Kuşburnu Çayı
Efe Ağa nikotinden sararmış parmaklarını ağzına götürürken,içli bir ah çekti.Bir başka acılık hissetti yarım söndürdüğü sigarasında,aklına yine o mısra geldi ''Ve yalnızlık sigara külü kadar yalnızlık''.Daha da derinleşti içinde açılan hüzün çukuru.Birazdan cenazesi kalkacaktı Serkeş Bey'in düşündükçe inanamıyordu öldüğüne.Yıllardır her gün bu saatlerde burada olur ve iki kuşburnu çayı söyleyip,birini içer diğeri masada öylece durur iken saatlerce bakardı o çaya.Bir garip adamdı Deli Recep'ten gayrı kimseyle pek konuşmazdı.Kasabaya geleli on yılı geçiyordu ama kim olduğunu bilen yoktu.Ölümü de garip oldu,bu emaneti ne yapacağım şimdi ben..........Efe Ağa'nın düşüncelerini muhtarın tok sesi böldü.
-Ağa Serkeş Bey'in akrabasına ulaştık bu gün Gazi Antep'te ikamet ediyormuş.''ben gelemem oraya bir yere gömün'' dedi kapattı.
-Hay Allah adam garip yaşadı öylede cenazesi oluyor.Bu nasıl iştir?
-Ben bilmem Ağa Allah rızası için gömelim adamı,kimseye bir zararı dokunmadı.Sahip çıkanı da yok zati.
-Doğru dedin muhtar.....
Ahali cami avlusunda toplanmış cenaze dedikodusu yapıyorlar.Ama ne buluyorlardı merhum hakkında bu kadar konuşacak.Serkeş Bey kimseyle muhabbet etmeyen kendi halinde biriydi.İmamın Allahu Ekber sesi dedikodulara son verdi.Cenaze namazı bitmişti.İmam soruyor
-Merhumu nasıl bilirdiniz?
Ahalide bir an sessizlik kimse bir şey bilmiyordu ki.Sonra hep bir ağızdan
-İyi bilirdik.(en azından kimseye zararı dokunmadı)
Mefta gömülürken ahali üçer beşer dağılıyor.Yalnız yaşamın son noktası.Deli Recep'te yalnız kaldı.Sahi nerede bu deli?Efe Ağa'nın gözleri sürekli onu arıyordu ne camide nede mezarlıkta görememişti.Ahali dağılırken Efe Ağa biraz daha kalmak istedi.Serkeş Bey'in yanında ölmesi onu çok etkilemişti.Yaşıyor gibiydi sanki öylece oturduğu yerde canını vermişti.Uzun müddet hareket etmeyince anlamıştı.Efe Ağa'nın düşüncelerini bir hıçkırık sesi bıçak gibi kesti.Bu Deli Recep'ti elinde bir bardak kuşburnu çayı hıçkıra hıçkıra ağlıyordu..En çok onu sarsmış olmalıydı Serkeş Bey'in ölümü.Tek arkadaşını kaybetmişti.Daha fazla dayanamadı Efe Ağa,içinde tuhaf bir sıkıntı doğurmuştu delinin hıçkırıkları.Belli belirsiz adımlarla kasabanın yolunu tuttu...
Uyumamıştı Efe Ağa,daha bir erken kalkmıştı.Pencereden rüzgarla yağmurun hüzünlü dansını izledi bir müddet.Kahveyi açası yoktu hiç ama evde de duramıyordu.İsteksiz bir halde kahveye doğru yol aldı....
Gündelik işlerini hallettikten sonra,gözleri Serkeş Bey'den geriye kalan zarfa takıldı.Üzerinde ?'Karanlıklar Ülkesinde Bir RA ya verilmesini rica ederim'' yazılıydı.Efe Ağa'nın yorgun zihni daha da karmaşık bir hale gelmişti.
-Yahu nereden bilirim ben karanlıklar ülkesini RA'yı bari bir adres bırakaydın be adam.Bu yükün altına beni neden soktun giderayak .......kendi kendine söylenen Efe Ağa Nuray Hemşirenin sesi ile kendine geldi.
