Küçücük Kaldı Yüreğim - 3
Günler günleri kovaladı. Nurdan'ın babası yerine koyduğu balıkçı İsmail Bey, Nurdan'ı yıllar önce kaybettiği evladının yerine, Allah'ın ona bahşettiği bir hediye olarak düşünüyordu artık. Nurdan ona her şeyi anlatmıştı. Ama kendini anlatmamıştı. Ne düşündüğünü, ne yapacağını, hislerini, sevgisini, içini... Her ne kadar saklasa da balıkçı bunları biliyordu.
...
Yine hüzün kokan gecelerden biriydi. Balıkçının merhabası ile bile uyanamadı düşlerinden. Öyle dalıp gitmişti ki gökyüzüne. Bir şey demek istemedi hep sırlarla dolu sanığı gökyüzüne baktığında. Kendini alamıyordu. Balıkçının sözleri ile hep içinde kalanları hatırladı. Balıkçı onu anlayan tek insandı. Bunu biliyordu.
"Eğer yönleri gerçekten bilseydin o yıldıza güvenirdin. Oysa seninki umuda oynayan karanlık bir oyun. Ya o yıldızlara bakarak kendin olmayı bil ya da gündüzler sana gelmeden sen ondan git."
...
"Gece ile gündüzün mavisini biliyorsan eğer ay, sana doğacaktır. Bir gün başını kaldırdığında hala seninle geliyorsa, bir yerlerde büyüyorsundur. Seninle birlikte umutlarında büyür. Senin uykuların, hep bir başkasının gündüzüdür. Uyandığın bir an varsa düşlerinde, kendini bulduğun andır. O yüzden hep kendin olmaya bak. Sen istemesen de bir gün yıldızlar seni güneşe götürür."
Balıkçıya döndü bırakarak gökyüzüne bakmayı. Gülümsedi. Ona sarıldı tıpkı bir evlat gibi...
...
Bir akşam Nurdan'ın gözleri balıkçının elindeki poşetlere takıldı. Sordu meraklı bakışlarıyla.
-İsmail baba bunlarda ne?
-Bunları kızım ben senin için almıştım. Bu yırtık, eski kıyafetlerle dolaşmanı istemiyorum. Lütfen giy.
Nurdan İsmail Babasının biriktirdiği 3?5 kuruşu olduğunu biliyordu. Şimdi o parayla ona kıyafet almıştı. Kendi ayakkabısının yırtık olduğunu bilip de sadece Nurdan'a harcamıştı parasını. Zaten ayaklarına su giriyordu. Hastalanmıştı da birkaç gün önce. Epey öksürüyordu. İsmail babası seçimi ondan yana kullanmıştı. Çünkü İsmail Bey onu evlat gibi seviyordu. Evlat içinse can bile verilirdi onun için.
Nurdan'ın aklına İsmail babasının bir gün ona söylediği sözler gelmişti.
"Gerçek mutluluk başkalarının senin adına mutlu olabildiği an başlar. Onun mutluluğunda senin fedakârlığın, onun ayrılığında senin gözyaşın vardır." demişti ona İsmail babası. O fedakâr, sevgi dolu bir babaydı. Evet, bir babaydı artık.
...
Ertesi gün, balıkçının hastalığı ile başladı. Dün çok soğuktu ve balıkçının hasta kalbi dayanmaya karşı çok yaşlıydı.
Balıkçı yattığı yatağa gömülüp kalmıştı sanki. Hiç kımıldayamayacak kadar halsizdi. Onu iyileştirmek için her yolu deneyen etrafında koşturup duran Nurdan'ı yanına çağırdı.
-Kızım. Bak biliyorsun seni yıllar önce kaybettiğim evladım gibi sevdim. Bana inan. İyiyim. Senin böyle üzülmene gönlüm el vermez. İstersen çık balık tutmaya bugün. Kafanı dağıtırsın. İyi olursam eğer bende yanına gelirim.
-Peki diyebildi. İsmail babası ne derse o.
Denizlere akıttığı gözyaşları birikmişte balıkları büyütmüştü sanki. O gün hiç tutmadığı kadar balık tuttu. İsmail babasına ayakkabı almak için de hepsini tek başına satmaya karar verdi. Bugün o yataktan İsmail babasının kalkamayacağını biliyordu. Onu uzaktan seyretmekte olan çocuğu fark etmedi bile.
