Lütfen Ölme Baba
Please Dad Don't Be Died.. (Lütfen Ölme Baba!)
Yavuz Avustralya uçağından İstanbul'a indi. Bir an önce bir otele gitmek istiyordu. Daha önce Türkiye'ye hiç gelmemişti. Bu ülkeyi çok merak ediyordu. Hele de İstanbul'la ilgili birçok güzel fotoğraflar görmüş, övgü dolu yazılar okumuştu. Yavuz aslında bir Türk sayılırdı. O kendini her zaman bir Türk olarak görmüştü. Babası da bir Türk'tü. Ama annesi onun Türk olduğunu kabul etmek istemiyordu. Onu tam bir Avustralyalı gibi yetiştirmiş,Türkçe öğrenmesini de hiç istememişti. Hele de Türkiye'ye gelmesine, yıllarca karşı çıkmıştı. Ama Yavuz sonunda onu ikna edebilmeyi başarmıştı. Türkiye'ye gidip babasını görmeyi çok istiyordu. Annesi daha fazla ona engel olamamış, artık gitmesine göz yummuştu. Annesinden gizli gizli babasıyla mektuplaşmış, babasının aracılığıyla az çok Türkçe de öğrenmişti.
Yavuz uçaktan inince önce bavulunu aldı. Babasına haber vermemişti. Sürpriz yapmak istiyordu. Çok heyecanlıydı. Hem babasını, hem de, bu ülkeyi ve İstanbul'u daha yakından tanımak için can atıyordu.
Hava alanından çıktı.
-Wow! İstanbulIII Beautiful cty. Greatttt!
I came to İstanbul!
Came came... I came to İstanbulIII
Diyerek bir takım çığlıklar attı. Etrafındakiler ona tuhaf tuhaf baktılar. Aldırmadı.
-Taxi
-Taxi
Önünde duran bir taksiye bindi.
-Hi
-Merhaba oğlum. Are you go to in İstanbul?
-I want to go to a hotel
-Hotel. Ok. Hotel.
Taksi şoförü ingilizlerin, yabancıların dilinden anlamıyordu. Onun bildiği bir-iki otel vardı. Yabancıları her zaman oraya götürürdü. Oradakilerle anlaşsınlar diye düşünürdü.
-What is your Fransa, İngiltere, Almanya evlat?
I am Australian
Ohhh! Avustralya. Dünyanın bir ucu. Çok uzakmış.
-What, sorry
Uzak uzak...diyerek eliyle uzakları gösterdi şoför.
Ohhh! Yes Remote. Remote.
Remote midir nedir bilmem evlat.
-Your istanbul is very beautiful
Güzeldir evlat İstanbulumuz.
Bir süre İstanbul ile ilgili yarım yamalak konuşmaya anlaşmaya çalıştılar.
-Geldik bir otele. Bak otel orada.
-Very good. Yes.
-Ohh! Thanks you. Diyerek parasını uzattı Yavuz. Şoför parasını aldı.
- Tamam evlat güle güle.
-Good bye.
Bay bay oğlum. Bay bay.
Yavuz taksiden indi. Otelin önünde şöyle bir etrafı inceledi Her şey gözüne çok güzel göründü. İyi ki geldiğini, gelmekle çok iyi yaptığını içinden geçirerek, otelin kapısından içeri girdi.
-Hi
-Welcome
-Thansk
-I want a room?
-Yes diyerek ondan kimlik istedi, resepsiyondaki görevli. Yavuz ona kimliğini gösterdi.
209 no. Room.
Ohhh thank you. Diyerek, oda anahtarını da alarak asansöre yöneldi Yavuz.
Resepsiyon görevlisi arkasından bağırdı. Theree floor diyerek, eliyle üç işaret yaptı.
-Ok. Thank you.
Yavuz odasına girdi. Oda çok güzel göründü gözüne. Hemen camlara yaklaştı, manzarayı izlemeye başladı. Hayran olmuştu manzaraya. Deniz harika görünmekteydi. Uzun uzun seyreder manzarayı. Yatağa hızlıdan atar kendini.
-Wow! Greatttt, der kendi dilince.
Sonra düşünmeye başlar. 'Önce babamı aramalıyım. Geldiğimi haber vermeliyim. Aşağıdan otelin adresini de öğrenip babama tarif etmeliyim. Ama önce bir duş almalıyım' diyerek, banyoya yönelir. Duşunu alır. Çok mutludur. Türkiye'de olmak çok güzeldir onun için. Sonra aşağıya iner. Resepsiyondaki görevliden otelin adresini bir kağıda yazar. Babasını telefonla arar.
Yarım yamalak Türkçesiyle telefonda gelen sese;
-Baba ben Yavuz.
-Ben Türkiye'ye geldim. Seni görmek istiyorum. Baba...
Karşıdan bir süre ses gelmez.
-Alooo my father.
