakınmak böyle zamanlarda içkisiz gitmiyordu. İçki, adamındamarlarının içindeki serüvenine hızla devam ettikçe, adamın da aklına geçmiş serüvenleri geliyordu.
Elindeki ilk şişesi bitmişti. Ayağa kalktı ve lanet olsun sana diyerek şişeyi denizin karanlığında nereye düştüğü fark edilemeyecek kadar uzağa fırlattı. Ayağı kaydı kendini toparlamasaydı denize düşmesi an meselesiydi. Tekrar oturdu kayaya ve yanındaki torbadan bir şişe daha çıkardı.
Her yudumda, bin anı anımsatan, milyonlarca görüntü geçiyordu sanki gözlerinin önünden. Kalbi kanarken yapabildiği tek şeyin beklemek olmasından sıkılmıştı. Aklı bir yerdeydi ama doğru olur muydu bu. Bunca zaman hep namuslu bir kadın ararken acaba bir hayat kadınından ona kadın olur muydu. ''Gönül bu bunca yıl sonra sen git git de bir hayat kadınına tutul.'' İşte adamın bu gece şişelere sarılmış olmasının ve evinden bu kadar uzakta bir deniz kenarında olmasının esas sebebi buydu.
Geçen hafta iş gezisi sırasında arkadaşının götürdüğü özel bir genel evde karşılaşmıştı onla. Ne zamandır kanının böyle ısındığı ve kalbinin bu derece attığı genç ve güzel bir kadınla karşılaşmamıştı. Gece boyunca şehvetin doruklarına beraberce ulaşırlarken, adam kadına sanki sevgilisi gibi şefkatli, anlayışlı ve samimi davranıyordu. Kadın buna şaşırmıştı. Hiç parayla ilişkiye giren ve bu kadar ona saygı gösteren biriyle karşılaşmamış olduğunu zaten itiraf etmişti gecenin sonunda.
''Mutlaka o da beni hatırlıyordur. Kesin hatırlıyordur. nasıl unutabilir ki benim gibi bir adamı.'' diye geçirdi içkisinden bir yudum daha alırken. Gece ne üşütüyor ne de terletiyordu. ilerde görebildiği kadar uzaklıkta sağında ve solunda başka insanlar arkadaşlarıyla içip sohbet ediyordu. Onları seçemiyordu ama siluetlerini görüyor bazen de şen kahkahaları kulaklarına kadar ulaşıyordu. ''Yok... Yok... Artık sabredemeyeceğim. İçimdeki bu darlık son bulsun artık. Ne olacaksa olsun. Arayacağım onu. Kabul ederse alırım onu da, ikimizi de kimsenin tanımadığı bir yere yerleşiriz, eğer kabul etmezse de bu anda olduğum durumdan daha kötü olamam ya'' diye düşündü ve sarıldı telefonuna. Numarayı çevirdi ve karşı tarafın açmasını bekledi.
Telefonu kadın açtı ama adam kadının sesini duyduğu ilk saniyeler için de ne söyleyeceğini
şaşırmıştı ve susmuştu. Kadının bir iki seslenmesinden sonra:
---------?' Selamlar uzaklardaki güzel yabancı '' dedi.
Ağzından bir anda çıkıvermişti. Bu esrarengiz konuşmakta ne oluyordu ki...
---------?' Tanışıyor muyuz '' diye cevap verdi kadın.
Adam evde bomboş yatağında yatarken hissettiği o soğukluğu hissetti, kadının sözlerinde. Bir an duraksadı belki de bu yaptığı çok yanlıştı. Tek gecelik bir aşkın izlenimleri üzerine nasıl da kurmayı hayal etmişti ki geleceğini. Kendine şaşırdı, cesaretine ve ahmaklığına... Belki de ona gerçekten iyi bir gece yaşatamamıştı. Belki de her çaresiz erkeğin, gerçeği görmemek için sığındığı megalomanlıkla kendisinden başka hiç kimsenin onu, bir daha bu kadar memnun edemeyeceğini düşünmüştü. Her ne olursa olsun aramıştı bir kere, kapatmak için erken, toparlamak içinse geçti. Her şeyi akışına bıraktı.
---------?' Unutmanın diğer adıyla yadsıyorum seni. Sorun aramızdan geçen zamanın acımasız tortusu ?' dedi.