-Efe Ağa Serkeş Bey'in evi yanıyormuş.
Efe ağadan beklenmeyecek bir tezlikle yanan eve doğru koşar adım yürüdü..Evden geriye hiç bir şey kalmamıştı.Efe Ağa yanmakta olan bir tahta parçasına bakakalmış düşünüyordu.Bu nasıl bir tesadüftü dün kendisi öldü bu gün evi yandı.Acaba nasıl yanmıştı?elektrikli ocak mı açık kalmıştı?Yoksa sigortadan mı kaynaklanıyordu?Yahut birimi yakmıştı?Cevapsız bir sürü soru vardı.Aklı bahanelere maskara olmuş,olmayacak fikirler olduruyordu.Elleri ceketinin iç cebindeki sigaraya uzandı,yaktı ve derin bir nefes çekti.Ağzından ve burnundan boşalan zehrin arasından bir mısra kendini zor kurtardı ölümden.''Ve yalnızlık sigara külü kadar yalnızlık''.Al işte Serkeş Bey'in bir garip işi daha,sigara içmediği halde biri sigara yaksa hemen bu mısrayı mırıldanırdı.Yahu sigara içmeyen bir adam nereden bilecek sigara külü kadar yalnızlığı.Bende bir garip oldum ölünün arkasından bu kadar konuşulur mu diye iç geçiriyordu Efe Ağa.Arşa yükselirken tüm güzelliğiyle ezan sesleri,Yeryüzüne iniyordu melekler.''Huzur İslam'dadır'' deyip camiye yöneldi Efe Ağa.Namaz sonrası Şuayip hocadan Kuran-ı Kerim dinlemek biraz rahatlattı Efe Ağanın zihnini.Bir müddet muhabbetten sonra söz yine Serkeş Bey'e geldi.Şuayip hoca;
-İyi adamdı.Selam vermeden geçmezdi ama sohbette etmezdi.Sabah,öğle,ikindi namazlarını sürekli camide kılardı ama akşam ve yatsıda hiç görmedim.Ancak birkaç kez şu cümleleri duydum dua ediyordu.''ey ölüm sen gel,ben bırakıpta gelemiyorum''muradına erdi sonunda.Bir garip adamdı işte.Efe Ağa yine hüzünlendi,boğuk bir sesle
-Allah'a emanet.deyip kalktı.
Sokaklar uzadıkça uzuyor,yapraklar farklı desenlerle süslüyordu kaldırımları.Sorular tüm hışmıyla saldırıyordu Efe Ağanın yaşlı zihnine.Kimdi bu adam?Ne eş,ne çocuk nede bir akraba kimsesiz bir adam.Düşündükçe ruhuna kelepçeler vuruluyordu,çok bunalmıştı.Eylülün tarumarlığı vardı her adımında,uzayan sokaklarda kayboluyordu......
Zaman çarkında öğütürken tüm varlıkları,Serkeş Beyin öleli bir aydan fazla olmuştu.Efe Ağa çayını yudumlarken dalıp gitti,çok zamandır böyle idi,yüzü gülmez olmuştu.Her ne kadar iki yabancı gibi otursalar da çok alışmıştı Serkeş Beye.Kasabaya geldiği günden bu yana hiç aksatmamıştı kahveyi.Akşama kadar burada oturur kitap okur veya bir şeyler karalardı.Gün batana kadar kahvede,geceleri de Deli Recep'le evde kalırlardı.Efe Ağanın göz bebekleri büyüdü,nasılda unutmuştu deliyi.Serkeş Bey'den sonra hiç görememişti.Ne yapardı,nereye giderdi.
-Efe Ağa hayırdır çok durgunsun.
-Yaşlılık.Deyip başından savmak istedi.Bu halde hiç çekemezdi Zılgıt Şeyma'yı.Nufus müdürlüğünde çalışıyordu.Yaşı ellinin üstünde,suratı boyalarda görünmeyen,tuhaf tuhaf hareketleri olan,yılışık bir kadın.kadın demeye de bin şahit gerek,üç defa evlenip boşanmış,suratsız kendini beğenmişin teki ama çenesinin korkusundan kimse bir şey diyemiyor.Efe Ağa'ya da sarmış bu aralar.(aman serpil yenge duymasın hır çıkar)
-Aşk olsun sen yaşlımısın Efe Ağa.