Çocuk onun hayata sarılışını, hiçbir engel tanımayarak kız başına çıktığı ekmek parası yolcuğunu hayranlıkla izliyordu. Nurdan onu yanına gelebildiğinde fark edebilmişti ancak.
-Merhaba dedi çocuk. Kafasını kaldırdı Nurdan ve gördüğüne inanamadı. Çok sevinmişti hiç gizlemeye de niyeti yoktu.
-Ama sen. Sen burada ne arıyorsun? Bana çarpan çocuk değil misin?
-Evet dedi. Gülümseyerek elini uzattı.
Adım Burak.
Balık kokan elleriyle onun elini sıkmak istemedi. Yine kaçtı. Bir kendini düşündü birde onu. Hem yıllar öncede babasına yaptığı gibi sadece balıkçıya verecekti sevgisini. Hem de herkesin bir dengi vardı.
O günden sonra daha bir dalgın oldu. O kaçtıkça bir şeyler onu boğuyordu. Balıkçıya bile söylemiyordu bunu çünkü kendi de ne olduğunu bilmiyordu. Gidecekti aynı yere hep, bekleyecekti ve ona bir daha karşına çıkmamasını söyleyecekti.
Burak'ta aynı şekilde Nurdan'a rastlama düşüncesiyle sokak sokak dolaşıyordu. Ve onu o gün karşılaştıkları yerde beklemek için oraya gitti. Karşılaştıklarında Nurdan ilkten bir şey diyemedi. Çok heyecanlanmıştı. Bir yandan git demek istemiyordu da. İlk Burak başladı konuşmaya.
-Neden benden kaçtın o gün?
-Kaçmadım. Gitmem gerekiyordu.
-Gözlerinden anladım.
-Neyi anladın? Ne vardı ki gözlerimde?
-Sevgiyi...
-Ne sevgisi? Hayır öyle bir şey yok.
Ellerinden tuttu kızın. Anlat dedi.
-Anladıkların belki doğru, belki yanlış bilemezsin. Belki kaçıyorum belki de kaçmıyorum ama yine derin bir uykuya yatıyorum şimdi. Yine çekiliyorum.
-Bırakmak zorunda değilsin. Hadi anlat her şeyi.
-Karanlığın yüzüme vuran ışığını herkes o gölgelerin ardında sandı. Onların gözleri hep karanlıktı. Gönülden bakmayı bilmediler bana. Sonra bir bir gittiler, başka baharlara vurmaya.
-Ağlama dedi çocuk. Sarıldı ona.
Kaçtı Nurdan. Bağırdı. Her ağlayana böyle sarılıyorsunuz işte dedi. Sonra gidiyorsunuz.
-Hayır dedi çocuk oda bağırıyordu.
-Herkesin ağlaması önemli değil. Çünkü herkes önemli değil. Bu senin için önemli mi değil. Gelirsen hep seninleyim ama her geldiğinde burada değilim. Zaman... Ne yazık ki her zaman değil.
Koşarak uzaklaştı Nurdan. Yine sevgisi değer görmeyecekti. Yine itilecekti. Ve sonra yine sadece o ağlayacaktı. Böyle düşünüyordu. Onun bu dalgın halini balıkçıda fark etmiş ve sormuştu.
-Beni baban gibi seviyorsan neden bu halde olduğunu söylersin.
-Hiçbir şeyim yok İsmail babacığım. Sen benim için üzülme.
Anlamıştı İsmail Bey her zamanki gibi.
-Hadi hadi ben anlarım. Gönül başka yerde olunca akıl da başka yerde olur.
Utanmıştı Nurdan. Nereden anlamıştı İsmail babası. Hâlbuki o kadar da gizlemeye çalışmıştı.
-Bardakta kalan son suya bakıyorum. Her dokunduğunda dalgalanıyor. Her ışığı yansıtıyor. Bazen herkesin ihtiyacı oluyor. Ama sonunda oda bitiyor. Her ne kadar parlayan tek şey olsa da gecede, bitince unutuluyor.
Öyleydi zamanla çoğu şey unutuluyordu. Babasını bile unutmuştu. Bir zamanlar onu çok sevdiğini, ihanetini kinini birden unutmuştu. Tabi yeni hayata alışmaya çalıştıkça, eskiler bir bir silinip gider, yerine yeni hatıraların gelmesi için.
Öğrenmişti...