Kadın tarafından unutuluşunu haklı çıkaracak süslü sözler söylüyordu. Yapaylığını kadının bile
anladığı sözler. Kadın hiçbir cevap vermedi. İnsanlara verilen en olgun hakla susmayı tercih etti.
Adam sinirlenmişti. Yelkenleri suya indirmek üzereydi, umudu kalmamıştı. Kadın onu hatırlamamıştı. Son bir gayretle içkisinden bir yudum alarak etrafa baktı, kimsenin olmadığından emin olduğun da içindeki yanılmışlığın siniriyle sözcüklerini sertleştirmeye başladı.
---------?' Unutulmak nasıl yakışmıyorsa bir insana. Unutulduğu hal de unutmamakta öyle bir erdem katıyor adama'' dedi.
Kelimelere sıkıştırılmış gizemli sözcüklerle gizli gizli hakaretler yağdırıyordu kadına. Aslında içindeki o yılmak bilmez aldanışlara ve kapılışlara; biraz da çocukluğuna ve saflığına isyan ediyordu adam. Adam bu düşüncelerden oluşmuş bir yığının altında ezilmeye başladığını ve kontrolden çıkmaya başladığının farkına vardığında kadının yumuşak sesiyle tekrar dünyaya geri döndü.
---------?' Ne kadar yakınız? Ne kadar tanışıyoruz? Nerden? ve Kimsin sen? ''
---------?' Adımın ne önemi var. Yaşananlar hep aynı değil mi, yenilişler. Ve yakınız en azından yakındık, kendimi bıraksam göğsümün göğsüne, dudağımın dudağına deyeceği kadar. ''
Kadın anlamıştı adamı hayal kırıklığına uğrattığını. Bazen ondan hoşlanmış olan erkeklerden böyle telefonlar alır, aşk sözcükleri duyar, hatta bazıları bırak o işi evimin kadını ol derdi. Ama kadın nasıl güvenebilirdi bu anlık sözlere. Her şey o kadar da kolay değildi. Su testisi su yolunda kırılırdı. Bundan sonra onun için bir dönüş yoktu. Güvenemezdi kimseye, sevemezdi bir daha. Bir kere sevmişti ve artık olduğu yerde, gecelik aşkların sevgi sanıldığı, ilginin paraya endekslendiği ve gündüz olduğunda zevk seslerinin ağlama seslerine dönüştüğü, yerdeydi. Genel evdeydi. Kadın telefonun öbür tarafında içindeki korkuları bastırmaya çalışıyordu. O da sevdiği bir adam olsun, çocukları olsun ve mutlu olsun, aşkı tatsın istiyordu. Ama kadın alışmıştı artık tekil ilişkilere, öznesiz sevişmelere. Alışıktı unutulmaya ve unutmaya.
Güzel sözler aradı, geçmişinde okuduğu kitaplardan. Tozlu sayfalarını yavaş yavaş çevirdi aklının ve o ana en uygun sözcükleri aradı çocukluğundaki o saf anlardan arda kalan. Sonra bir çift gözyaşı süzüldü yanağından. Güzel yalanlar söyledi.
Söylenilmekten artık yorgun düşmüş, yılgın harflerden oluşan ve isyan eden yalanlar. Sözcüklerinin hep aynı sıralanışı izlemesinin ona verdiği monotonluğa sığınarak, adama verdi konuşma sırasını, sorgulamanın en acımasız yanıyla.
Belki görünürde birbirileriyle konuşuyorlardı fakat ikisi de kendisiyle konuşuyordu aslında. İkisi de kendine kızıp üzülüyordu. Telefonun karşı tarafla iletişim için kullanıldığı gerçeği, anlamını yitiriyordu bazı konuşmalarda. Bazı konuşmalarda, insan karşı tarafa yönelirken kendine hesap soruyordu. Kendine sormaktan korktuğu soruları karşı tarafa iletip, cevapları kendi içinde buluyordu. Artık birbirlerini çok az
duyuyorlardı, içlerindeki sesin çığlıkları yanında. Kendi kendilerine bir isyan yaşıyorlardı.
---------?' İnanmak isterdim güzelliğin kadar güzel sözlerine. Ama biliyorum, güzelliğine gösterdiğin kayıtsızlığı sözlerine de gösterirsin sen ?' dedi adam.