-Yaşı inkarın faydası yok Şeyma hanım,kemale erdi işte yaşımız.
-Daha nice gençleri cebinizden çıkarırsınız,demeyin öyle kırılırım valla.
-(siz bu yüzsüzlükle biraz zor kırılırsınız)lafı ağzına geldiysede şeytana(şeymaya) lanet edip..-Yaş geçti bakın Serkeş Bey bizim emsaldi toprak olup gitti,bir ayağımız çukurda işte.
-Ayol o berduş çok bile yaşadı,yalnızlıktan kurtuldu hiç olmazsa.Böylesi iyi oldu iyi.
-Ölmüş insanın arkasından düzgün konuşun....sert bir uslupla çıkıştı Efe Ağa.Zılgıt Şeyma yüzün geri uzaklaştı......
Gündüz-gece kovalamacası devam ederken bir türlü vuslata erememişlerdi.Ne garipti gündüz-gece aşkı.Bir bütünün iki yarısı ama biri gelse diğeri mecburen gitmek zorunda,böyle bir aşkın ızdırabına hangi insan dayanabilir ki.Doğa anamız beyaz kefenini giymişti sonunda.Aralık ayı tüm ihtişamıyla vucut gösterisi yapıyor varlıklara.Efe Ağa taze karı incitmeyecek adımlarla kahveye kadar yürüdü.Çay demlenmiş,soba yanıyor ama bir şeyler eksik,sürekli bir eksiklik.Bakkal Fatih içeri girdi.
-Selamun Aleyküm Efe Ağa.
-Aleyküm selam fatih.
-Uğramıyorsun iki aydır hastamısın yoksa bir kusurumuz mu oldu.
-İyiyim Fatih,bir kusurunu da görmedim lakin tadım yok .
-İyisin Efe Ağam haftaya kaymakam hanım esnafları ziyaret edecekmiş.
-Kapımız açık hoş gelsin,sefa getirsin.
-Ben sağlık ocağına gidiyorum isteği varsa söyle Ağa.
-Geçmiş olsun Fatih,sağ olasın.
Bakkal Fatih gülerek uzaklaştı.Otuz yaşlarında tertemiz bir delikanlı.Nuray hemşireye gönül vermiş.Sürekli gider gelir sağlık ocağına,babası evlendirmek istese de söz geçiremiyor Fatih'e..Bir alem anladı da bir Hemşire anlamıyor yada anlamak istemiyor.Gönlü yok gibi ama kestirip atmıyorda..
(neyse boş verelim derin mevzular bunlar,nasıl verilecekse artık..Çok konuştum galiba,galiba mı?yok yok çok konuşuyorum ben....)
Deli Recep nerede?Hiç gören yok ,Serkeş Bey'den sonra.Sahi bu deli kim?
Çok zeki bir çocukmuş,hem çalışmış hem okumuş.Dil-tarih fakültesini kazanınca tutmuş başkentin yolunu.Derslerinde başarılı,gözü pek,yumuşak huylu,vatan sever,milliyetçi,civan gibi bir delikanlı.son sınıfta iken çıkan bir kavgada vatan hainlerinin vurduğu arkadaşına kucağında teslim ederken Azrail'e aklını da beraberinde vermiş.O gün den sonra hiç konuşmamış,kimseye zararı olmayan kendi halinde biri.Anasını da kaybedince Serkeş Beyle beraber yaşayıp gidiyordu.Bir garip bir deli idare ediyorlardı.Ya şimdi ne yapar nereye gider bu çetin kışta.
Efe Ağa gözlerini Serkeş Bey'in emanetine dikmiş düşünüyordu.Çok zamandır gülmez olmuştu yüzü içinde garip bir sıkıntı vardı.Damarlarında sıkıntı pıhtıları fütursuzca oynaşıyorlardı.Elleri istemsizce sigarasına gitti yaktı ve iliklerine kadar çekilen bir nefes.''Ve yalnızlık sigara külü kadar yalnızlık''.Serkeş Bey kulağına fısıldıyordu sanki.Bu meretin de tadı kalmadı.