-My name is Yavuz
-Merhaba ben hemşire Ayla. Sanırım babanızı arıyorsunuz. Babanız şu an çok ağır bir kalp krizi geçirmekte. SSK hastanesine gelirseniz onu görürsünüz.
Yavuz kulaklarına inanamaz. Tam da ne dediğini anlamamıştır. Hemen resepsiyondaki görevliye verir telefonu. Tercüme etmesini ister.
Resepsiyondaki görevli, telefondaki kişiyle konuşur. Adresi öğrenir ve tekrar Yavuz'a, çok üzgün olduğunu belirterek, babasının bir hastanede yattığını, ağır bir kalp krizi geçirdiğini ve hastanenin adresini verir. Ona elinden geldiğince telkin edici sözler söyleyerek, sakinleştirmeye çalışır.
Yavuz çok üzgündür. Adresi alır ve otelden ayrılır. Oteldeki odasının durmasını, tekrar geleceğini anlatır.
Otelden ayrıldıktan sonra bir taksiye binerek, şoföre gideceği adresi verir.
Şoför ona bir şeyler sorar ama Yavuz hiç birini duymaz. O sadece babasını görmek istemektedir.
İçinden sürekli 'Ölme baba, beni bekle. Son bir kez seni göreyim ne olur . Ölme baba!' demektedir.
Dad please do not die. Wait me.
Ohh! Father dying
Ohh father!
Şoför Yavuz'un durumunu pek iyi görmez. Bir hastası olduğunu anlar. Üstüne gitmez. Onu gideceği adrese bırakır. Yavuz hastaneye girer. Babasının adını soy adını söyler. Söylenen numaraya çıkar. Babası yatağında yatmaktadır.
- Baba! Baba aç gözlerini baba! Seni görmeye geldim! Ohh babam. Ne olur babam. Sana hasret geçti ömrüm. Tam sana kavuşmuşken, ne olur ölme! Aç gözlerini diyerek, babasının başında hıçkıra hıçkıra ağlar. Bazen İngilizce, bazen Türkçe, sürekli ağlayarak bir şeyler söyler. Ama babası ölmüştür, cevap veremez. O ara yanına biri yaklaşır.
-Ben babanın arkadaşı Osman, diyerek kendini Yavuz'a tanıtır. Ona bir mektup bırakmıştır babası. Zar zor anlaşırlar. Cenaze yarın kalkacaktır. Babasının arkadaşı mektubu ona uzatır. Yarın olması gereken adresi ona verir.
Yavuz çok üzülmüştü. Bütün dünya başına yıkılmıştı. Zorla ayakta durmaya çalışarak, babasının cenazesini görevlilere teslim edip, hastaneden ayrılır. Tekrar otele döner. Odasına çıkar. Yatağa uzanır.
-Ohh father! Babam benim diyerek, mektubu koklar, öper. Yavaş yavaş açar. Hem ağlar, hem okur. Mektubu tekrar tekrar okur. Uzun uzun ağlar. Bazen nefesi tıkanır gibi olur, otelin balkonuna çıkıp bir hava alır. Bazen lavaboya gider, elini yüzünü yıkar. Bütün bir gece, elindeki mektubu belki elli kez okur. Sabaha kadar uyku girmez gözlerine.
Sabah erkenden valizini alır,
-Good bye. Nice to meet you. diyerek resepsiyondaki görevliyle vedalaşıp, verilen adrese gitmek üzere otelden üzgün bir şekilde ayrılır.
Oteldekiler de onun durumunu anladıkları için, çaresizce, ona veda ederler.
Duvarların dili olsa da anlatsa içinde yaşanan duyguları deriz bazen, 209 un duvarlarının dili oluyor bu öyküler
Daim olsun 👧
Her seferinde hüzünlü hikayeler seçtim. Bir dahakine mutlu bir kurgu yaratmak istiyorum. "Lütfen Ölme Baba" öyküsünü, kendim okuyunca bile fena oluyorum. Sevgiler Nigar Hanım👧
Yaşarken sevgimizi aktarmalıyız aslında. Ardından ne desek, ne yazsak boş...
Kutluyorum bu hüzünlü öykünüz için değerli kaleminizi Sıdıka hanım... sevgimle...
Havada yine üçgül kokusu var. Neden bu kadar acımasız üçgüller? Ve neden hep sen sen kokarlar? Ne zaman gönlüme düşsen canım babam, Yüreğimin bir köşesinde Gizli bir yara kanar kanar, Küçük bir kız çocuğu Sessizce sensizliğine ağlar... Naime ÖZEREN
Naime Hanım çok güzel bir şiir. Kopyalayıp, sizin isminizle birlikte, yazar sayfamda paylaşacağım.👧.
www.facebook.com/sdkyaksi
Hüzün hayatın olmazsa olmaz bir gerçeği Sıdıka hanım
günün öyküsünü ve yazarımızı kutlarız👑👑