Küncülü Furun
Zeki abi, bizim şirin ama sıcak mahallenin esnaflarından olup, Küncülü Fırın'ın sahibidir. Her ne kadar fırının tabelasında Küncülü Furun yazsa da, mahalle sakinleri olarak 'Küncülü' şeklinde kısaltarak bahsederiz...
Zeki abi adıyla müsemma biridir yani zeki ve kurnazdır. Gözünden bir şey kaçmaz külyutmaz bir esnaf abimizdir.
Diğer bir özelliği ise yardımsever olmasıdır. Mahallede yoksul ailelerin veya öğrencilerin günlük ekmek ihtiyaçları, hiç usanmadan yıllarca Zeki abi tarafından karşılanmıştır.
Geçen sene mahallemiz için hüzünlü bir yıldı. Zeki abi onulmaz bir hastalığa tutulmuş gün be gün erimiş ve geçen yıl bu günlerde Hakkın rahmetine kavuşmuştu. Ardından bütün mahalle göz yaşı dökmüş ve doldurulamaz bir boşluk bırakmıştı.
Zeki abi, fırına da ismini verdiği üzere küncüyü çok sever ve yapmış olduğu hemen hemen bütün ekmeklere küncü dökerdi. O nedenle de, öldüğünde ardından konuşanlar hep 'Küncülü Rahmetli olmuş duydunuz mu' şeklinde bahsetmişlerdir. Küncülü dendiği kadar vardı şeker mi şeker bir abimizdi. O, rahmetli olduktan sonra oğullarından Ahmet fırını işletmeye başladı.
Ancak, Ahmet babasına hiç benzemiyordu. Hem yaptığı ekmekler artık küncülü değildi, hem de mahalleli tarafından pek benimsenmemişti. Nasıl benimsensin ki, babası öldükten kısa süre sonra ilk icraatı fırının ismini değiştirmek oldu. İnsan sırf babasının hatırasına saygı gereği bunu yapmazdı ama dedim ya Ahmet farklı bir kişilikti. Küçük işlerin küçük adamıydı.
Bundan böyle fırının ismi, soyadlarından atıfla 'Dönmezler Francala' oldu. Oysa, mahallelinin zihninde hala 'Küncülü' olarak yaşıyor ve hala bahsedilirken 'Küncülü' deniliyordu. Ya da Zeki abinin fırını olarak anılıyordu. Tabi ismi ile birlikte müşterisinde değişiklik olmaya başladı ve zamanla müşterisi azaldığından fırın kapanma aşamasına geldi.
Ha birde, Ahmet'in yaptığı diğer bir yanlışlık veya mahallelinin gözünden düşmesinin sebebi ise, Zeki abinin yıllarca her gün bıkmadan gocunmadan mahalledeki yardıma muhtaç ailelere meccanen verdiği ekmekleri vermemeye başlaması olmuştur. Hatta fırının sokaktan gözükecek şekilde bir yerine 'bundan böyle meccanen ve veresiye ekmek talebinde bulunulmaması rica olunur' diye not asmıştı.
Mahallenin birkaç sözü dinlenen ve Zeki abinin de akranlarından olan esnaflarının Ahmet ile konuşarak bu yardımları kesmemesini rica etmesi de fayda etmedi. Neymiş gerekçe olarak; yardım kuruluşu değilmiş, ticari bir işletme imiş dolayısıyla ücretsiz ekmek dağıtımının zarara neden olacağı gibi bir sürü zırva saymış...
Oysa, Zeki abi yıllarca yaklaşık 10 aileye günlük en az 5 ekmek olmak üzere ekmek dağıtımı yapmıştı ve tıkır tıkır da fırını işletmişti. Bu geliri ile de ailesinin geçimini ve çocuklarının eğitimini sağlamıştı. Yetmemiş Ahmet ile birlikte diğer oğlunu evlendirmiş ve bark sahibi yapmıştı. Yani Allah gelirini bereketlendirmiş ve bunun yanında da gönüllerde kocaman yer vermişti.
Zeki abi, mahallede herkesin yardımına koşar ve gece gündüz demez kim çağırsa gider ya da bir tür ihtiyacı olanı duyar kapısında biterdi. İşte bu nedenlerle çok sevilirdi. Kiminin duasını, kiminin tatlı bir tebessümünü alır ve her gün fırını kapatırken de, 'bugün de Allah'a hamd olsun beni kimselere sevimsiz göstermedi, çok şükür' derdi. Böyle babacan ve hassas kalpli biriydi.
Öyle ki, 'Küncülü Furun' sadece ekmek yapılıp satılan bir yer değildi. Kış günlerinin soğuğunda sıcak muhabbetlerin yapıldığı, yaz günlerinin sıcağında da serinletici sözlerin söylendiği bir yerdi. Derdi olanın ilk koştuğu ve derdine çözüm aradığı yer de burası idi. Bayramları mahallelinin bayramlaşma ve kaynaşma mekanı idi. Zeki abinin sözünün dinlenmesi ve sayılması nedeniyle yine mahallede küs olanların barıştırıldığı yer de, ekmeğin buhur buhur kokusunun yayıldığı bu çatının altıydı.
Yani Zeki abi, bu dünyadan giderken ardında, kocaman bir boşluk bırakmış...Ötelere de kocaman sevgiler, kocaman hayır duaları, kocaman iyilikler götürmüştü.
Aslında, böyle birinin oğlu nasıl babasının tam tersi olur anlamak mümkün değil. Demek ki, Ahmet yıllarca babasının gölgesinde yaşamış ama O'ndan hiç bir şey nasiplenmemiş. Armut dibine düşer sözü Ahmet için geçerli değildi sanırım.
Zaten, babası öldükten bir yıl sonra yani bundan birkaç gün önce, fırının camına 'devren satılık' yazısını asmış... Fırın artık çalışmıyor ve satılmayı bekliyordu. Ahmet de avare dolaşıp duruyor ve duyduğumuza göre büyük işler yapacakmış. Haydi hayırlısı.
Anlayacağınız, artık Zeki abi yoktu, artık küncülü ekmekleri yoktu, artık mahallenin bir fırını yoktu... Mahalleli bundan böyle ekmeğini marketlerden alıyor ve sadece ekmek yiyor. ( önceleri Zeki abinin sevgisi ile mayalayıp samimiyetini küncü olarak üzerine ektiği ekmekler yenir ve bu yenen ekmekler, mahallelinin arasında bir gönül bağı tesis eder ve huzur ikamesine sebep olurdu. ) Ve fırının önünden her kim geçse, gözünde Zeki abinin selam verenlere verdiği şu cevap tülleniyor; 'Aleykümselam kardeşim, gel hele bir bardak çayımı iç, yanında da küncülü ikramım olsun'...Ah küncülü abim ah...
Mahallede sadece bir fırın kapanmamıştı, sevgi tomurcuklarının yeşerdiği ve kardeşliğin zirve temsil edildiği bir yuva kapanmış, tabiri diğerle bir vaha yok olmuştu...
Nisan, 2012.
Okuyan ve beğenen öykü dostlarına teşekkür eder saygılarımı sunarım...ÖF
Geçmişten gelen güzel bir öyküydü değerlendirelim dedik tebrikler içtenlikle Ömer beye...👍