Kuşatmayı Yarmak
Altı yıldır her sabah yaptığı gibi, yine çer çöp içinde ki aynı sokaklardan geçerek atölyeye geldi.
Atölyenin kepenkleri açılmış, kalfa ve iki çırak uyuşuk hareketlerle alüminyum çerçeve parçalarını monte ediyorlardı. Atölyenin içine girmeden döndü, birkaç bina ötedeki pasajın ikinci katında bulunan kitapevine çıktı.
Kitapevini geçen yıl açmıştı.
İki yıl önce bir haftalık haber dergisinin temsilciliğini almış, dergiye gidiş gelişleri sırasında yayınevleriyle kurduğu ilişkiler sayesinde, bu kitapevini açma olanağına kavuşmuştu. Kitapevinin bir kendisi, birkaç yakın arkadaşı ve sivil polislerden başka gelen gideni olmasa da hiç önemi yoktu. Atölyede çalışırken doğan ve boğucu hale gelen yürek daralmalarını kitapevi ortamında atlatabiliyordu.
Kitap kokularını soluyarak saatlerce kitap okuyor... Cezaevinden yeni çıkan ve her zaman bir sivilin takibinde olan Kürt'le tavla oynuyordu.
Bazı günler, ürkek adımlarla kapıdan girerek, kitapevine gelmeye çekinen öğretmenlerinin almalarını istedikleri kitapları soran ilkokul öğrencileriyle kısa söyleşiler yapıyordu.
Ülke genelinde olduğu gibi, kendi halinde tarım kasabası olan ilçede de 12 Eylül 1980 darbesinin açık faşizmi insanlık karşıtı hükmünü sürdürüyordu.
Bu hükmün varlığından duydukları korkuyla birer ikişer kendi yoluna giden ve mevcut düzene uyum sağlayan eski arkadaşları:
'Böyle bir ortamda kitapevi açmak deliliktir' diyerek, kendi korkularını ona da bulaştırmaya çalışarak kendisini uyarmış.
Bu uyarıyı, korkuyla sinme ortaklığına davet olarak okumuş ve kitapevini açarak:
'Kitap sattığım için cezaevine girmek benim için onurdur!' yanıtını vermişti.
Çoktandır, geceleri tek odalı evinde eşinin ve küçük kızının nefes alışlarını dinleyerek resim çalışması, şiir ve öyküler yazması yetmez olmuştu.
Bir dönem, omuz omuza durarak aydınlık bir ülke düşünü savunma yürekliliğini gösterdiği arkadaşların cezaevlerinde insanlık dışı koşullar altında mücadele verirken, faşizmin infaz timleri, güpegündüz kuşattıkları evlerde devrimcileri katlederken o, orta gelirli bir iş ve küçük, mutlu bir yuva arasında yaşama yüreksizliği gösteremezdi.
Dört yıl önce arkadaşları faşist baskılar sonucunda oluşan korkunun etkisiyle kendi yollarına gidince, o da kendi yolunu belirlemişti.
Eşi ve küçük kızından oluşan ailesinin geçimini sağlamak için, bir süre çeşitli işlerde çalışmış... Emir almayı sevmediği için, kısa sürede kendi kaynak atölyesini kurmuştu. Gündüzleri atölyede çalışıyor... Geceleri tek odalı evinde yoğun bir şekilde okuyor... Şiir, öykü ve denemeler kaleme alıyordu.
Mevcut olumsuz koşullara rağmen, sosyalist yaşam kültürünü kendi aile hayatında uygulamaya çalışıyor... Evlerine mutlaka günlük gazete, haftalık ve aylık dergi, kitap ve gırgır dergisi giriyordu.
O, yetmişli yıllarda olduğu gibi, açık faşizmin yaşandığı seksenli yıllarda da tavrıyla devrimci... Kültürüyle sosyalist olarak yaşayacaktı.
Beşinci yılda kendisini yoğun bir kuşatmanın ortasında hissetmeye başladı. Askerlik dönüşünde güçlü bir şekilde var olan, ?faşizme karşı devrimci mücadelenin mutlaka başlayacağına' olan inancı zaman uzayınca, dizginleyemediği öfke patlamalarına dönüşmüştü.
Bir dönem yanı başında olanlar, korku kozasıyla ördükleri yeni hayatlarına çekilmiş... O, inandıklarıyla bir başına kalmıştı.
