Küçük Sokağım
Bu kentte benim de bir sokağım var, dar ve uzun, birbirimizi tanırız. Bakkalı, manavı, berberi, hepsi selamlarını savurur dertlerini paylaşır, nedense dedikodu denilen hastalığa yakalanmıştır bu sokakta diğer sokaklardan farksız. Hatice teyze birden önümü keser kısık bir sesle; bakkal Ali hasanın karısı ile kırıştırıyormuş! Kulaklarımı tıkamak gelir içimden ama nafile, başladı mı söze bırakmaz yakamı. Yinede güzeldir sokağım, çocukları koşuşturur, geç kızları merdivenlere oturur.
Bu sokağın en çok sevdiğim yeri kahvehanesidir, sokak sakinleri gelir, tanıdık yüzler belirir. Genelde sabahları uğrarım demli bir çayla güne merhaba diyebilmek için, emekli öğretmen Yusuf bey daimi müşterisidir, okmuş, bilgili ve zeki, onunla yaptığım sohbetlerden zevk alırım. Diğerlerine gelince; onları hiç sormayın boşluklarda kalmış hiçlerin bireyleri, yedi sekiz masası vardır bu kahvehanenin, gazeteleri günlük müşterilerin yorumları ömürlük. Kahkahaları sigara dumanı ile bütünleşir, bazen de çaycı ismetin sesi suskunluğa dönüştürür.
Birkaç gün önce sabah yürüyüşünden gelip terimi sıcak bir çay ile soğutmak istedim, aynı simalar aynı masadalar. Öğretmen Yusuf bey buyur etti oturdum, selamlaşmalar sessizliği bozdu, havadan sudan konuşmalar sonrası, herkes masasına yatırdığı gündemi sorguluyordu. Aynı terane, aynı muhabbet, yaprak dökümü, biz evleniyoruz, Behlül Bihter ve Ezel. Yüksek sesle yapılan söyleşi ve yorumlar beynimizi kemiriyordu sanki. Yusuf bey: alaycı bir sesle ne diyorsun bunların haline? Ben güldüm sadece.
-Nasıl da kandırılıyoruz değil mi? Birileri kuruyor, diğerleri oynuyor, kuranlar bu insanların son kuruşuna kadar alıyor.
-Haklısınız hocam diyebildim.
Yusuf bey dertliydi, konuyu yerinde bulmuştu ki; içini dökecekti, açtı ağzını yumdu gözünü verdi veriştirdi
-Bir hikaye tutturmuşlar gidiyorlar, halkımız duygusal, çabuk kapılıp kanıp ağlıyorlar.
-Evet hocam çok doğru
-Peki sen ne diyorsun bu duruma?
- Pek bir şey diyemeyeceğim, benim de rüyalarıma giriyor, kabus gibi çöküyor geceme.
Hadi anlat dedi.
- Bir odadayım bir başıma, güzel bir yer, içeriye üç huri giriyor, ben şaşkınım, bir masa kuruyorlar, ahenkli bir müzik eşliğinde başlıyorlar dans etmeye, içim bir hoş, cennetteyim sanki.
- Oh güzel kabusmuş
- Sonra yavaş yavaş beni soymaya başlıyorlar, ortam sıcak ya! Önce ceket sonra mitan, bir an bir şey kalmıyor üzerimde
- Sonra
- Sonra üstümden çıkan her şeyi alıp kapıyı çekip gidiyorlar, ben öyle kalıyorum.
- Bari gördüklerine yetin, mutlu ol.
- Olacağım da hocam ellerimde bağlamışlar.
İşte o an hocam kahkahayı basıyor, gülüp gülüşüyoruz.Yani ne var ne yok alıyorlar, biz de ellerimiz bağlı seyrediyoruz.
İşte böyle geçiyor sohbetlerimiz ve ben bu sokağımı bu insanlarımı yine de seviyorum