Lütfen
Sessizce kapattı mutfağın kapısını. Küçük ve ağır adımlarla salona yöneldi. Salonun panjurları yarıya kadar açıktılar. Puslu ve yağmurlu bir öğleden sonrasının, bütün kasveti sarmıştı odayı. Cebinden çıkardığı sigara paketinden, bir sigara alıp tutuşturdu dudaklarının arasına. O güne dek, hiç sigara içmemişti salonda. Çakmağını bulmak için ceplerini yoklarken, gerçekten de o sigarayı salonda içip içmemek konusunda halen tereddütlü ve gidip gelen düşünceleri arasında sıkışıp kaldı bir süre. Bilerek bir günah işleyecekmiş gibi, bir suçluluk duygusu kapladı içini. Ürperdi. İki parmağıyla çekerken sigarayı dudaklarının arasından, bir parça deriyi de koparmıştı filtrenin ucunda. Bunu hissetti, fakat; canı yanmamıştı. Nihayet çakmağını cebinde bulup, çıkarmıştı. Salonun içerisine şöyle bir göz gezdirip; ne kadar da güzel bir gün, demişti kendi kendine.
Aynı küçük ve ağır adımlarla, oturma grubundaki en sevdiği koltuğa doğru ilerlemeye başladı. Attığı her adımda, parke zeminin çıkardığı çıtırtılar sessizliği bozuyor ve yer altından gelen bir canavarın çığlığıymışçasına salonun içinde, beyninin içinde yankılanıyorlardı. Yavaşça oturdu, en sevdiği tekli koltuğa. Kolçakları suni deriden yapılmış. Geri kalan yerleri ise kumaşla kaplanmıştı. O sıra gözüne, suni deri kaplama kolçağın üzerindeki dikişlerden bir tanesinin daha sökülmüş olduğu takıldı. İstemsizce ve hafifçe alt dudağını dışa doğru bükerek, İç geçirdi. Sonrasında, karşısında duran koltuk takımına şöyle bir göz gezdirdi. Diğer koltuklar, oturduğu tekli koltuktan daha yeni gözüküyorlardı. Elinde duran çakmağı hatırladı bir an. Hafifçe eğildi ve orta sehpanın üzerinde duran mumlardan birini yaktı. Mumun, sarı sıcak alevi; odanın bir kısmını panayır alanına çevirirken, bir yanına da karanlık gölgeler düşürmüştü. Aydınlığı boğmak istercesine, bir yükselip bir alçalıyorlardı. Zaman zaman çakan şimşekler, sanki gölgeleri yok etmek istermişçesine aydınlatıyorlardı odayı. Bir anlığına yenik düşen gölgeler, yok olan ışığın hemen ardından, bir öncekinden daha karanlık bir şekilde odayı dolduruyorlardı.
Elinde duran sigarasını tekrar dudaklarının arasına koyarak, diğer elinde tuttuğu çakmağın ateşiyle usulca yaktı. Sigaranın içindeki tütünlerin, ateşle buluşup yanma sonrası çıkardığı sesin. Dışarıda yağan yağmurun sesi de olmasa, elli metre öteden duyulurdu diye düşündü. Hafifçe gülümsedi ve o ilk nefesi içine çekerken. Sigaradan çıkan açık gri ve mavi dumana takıldı gözü. Mumdan yayılan ısı dalgası, dumana çarpıp dağıtmadan hemen önce. Halen inanamıyordu kendisine. Onun için bu an; bir rüyadaymış hissi yaratmıştı. Annesinin sağlığında ve vefatından 3 yıl sonra ilk defa, salonda sigara içmişti. Buruk bir heyecanı yaşıyordu içinde. İçip içmeme konusunda halen çok kararsız olmasına rağmen, ilk adımı atmıştı ve sigarasını içiyordu.
Mutfaktan gelen tıkırtılarla, içine daldığı düşten bir anda çekilip alındı. Kafasını o yöne çevirip dikkat kesildi. Sonra bir an mutfağın kapısını kilitlemediği geldi aklına. Koşar adımlarla gittiği mutfak kapısını kilitledi. Bir süre sessizce kapının önünde bekledi. Sigarası henüz parmaklarının arasındaydı ve ateş ilerledikçe yaktığı tütünlerin sesi, sanki beyninin içindeymişçesine yankılanıyordu. O sıra içerden tek ve cılız bir; "lütfen" kelimesi duyuldu. Yüreği karmaşık duygularla sarıp sarmalandı. En çok da korkuyu hissediyordu. Mutfağın içine kilitlediği; acı çekmiş, yaralanmış ve dışlanmış geçmişinin orada çürüyüp yok olmasını istiyordu. Bedensiz bir geçmiş ne işe yarar ki diye düşündü. Küçük ve ağır adımlarla salondaki tekli koltuğuna geri döndü. Sigarası bitmek üzereydi. Küller yere düşmüştü fakat; izmariti de yere atacak değildi ya. Koltuğundan söylenerek tekrar kalktı ve banyoya yöneldi.
Evin bu bölümü epeyce karanlıkta kalmıştı artık. Işığı açtı ve doğruca klozete yönelerek sigarayı attı, sifonu çekti. Az önceki sarsıcı olayın ardından, elini yüzünü yıkayıp kendine gelmek istedi. Aynaya baktığında ise karşılaştığı manzara, az daha aklını kaçırmasına neden olacaktı. Göz bebeklerinin olması gereken yerde; kocaman iki boşluğu gördü. O an, gözleri puslu görmeye başladı. Ampulden gelen ışığın gücünün zayıfladığını fark etti. Oysa ki; ışık aynı güçte yanmaya devam ediyordu. Esas zayıflayan, görme yetisini kaybeden ve yavaş yavaş yok olan göz bebekleriydi. O an anladı hata yaptığını, koşar adımlarla mutfağa yöneldi. Salonun ortasında gücünü kaybeden bacakları, kendisini taşıyamayıp düşmesine neden oldular. Kendisini bir hiçliğin kucağında buluverdi. Kollarında ve bacaklarında kalan son güçle, sürüklemeye çalışıyordu bedenini mutfağa doğru. Artık tamamiyle karanlığa bürünmüştü ve hiçbir şey göremiyordu. Salonun kapısını geçip, mutfağın kapısına gelene dek geçen zaman ne kadar kısa olsa da. Bedeninin; sonsuzluğun içerisinde çırpınan; bir toz zerresi gibi olduğunu hissetmişti. Mutfak kapısının önüne geldiğinde, kolunu kaldıracak hali kalmamıştı. Çok korkuyordu. O an; geçmişini yok etmenin, aslında geleceğini de yok ettiğini anlamıştı. Gücünü toparlayıp, son bir kez daha denedi kapıyı açmayı. Başarılı olamayınca; umutsuzca kapının altından parmaklarını sokmaya çalıştı. Belki geçmişine ulaşabilir ve kaybettiğini geri alabilir ümidiyle. Bu umutsuz çırpınışların içinde, ağlayarak haykırdı kapının ardına. Ağzından çıkan son nefesle birlikte, son kelimesiydi; "lütfen"...