Çevresindeki kuşatmayı hissedince, savunmasını güçlendirme kararı aldı. Aldığı karar gereği, önce Cumhuriyet Gazetesi'nin muhabirliğini... Ardından sol tavırlı haftalık haber dergisinin temsilciliğini aldı. Bir süre sonra da kitapevini açtı.
Yazdığı öykülerini ve şiirlerini gazete ve dergilere gönderdi... Yetersiz oldukları gerekçesiyle yayınlanmadılar.
Yerel gazetelere köşe yazıları yazmaya başladı. Bazı yazıları sert oldukları gerekçesiyle yayınlanmayınca, gazete çıkartma kararı aldı ve 1988 yılının aralık ayında haftalık gazetenin ilk sayısını yayımladı.
İstanbul'da ikibin adet bastırarak dağıtımını yaptığı gazete ilçede yayımlanan ilk ofset gazeteydi. Dört sayfadan oluşan gazete, yerel haber ve yorum açısından ilçede yayımlanan gazetelerden farklı olduğu için, ilgiyle karşılandı.
Gazeteciliğe ağırlık vererek, atölyeyi ve kitapevini devretti.
Sosyalist Parti'nin kurucuları arasında yer aldı. Devrimci ve sosyalist kesimi bir çatı altında toparlama konusunda yetersiz kaldığı için, bir süre sonra Sosyalist Parti'den istifa etti. Birkaç kez denediği devrimci örgütlenme girişimleri duyarsızlık duvarına çarparak başarısızlıkla sonuçlanınca, örgütsel yapı oluşturma çabalarına son verdi.
Devrimci mücadeleye ve inandığı değerleri savunmaya artık, eşi ve küçük kızıyla devam edecekti.
Matbaa kurarak gazeteyi ilçede basmaya başladı. Eşiyle, geceleri geç saatlere kadar sürdürdüğü gazete ağırlıklı matbaa deneyimi de, 1991 yılında ödenmeyen gazete aidatları ve reklam paraları ve kendisini ikinci kez güçten düşüren ve yeni bir ameliyatı dayatan kanamalı hastalığı yüzünden başarısızlıkla sonuçlandı.
Kuşatma daralıyordu!..
Ama, yılgınlık gösterme ve geri çekilme yoktu!.
İkinci kez ameliyat olduktan sonra, yeni yayın hayatına başlayan bir bölgesel gazetenin ilçe temsilciliğini aldı. Sabah Gazetesinin muhabiri oldu.
Yazdığı haber ve yazılar nedeniyle birkaç kez saldırıya uğradı.
Kuşatma açık saldırıya dönüşmüştü!..
Sabah'ın Yurt Haberleri Müdürünün maddi yardımlarıyla ilçe merkezinde büro açması kendisine, kuşatmaya karşı duruşunun en güçlü mevzisini kazandırmıştı.
Bu mevziyi biraz daha güçlendirerek konumunu sağlamlaştırmak için, ekonomik ve siyasal gelişmeleri izlemeye başladı. Devrimci mücadelesini, edebiyat ve resim sanatı yoluyla yürütme kararı almıştı ve bunun için, ekonomik destek zemini oluşturması gerekiyordu. Beklediği, özel televizyon yayınlarının başlamasıyla geldi.
Özalvari bir girişimle, televizyon yayıncılığında devlet tekeli kırılmış, özel televizyon yayınları başlamıştı.
Tam bir siyaset cambazı olan zamanın belediye başkanı, kalemi keskin gazetecilerle ilişkilerini sıcak tutma politikası izliyordu.
Bu politikayı kullanarak, bir arkadaşıyla belediye vericilerinden televizyon yayını başlattı. Atv için kendisine haber görüntüsü çekimleri yapan isim, teknik işlerden iyi anlıyordu. O'nunla birlikte akşamları ilçeye yarım saat süren haber bülteni yayımlıyorlardı.
Teknik imkansızlıklar yirmi dakikalık haber bülteni çekimini bir günde yapmalarına yol açıyordu. Teknik eksiklikleri gidererek işi daha ciddi boyutta yapabilmek için, maddi durumu iyi olan sosyal demokrat isimlere şirket kurma önerisi götürdü.
Gelişmeleri iyi izleyerek çağın adamı olmak yerine, günün adamı olmayla yetinen söz konusu isimler yıllardır yaptıkları gibi, 'sen yürü biz arkandayız!' diyerek gelişmeleri, 'öküz- tren!..' örneği izlemeyi yeğlediler. Bu kez kendisine öneri, hiç ummadığı bir isimden, ilçenin en eski gazetesinin sahibinden geldi.