Yalnızlı,yalnızlık,yalnızlık,yalnızlık ve sigara külü kadar YALNIZLIK.......
Kışa inat doğayı mest ediyor güneşin güzelliği.Bir başka güzellik var güneşte,sanki rakibi varda tüm güzelliğini sergiliyor.Kaymakam Hanım esnaf ziyaretinde,tek tek geziliyor dükkanlar ve sıra Efe Ağanın kahvesinde.
-Merhaba Efe Ağa kolay gelsin.
-Aleyküm selam kızım yani kaymakam hanım hoş geldin.Buyur şöyle otur.
- Nasılsın Efe Ağa?
-İyiyim kızım yani kaymakam hanım sağolasın.
-Çay getirin kaymakam hanıma.
-Teşekkür ederim Efe Ağa ama çay içemiyorum,kuşburnu çayınız varsa alabilirim.
Efe Ağanın yüzü sarardı.Serkeş Beyden sonra ilk kez birisi kuşburnu çayı istiyordu.
-Var kızım.diyebildi sadece...
Kaymakam hanım 23 yaşlarında,orta boylu,beyaz tenli,gözlerini tarife yeşil renginin aciz kalacağı bir güzellik,gayet saygılı,güler yüzlü gencecik bir kız.İlk görev yeri burası.Çok kültürlü bir aileden yetiştiği her halinden belli.Issız Dere Kaymakamı Gökçen Ünsal..
Bir yıl daha geride kalıyor,insanlar ne tuhaf 31 aralık ve 1 ocak arasında her şey değişiyor mu?Güneş daha mı güzel doğacak?ekonomi iyileşecek mi?Savaşlar mı bitecek?Veya sevgili mi yaparsınız (belli de olmaz).İnsan oğlu çok garip.
Çatılardan uzanan sarkıtlara vuran ışık kristalleri kıskandırırcasına bir görüntü sergiliyordu.Her mevsimin ayrı bir güzelliği var.Kış başka güzel,yaz başka hele ilkbahar doğa canlanınca rüzgar sevgi kokuyor.Birde sonbahar var,boynu bükük yetim mevsim,üvey kardeş,Serkeş Beyin değimiyle hüzün ayı.Sonbahar gelince susuşu bir başka oluyor,yalnızlığı daha da çekilmez oluyordu sanki.Hey gidi Serkeş Bey 4 ay oldu zaman siliyor tek tek varlıkları.Pencereden fırtınayı izliyordu Efe Ağa kahvede kimse kalmamıştı.Sokaktan Yaprak öğretmen geçiyor...
-Yaprak öğretmen gel bir çayımı iç,ısınırsın biraz.
-sağol Efe Ağa. Dedi titreyen sesiyle.
-Bu fırtınada gecenin bir vakti nereye gidiyorsun öğretmen hanım.
-Sağlık ocağına gidiyorum Nuray hemşireyle kutlayacağız yılbaşını.
-Bu gavur adeti de bizim adetimizden kıymetli oldu.Dua falan edin öğretmen hanım.
-Dua da ederiz Efe Ağa eğleniriz de.
-İyi siz bilirsiniz öğretmen hanım.
Yaprak öğretmen çayını hızlı hızlı yudumlayıp sağlık ocağına doğru zor adımlarla gitti.(Efe Ağa hadi artık sende evine serpil yenge pencerede bekliyor)
Yaprak öğretmen;Kars'ın soğuk ikliminden çıkmış bir sıcaklık abidesi,uzun boylu,esmer tenli,yaşama sevinciyle dolu kıpır kıpır gencecik bir kız.Yalnız biraz uçuk yaşıyor,onun için bu kasabada çok sıkıldığını sürekli dile getirir.Öğrencileri her şeyi,bu kasaba da durmasının tek sebebi de bu olsa gerek..Bir gülse karları eritecek bir sevgi güneşi.(Çok anlatmayayım aşık olanlar çıkabilir.)