---------?' Kendini öldürenden sözcükleri yüceltmesi beklenemez tabi ki. Ama istemezdi eminim ki bu bedenin yıllar önceki sahibi bunları yaşamayı. Sen aslın da onu arıyorsun, o da isterdi seni, ama şimdi ben o değilim, sana verebileceğim hiçbir şeyim kalmadı. Sadece geç kalmış bir özür olabilir seni anlamaya çalışmam, geçmişte aynı bedeni paylaştığımız o yabancıya. ?'
Adam kadının değişebileceğine inanmıştı. İnanacağı daha başka neyi vardı ki, yıldızlar altında. Elinde içki şişesi vardı ve inanıyordu dolu olduğuna ama kesinlik yoktu boşalabilirdi. Karşısında deniz vardı, inanıyordu bu ıssız karanlıkta onun sonsuz olduğuna ama gün aydınlandığında karşı yaka görünebilirdi. Kayaların üzerindeydi, inanıyordu bu kayalara bir şey olmayacağına ama yüz yıllar onları kum haline getirebilirdi. Şimdide kadının onu kabul etmeyeceğine inanıyordu, ama her şey değişebilirdi. Tam konuşacaktı ki, kadın konuşmasına devam etti.
---------?' Bütün hayallerimi, insanlığımı ve amaçlarımı bir boşluğa iterek, Allah'tan rahmet diliyorum, bu bedeni paylaştığım eski dostuma ?' dedi.
Adam oturduğu kayalardan kalktı ve elindeki şişeyi usulca yere bıraktı. İçindeki fırtınada yol alan öfkesinin yelkenlerini suya indirmişti. Bir kıpırtı kalmamıştı içinde. her şeyin sonuydu işte bu an. ''Neden bir başlangıcı yaşayamadan hep sonları yaşıyorum'' diye düşündü. Telefonu zor tutuyordu. Evine doğru karanlıkta yürümeye başladı.
Adam dünyanın büyük bir yalana batmış olduğunu anlamıştı. Dünya bize çocukluğumuzda
öğretilmeyen bir oyundu ve üstelik biz büyüdükten sonra geç kalmıştık öğrenmeye ve oynamaya.
Geçmişimizde kalan bir kurtuluşun iz düşümünü ararken önümüzde. Tarih hiçbir zaman yanlışları düzeltmek için tekerrür etmedi önümüzde.
Adam sığınaklarıyla gezmeye mahkumdu yine, bu acının esiri olmamak için. Ya da umursamazlığın incitişine göz yumacaktı, geçmişe duyduğu büyük bir özlemle.
Evine yaklaşmıştı, ileride görünen sokaktan saptığında hemen ilk evdi, yaşadığı yer. Artık telefonu kapatmak istiyordu.
---------?' İyi akşamlar. Hiçbir sorunum yok seninle. Alıp veremediğim hep kendimle. ?'
---------?' İyi akşamlar bendende. Artık verecek bir şeyim kalmadığından, sadece almayı tercih ettiğim için kendimi sana veremem bende. Bana ait olmayan bir bedende, sana ait bir aşkı saklayacak tek bir hücre bile... Söyle nerde? ?'
Telefonu kapattılar. Kadın yatağının üzerinde yaşlanmış yanaklarını silerken, yeni bir müşteri odanın kapısını açıp içeri girdi. Gözyaşlarını silip gülümsemeye çalıştı ve merhaba deyip adama yaklaştı. ?'Ne yapmak istersin''.
Adam evinin kapısını açtı ve içindeki hiçbir duygunun değişmemişliğiyle kendini yatağına bıraktı.
Yarın yeni bir gündü, ama her gün bir önceki günün sadece kötü anlarını anımsatan bir kördüğümdü.
kadın adam tanımlamalarıyla güzel başlayan bir öyküydü sonrasında klişe diyebileceğimiz bir kurgu ve yine hemen ardından güzel işlenmiş içsel karmaşanın yarattığı sığınma duygusu hissettirdi bana..ki kızdım kendime sonra peşin hükmümden dolayı..çünkü güzel ve akıcı bir anlatımdı..
ama giriş hepsinden daha güzeldi ve hatta şiir bile olabilirdi o üstü kapalı anlatımlarla..
tebrik ederim.