Mandalina Bahçesi

Hasarlı kelimeleri topluyordum mandalina bahçesinde. Kırık dökük, parça pinçik bütün kelimeleri büyük bir örme sepete doldurdum ilkin. Diğer büyük sepette ise mandalinalar vardı. Turuncu renk, güven demekti ve bu renkten çokça vardı mandalina bahçesinde. Akşam olduğunda ilk işim ocaklık denilen ufak kulübede hasarlı kelimeleri yakmak olacaktı. Önce çalı çırpı attım ocağa, sonra dikişleri sökülmüş, yamanacak hali kalmamış kelimeleri.
İnsan hüzne alıştığında bahçesinin sırf gazel olduğunu düşünür. Benim mandalina bahçemde ise bir sürü turuncu meyve vardı. Tek yapmam gereken şey bahçemi gazellerinden arındırmaktı. Yerdeki yaprakları toplamakla devam etmeliydim, bahçemi temizlemeye. Her kuru yaprakta, bir anımın saklı olduğunu bilerek hem de. Eğer yerlere düşmüşse anılar, toprak olmaya hazırlardı. Benim görevim ise bu buluşmayı hızlandırmaktı sadece.
En sağlam kelimeleri bahçe çiti yapmaya karar verdim ertesi gün. Akşam olunca eğri büğrü işe yaramaz kelimeleri yine sepete doldurup yakacaktım ocaklıkta. İşin en sevdiğim kısmı da buydu sanırım. Eskimiş kelimeleri yakıp, sağlam kelimeler edinmek, mandalina bahçesinden. Bahçelerin sağlam çitlere ihtiyacı vardı, sağlam ağaçlara, kışın ayazı, yazın kuraklığına aldırmadan zorlu coğrafyanın zorluklarına göğüs gerebilecek sağlam harflere ihtiyacı vardı.
Kendi sesini, sözlerini, harflerini dinlemek yorardı çoğu zaman insanı. O zaman başka harfleri konuk etmek istersiniz bahçenize. Tamamlanmış harfler bahçenize geldiği vakit ise turuncu bahçenin şenliği bir kat daha artar. Sağlam harfler, sağlam karakterler gibidir yamukluk bilmezler dolaştıkları evlerde. Benim harflerim turunç kokulu harfleri sever en çok. Rengi olmasa da kokusu güzeldir bu harflerin. Sevgi, sabır, sadakat üçgenini hem sorgulatır hem de yeniden inşa ettirir bu harfler. Kendimle baş başa kaldığım bir sürü akşamdan sadece birisinde harflerimle sohbet ediyordum. Ateşe yarım kalan kelimeleri attım o akşam. Yutkuntuların sesi vardı ateşin çıtırtılarında. Fazla takılmadım ateşsel ritüelin bu faslına.
Mandalina bahçesi güvenmek demekti, umut etmek demekti gönlümde. Hele de çitleri sağlam kelimelerden örülmüşse bahçenin isteyen içinde, isteyen de dışında kalmakta özgürdü. Benim için zor olan şey ise sağlam olanlarla çürük olanları ayırmaktı, yarımlarla, bütünleri. İki büyük örme sepetim vardı bu yüzden. Her sevinçte, keşfedişte mandalina sepetim yeni mandalinalara kavuşuyordu, yürek pazarında. Sıkıntılı, çıkıntılı olan her şeyi ise diğer sepetime ısmarlamaya alışmıştım artık.
Bahçemde çay yapacaksam kurutulmuş mandalina kabuklarını kullanıyordum. Pasta yapmak için mandalinaların suyunu, meyve yiyeceksem mandalina. Her şey bu turuncu meyvenin bana verdiği huzur ve güven üzerine kurulmuştu sanki. Mandalina topladığım bir sabah vakti Güneş' in ağaç dallarına yansımasını izlemeye koyulmuştum ki, kuşların sesi içimdeki doğaçlamayı büsbütün artırdı. Bir yalıçapkını kuşuydu, mandalina ağacımın dallarına konan. İşte bu kuş mandalina mevsimi boyunca her gün aynı dala gelip zarafetiyle bana en cıvıltılı hikayelerini anlattı doğanın, insanların ve hayatın. Bülbül sesini biliyordum, serçe sesini de, baykuş, kırlangıç hatta kumruların sesi çok bilindik seslerdi benim için. Ama yalıçapkını kuşu mandalina ağacıma konuncaya kadar bu zarafetten hiç haberim olmamıştı.