Kaymakam hanım kapı sesiyle kendine geldi.Koltukta sızıp kalmıştı.Saatine baktı vakit hayli geçti,bu saatlerde gelen hiç olmamıştı.Annesi gelecekti yılbaşı gecesi ama oda kar sebebiyle iki gün gecikeceğini söylemişti.Meraklı ve tedirgin adımlarla kapıyı açtı.Kimseler yoktu,karın üzerine bırakılmış,kara kaplı bir defter,etrafa baktı çok sessizdi,defteri alarak içeri girdi.Kim bırakmıştı acaba?okuyup okumama arasında git-gel yaparken merakına dayanamadı defteri açtı.Anı şeklinde yazılmış,hafatalara,aylara hatta yıllara bölünmüştü.İlk sayfayı okumaya başladı,şöyle yazıyordu;
?'Bu gün benim yeniden doğduğum gün,hayata gözlerimi saat üç civarı sedirhanda (çay bahçesi) açtım.İnanılmazdı kelimeler kendiliğinden döküldü dilimden.Gözlerine kaçamak bakışlar bırakırken yüzümün kızardığı fark etmemişim.Hasta mısın diye sorunca anladım.Gözlerinin yeşili efsunlu gibi,bakakalıyorum.Hüseyin Nihal Atsız ile ilgili sohbet ettik,onun edebi kişiliği,tavizsiz ilkeleri,dik duruşu,tarih bilgisi ve şiirleri üzerine epeyce konuştuk.Tanışmamızda atsız üzerinden olunca atsıza duyduğum saygı ve sevgi daha da çoğaldı.Ben hemen ondan mısralarar okumaya başladım.Atsız Beğ bir şiirinde;
Gün senden ışık aslada bir renge bürünse,
Ay secde edip çehrene,yerlerde sürünse,
Her şey silinip kayboluyorken nazarımdan,
Yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse.
Bu muhteşem dizeler öyle coşkulu dökülüyordu ki dilimden onunda utandığını fark ettim.İçimde bir şeyler var tam olarak anlatamadığım....... Cahit İNAN-01.01.1990 TOKAT ''
Kim bırakmıştı bu defteri,Cahit İnan kimdi?Zihnine sorular saf saf akın ediyordu,okumaya devam etti.
?'Güzel bir günün ardından yine yalnızlık karşılıyor beni evde.Mavi yaratıklar aldı ve götürdüler ilmin yatakhanesine.Çocuk gibi gözlerim doldu.Ama olsun yarın okulda görebilirim nede olsa.Hayatımda ilk kez sinemaya gittim.Irmak kenarında oturduk,onunla mekan,zaman önemsizleşiyor,yeşil bir düş gibi her şey.Ama içimde bazı sıkıntılar var,alışmadığım şeyler yapıyorum,utanıyorum.Milliyetçi bir genç olarak yaptıklarım yanlış gibi geliyor.Atsız diyor ya ;
İçimdeki azgın devi rüzgarlara attım
Gözlerle günah işlemenin zevkini tattım
Gözler ki birer parçasıdır sende ilahın
Gözler ki senin en katı zulmün ve silahın......