Gazetenin sahibi aile boyu sağcıydı.
Kendisini telefonla aramış, 'Televizyon işini gel birlikte yapalım. Para benden, iş senden!' demişti. Üstelik, 'Haber merkezi ve haber programları senin sorumluluğunda olacak!' demişti.
Fazla düşünmeye gerek görmeden kabul etti.
Gelişme ilçede duyulunca, destek taleplerine yıllardır estek köstek yanıtlar vererek uzak duran sol kesim, hemen bir 'Dönek!' yaftası hazırlayarak boynuna asma tavrı geliştirdi.
Yıllardır sinenler ve susanlar, başlarının derde girmeyeceği garantisi olan bir eylem çeşidi bulmanın sevinciyle, ağızlarını sonuna kadar açarak bağırdılar:
'Döneeeekkk!'
12 Eylül kuşatmasına teslim bayrağı çekerek, dayatılan yeni düzene uyum sağlayanlar...
12 Eylül öncesi örgütçülüklerini 12 Eylül sonrasında yapı kooperatifleri kurarak ballı kazanca dönüştürenler...
Baskının doruğa çıktığı günlerde açtığı kitapevine, ?Mimlenirim!' korkusuyla adım atamayanlar...
Bir şeyler yapma çağrılarına kulak tıkayanlar...
Kuşatmaya direnen ve yaptıklarıyla bağır çağır yaşayanı, 'Dönek!' olmakla suçluyorlardı.
Aldırmadı.
Biliyordu ki onlar, her dönem kulaktan doldurmalı, şişirilmiş söylemlerin balon adamlarıydılar.
Birileri tarafından şişirilerek havaya bırakılırlar ve bir anlık görünüp kaybolurlardı.
Teknik sorunları çözülünce televizyon programlı yayına geçti.
Yoğun bir koşuşturma süreci başlamıştı. Haber Merkezi ve haber programları onun sorumluluğundaydı.
Akşam haberlerini ilçe hayatının içinden yapıyor... Kameraları cadde ve sokaklarda gezdiriyordu.
Haberleri yazıyor, haber programlarının metinlerini hazırlıyor, sunuyor, günün yorumunu yapıyor, dekorları hazırlıyordu.
Merak etmiş... Anlamaya çalışmış... Yoğun okumanın sağladığı destekle hep öğrenerek yaşamıştı.
Bilmeyenlerin ortasında, bilmek ve yapmak zorunda olanın kendisi olduğunun bilincindeydi.
Yaparak öğreniyor...
Zamanı yetmez hale gelen sorumluluğunun bir bölümünü paylaşması için, öğretmeye çabalıyordu. Çabalıyordu çünkü, bilmediğini bilmeyene, bir şeyler öğretmek çıldırtıcı bir çaba gerektiriyordu.
Keskin gazeteciliği kameraya yansıyınca, iç anlaşmazlıklar baş göstermeye başladı.
Birçok kez çalışma masasını toplayarak çekip gitti. Birkaç saat sonra televizyonun yönetim kurulu başkanı tarafından evinden alınarak masasına geri getirildi. Televizyonda bütün yapılanlarda onun çabası olduğu için, o gidince her şey duruyordu çünkü.
Televizyonun ikinci ayında, televizyonun yönetim kurulu başkanı olan gazete sahibinden, gazetenin genel yayın yönetmeni olması önerisi geldi.
?Söz uçar yazı kalırdı...' Buna inandığı için öneriyi seve seve kabul etti.
Gazetenin beş köşe yazarı vardı. Bunların dördü sağ görüşlü, diğeri ortadan gidendi.
Önce, yazılan köşe yazıların ilçenin sorunlarıyla ilgili olması zorunluluğu getirdi. Ardından gazetenin manşetinde yer alan, beş sütuna manşet haber yorum tarzında günlük yazılar yazmaya başladı.
Sağcı yazarlar kısa bir süre sonra gitmek zorunda kaldılar. Bölgenin en eski gazetelerinden biri olan, yıllardır aşırı sağcıların cirit attığı gazetede, on beş yıl sürecek olan dönemi başlamıştı.
Çıktığı ağızların sahiplerinin kafa yapılarını anlatan söz 'Dönek!..' suçlaması, sahiplerine kallavi tokat ayarında geri dönerken...
Kuşatmayı yarmıştı.