Küçürek Öykü
1)
Az önce sırılsıklam içeri girdim... Yol boyunca ağzı hiç durmayan 'yağmur'' eve gelene kadar bana eşlik etti... Ne mi konuştuk ? Havadan sudan... Arada sırada sesini kesmek istesem de bunu başaramadım... Bir ara o kadar çok konuşmaya başladı ki, yüzümü ona çevirdiğimde ,başımdan aşağıya yağan 'yağmurun'' bas bas bağırmasına sadece gözlerimi kısarak tepki vermeye çalıştım...
Artık kirpiklerimde bundan nasibini almıştı.... Sustum ve kulaklarımı tıkadım.. Sadece başımı eğerek onu dinliyor gibi yaptım... Eve gelmek üzereyken ' anladın mı beni ' dedi... Aslında anladım...Yağmur bana her eşlik ettiğinde ben sırılsıklam yağmurdum...
2)
Tepenin ardında ,Tanrı ağlıyor, şeytan ise kahkahaya boğuluyordu. Dün gece misafirliğe gittim onlara. Bir elimde bir sepet sevap, diğerinde bir sepet günah. Kapıyı çaldım. Bir melek tarafından içeri alındım. Tanrının ilk sözü " Tanrı'nın sofrasına buyurmaz mısın" bir sandalye çekip, Tanrı ile şeytanın arasına oturdum.
Elimdeki hediyeleri sahiplerine verirken, şaşırmışım. Günahları Tanrı'ya, sevapları şeytana vermişim. Yüzüm kızardı, utandım ve ağlamaya başladım. Oysa masada bir muhabbet bir muhabbet ki, tepenin ardında Tanrı ağlıyor , Şeytan ise kahkahaya boğuluyor , cümlesi yalanmış.
Tanrı konuşuyor şeytan gülüyor, şeytan konuşuyor Tanrı gülüyor. Ben ise her ikisine bakarken, bir ağlıyorum, bir gülüyorum..
Mesele anlaşıldı mi ? Anlaşılmadı sanırım . "Misafir " diyorum "Misafir " !