Bakmaya doyamadığım o gözleri zulüm oluyor bazen.Bir de kuşburnu çayı var tabi.Gözlerine öyle dalmışım ki çocuk ne içersiniz deyince,o kuşburnu çayı dedi ben fark etmedim bile geldiğini,sonra şaşırmış bir halde iki olsun dedim.Öyle güzel güldü ki halime.Ama hiç güzel değil kuşburnu çayının tadı..............13.02.1990 Cahit İnan Tokat''
?'Mavi yaratıklar yine götürdüler.Tekerleği bulana o kadar kızıyorum ki bazen.Birde şu kuşburnu çayını bulana,onda kansızlık var sadece kuşburnu çayı içiyor,bende iki olsun deyince öyle güzel gülüyor ki o gülüşü seyretmek için bu eziyete katlanıyorum kim bilir belki alışırım............28.05.1990 Cahit İnan Tokat''
Kaymakam Hanımın göz bebekleri büyüdü.Burada anlatılan tarihler annesinin okul yıllarına denk geliyordu ve bazı şeyler özelliklede kansızlık annesinde de vardı ama bir isim,ismi hiç geçmiyordu.Okumaya devam etti;
?'Günler,haftalar akıp,mutluluk denizlerine dökülüyor.Bu gün arkadaşının doğum günüymüş,ben sevmiyorum böyle ananeleri bizim değil bunlar,yabancıların kültür emperyalizmine boyun eğmek yanlış.Hatırı için beş dakika olmak şartıyla gittim.Bu adetlerin yanlış olduğundan bahsediyordum, doğum günü,sevgililer günü,yılbaşı kutlamaları derken sohbet ortamı kurulmuştu.İçlerinden biri bana 'ne yapılır yılbaşında deyince cevap vermeye kalmadan Filiz ?Sevgili mi yapılır dedi.Öyle utandım ki.Filizle yılbaşında sevgili olmuştuk..........................09.06.1990 Tokat''
Kaymakam Hanımın zihninde depremler oluyordu.Ülkenin ücra bir köşesinde,bir defter bırakılacak ve annesinin üniversite yıllarında ki sevgilisine ait olacak.Defteri fırlattı duvara,başını avuçlarının içine götürürken tarifsiz duygular hissediyordu.Kendine gelince okumaya karar verdi.Sayfalar uzayıp gidiyordu.......
?'Tatillerden nefret ediyorum.Bu gün gitti evine....
Özlem damlıyor kalemimden,Kelimeler kırılgan,sayfaların suratı asık.Gözlerin gözlerime değmiş,nazarı kalemime,yazmayı ar etti.''susmak kavlidir''dedi.Cümleleri rafa kaldırdım sen gideli.Bu gidiş hangi gidiş?Bir yerimde atomlar parçalanıyor,önyargılarım infilak etmiş.Hasret kalmak bu olsa gerek....Yalnızlığın burçlarına senin yeşil bayrağını dikmek ne zaman?Dönüşün hangi kutlu gün?Yarım kalamayışımdandır bu ezgili sancılar.Zamansız zamanlarda gidiyorsun,Biraz bekle!Zamana çare bulamadım daha.....19.07.1990''
?'Sabah olacak mı,saati kim ters çeviriyor?Çiçekler sabaha kadar dayansa iyi olur.Takvimler yapraklarını döktü,iki ay koskoca iki ay geçti.Eylülü seveceğimi düşünmezdim hiç.Oysa eylüllerde kırıldım ben ve hayatım eylülleri atlatmakla geçti.Hüzün ayı eylül bu sefer ben kazanıyorum.Neyse bunları boş vermek lazım,saatler kaldı gelmesine.Hasretin acı içinde kıvranışlarını hissediyorum,vuslatın akınına az kaldı.Uyumak mümkün olmuyor.Tekerleği bulan insanı çok seviyorum.....19.09.1990''
?'Bitti.Evler,kaldırımlar,mavi yaratıklar ve her varlık yüzüme çarparcasına haykırıyor.Bir sözcük yüreğime bağdaş kurmuş emirler yağdırıyor.unut onu,hayatına bak,boş ver,BİTTİ artık.Ayrıldık dedi tek çırpıda,ben ayrılamadım..............20.09.1990 TOKAT''
?'yazmak bile ağır geliyor adını duyduğum günlerde,ne kadar oldu bilmiyorum.Sustum o gideli kaybetti her şey değerini ben kimim bilmiyorum.......22.12.1990 TOKAT Cahit İnan''
