Köyde Balık Yeme
Balık mezeden sayılır mı sayılmaz mı bilmiyorum,bu işlerin ne uzmanıyım ne de ustasıyım.Şehirde kedilerin bile yemeye bıktığı balık,köyde bulunmaz Hint kumaşıdır,bir de hava soğuk ve puslu ise buram buram kokusu gelir burnunuza.Hamile bayanların yanında canı çekmesin diye,o an için bulunamayacak yiyeceklerden bahsedilmezdi çünkü kış günü yollar kapalı olurdu aşırı yağıştan ayrıca yollar açık olsa bile tehlikeli olduğundan aracıyla ilçeye kimse gitmek istemezdi .
Çok iyi hatırlıyorum şubat ayıydı dışarısı buz,kar ve don;evlerin bacalarından fabrikadan çıkan gibi dev dumanlar köyü ısıtmaya yetiyordu.O aylarda evlerimizin prensesi-guzine-köşedeki yerine tahtını kurdu.Öyle güzel bir prensestir ki bu sadece bizi ısıtmakla kalmaz,elektrikler kesildiğinde odamızı aydınlatan lamba görevini görür ayrıca tenceremizde yemeğimiz usul usul pişer çaydanlığımız üzerinden eksik olmazdı ve onun sıcaklığında yapılan sohbetlere paha biçilemezdi.
Annem,babam,ablam ve yeğenim akşam yemeğindeyiz, ablam öyle bir pişirmiş ki rahmetli babamın kahvenin önünden aldığı uskumruları guzinenin fırınında dillere destan.Normalde balık seven birisi değilimdir ama o akşam tıka basa balık yedim,dokunur diye çok korkmuştum ama çok şükür korktuğum başıma gelmemişti.
Gerek çalıştığım beş yıldızlı otellerde gerekse yemeğe gittiğim lüks restaurantlarda o balığın lezzetini bir türlü bulamadım,peki bulabilir miyim,hayır çünkü ailemdekilerin hiçbiri artık yanımda yok;anladım ki aile ile yenen kuru soğanın bile bereketi,lezzeti varmış...