?'Gelsem kapına,bana döner misin sen dedindi sevgili yapılır bu gün..........01.01.1991 Tokat''
?'Çok zaman geçmiş,ben sende kaldım,bir şeyler akıp gidiyor ben sende kaldım sen nerdesin?Ha unutmadan sigarayı bıraktım geç oldu ama bıraktım.......11.05.1995......Serkeş''
?'Dün gördüm seni bir haber kanalının çekimi sırasında olay yerinden geçiyordun.Bin defa izledim gözlerin hiç değişmemiş.Ama evlenmişsin galiba o çocuk kızın mı?çok güzeldi sana benziyor...27.11.2000......Serkeş''
?'Ağır geliyor yaşamak sensiz ölümü özlüyorum,hiç tanımadan.Nerdesin,kimlesin bilmiyorum ama bir gün bana geleceksin bilirsin yanılmam ben.....04.03.2005.......Serkeş''
?'Ey ölüm sen gel,ben bırakıpta gelemiyorum.Susuyorum sen gideli,konuşmak ağır geldi.Adını duymak arafta kalmak,insanlar konuşunca kahroluyorum........10.02.2009......Serkeş''
?'Sadece susarak özlüyorum seni.........25.10.2015''
?'Deli Recep'e anlatıyorum seni,deli dediysem yanlış anlama o kadar akıllı ki insanlar yanılıyorlar.Bu kasabada kalmaya karar verdim gezmekten yoruldum ve artık yaşlanıyorum.Sensiz ve bensiz geçen bir ömür..........13.02.2017...Serkeş... Issız Dere Kasabası. ''
?'Ve bir yılbaşı daha bende hiç eskimeyen o umut,keşke sorabilseydim sana sevgilim olur musun diye.Hayat çok garip,sürekli yazıyorum konuşamamanın faydaları,şiirler yazdım sana boynu bükük.Biliyorum bir gün karşılaşacağız ama hangi kutlu gün.....01.01.2018...Serkeş.. Issız Dere Kasabası ''
?'Heyecandan kalemi tutamıyorum bu gün senden bir parçayı gördüm.Kaymakam olmuş kızın,senin hayalindi kaymakamlık.Gözleri tıpkı senin gözlerin,hele duruşu dik başlı asil.Bir gün sende gelirsin belki buraya ben bekliyor olacağım....28.10.2018... Serkeş...Issız Dere Kasabası''
?'Yine eylül nefret ediyorum bu aydan,serkeşliğim dayanılmaz hale geliyor.Eylüller kırıklarıyla delik deşik olmuş bedenim zayıf düştü artık.Kuşburnu çayı ve şiirler beni bağlayan hayata ve birde seni görebilmenin ümidi.Biliyorum geleceksin bir gün ve ben bekliyor olacağım,bir bardak kuşburnu çayıyla......16.09.2020''
?'Dayanmak mümkün olmadı,ölümün soğuk nefesini hissediyorum sana bir zarf bıraktım alınca anlarsın belki o günü.Karanlıklar Ülkesinde Bir RA.....19.09.2020''
Sabah ezanı okunuyor,kitap bitmişti.Kaymakam hanım ağlıyordu,bu nasıl bir ızdıraptı,bir insan bu kadar yıl bir hayal uğruna nasıl yaşayabilirdi?Düşüncelere mağlup oldu gözleri uyku galip geldi.............
Saat üçtü yine kapı sesi,bu saate kadar nasıl uyumuştu,tatil olduğunu hatırladı uykulu gözlerler kapıyı açtı.
-anne
-Kızım içeri almayacak mısın bizi,bu ne şaşkınlık.
-Gel anne........
Anne kız hasret giderdiler bir müddet.Defteri nasıl verecekti şimdi.Acaba vermesemiydi.Arafta kalmıştı.Sonunda annesine olanları anlatıp,defteri verdi.Filiz Hanım gözyaşlarıyla okudu.İçinde kalmış,bastırılmış duygular firar etti.Ağlaya Ağlaya mezarına gitti,saatlerce baktı.Anlayamıyordu bir ömür hiç unutmamış,evlenmemiş ve hayaliyle yaşamıştı.Sözünü tutmuştu.Kaymakam hanım ve Efe Ağa alıp kahveye getirdiler.Efe Ağa
-Filiz hanım emanetiniz var bende.dedi ve zarfı ona verdi
-Tam bu sırada elinde bir bardak kuşburnu çayı ile Deli Recep masanın başında dikildi ve;
-Serkeş Bey uçmağa vardı,biraz geç kaldınız ama kuşburnu çayınız hiç soğumadı.................
(-kısaltılmıştır-hatta özeti kitabımdan)
Aralık herkesin ortak yarası desene 👍