Ve bir gün yalıçapkını kuşum, belleğindeki güzel anıları toplayıp aynı göğün altında kendi ormanına uçtuğunda aslında usulca bahçemi de eski günlerdeki haline çevirdi. Eski günlerimde gazel toplamayı seviyordum ben. Eski günlerimde ateşin başında yara almış kelimelerimi yakmayı seviyordum ben. Ve eski günlerimde mandalina bahçemde farklı kuş seslerine takılmadan, yazıp çizmeyi, güven duymayı çok ama çok seviyordum ben. Şimdi olduğu gibi.
https://www.youtube.com/watch?v=Tn_wCLt8zuI&ab_channel=SuaviOfficial
ateş, kelimeleri en iyi yoldan öğretir insana. alevlerin kıyısında durup yanmayı izlemek, insanın kendi içindeki külleri eşelemesidir bir bakıma. kimi kelimeler cayır cayır yanar. içindeki tüm ağırlığı gökyüzüne savurur. kimi ise inatla tükenmez. yanmaz. kül olmaz. sönmez. işte en büyük sorun da buradadır. insan, içindeki bazı kelimeleri yakıp tüketemez. öylece kalır onlar. bir kapı aralığında. bir rüyanın içinde. gölgesi bir duvara düşen ama kendisi çoktan gitmiş bir siluet gibi.
ve çitler kurulur sağlam kelimelerden. çünkü her insanın bir sınırı olmalı. çünkü sınırlarını bilmeyen kelimeler, sahibine ihanet etmeye en meyilli olanlardır. çitleri güçlü olmayanın bahçesi talan edilir. içinde ne varsa yağmalanır. insan, kelimelerden ördüğü çitlerin ardına saklanarak korunur hayattan. ama ne fayda. çitler bile eskir. kelimeler bile bir gün yorgun düşer.
sonra bir gün gelir. bahçeye bir kuş konar. yalıçapkınıdır belki. belki de başka bir göçebe. ve insan unuttuğunu sanırken, anılar bir dalın ucunda yeniden kanatlanır. ses, zamana karşı koyan bir mühürdür çünkü. her şeyin değiştiği yerde, insanı geçmişe bağlayan tek şey sestir. bir çocuğun kahkahası. eski bir şarkının nağmesi. yahut bir kuşun cılız ötüşü.
ama kuşlar da gider. ve gidenle birlikte bahçe yine eski haline döner. insan kelimeleri ayıklar. eskimiş olanları ateşe atar. sağlam olanları saklar. yine çitler örülür. yine bahçe temizlenir. yine güneş doğar. ama artık hiçbir şey eskisi gibi değildir. çünkü insanın içindeki çitler, zamanın rüzgârına dayanmayan kelimelerden yapılmıştır. ve zaman, bütün çitleri bir gün yıkacak kadar güçlüdür.
Tebrikler…
yüreğinize ve kaleminize sağlık.Akıcı ve düşündüren bir öykü.
Mandalina yemeyi çok severim. Hele bir de bahçesi olursa. Çok güzel bir deneme yazısı olmuş Şule Hanım, tebrikler.
bir kelimenin ölümüyle başlar bazı hikâyeler. harfler, zamana direnen bir çitin tahtaları gibi çürür. eksilir. yitip gider. sesin toza karıştığı, anlamın solukla sönümlendiği o büyük unutkanlık sarmalında, insan bazen kelimelerini kaybeder. bazen de kelimeler insanı. çünkü her harf, içinde bir yara taşır. bazısı açıkta kanar. bazısı kabuk bağlar. bazıları ise daha doğmadan ölür. işte ben, hasarlı kelimelerin anatomisini çıkarmak için buradayım.
gün, kırık dökük kelimeleri toplamakla başlar. kimileri yamalanmaya değmeyecek kadar eskimiştir. kimileri ise hâlâ direnir hayata. insanın elleri, bazen bir mezarlık kazıcısının elleri gibidir. bazen de bir doğum ebesinin. eski kelimeler ölmeli ki yeni kelimeler doğabilsin. ve her ölüm, bir başlangıcın habercisidir.
Tekrar tebrikler 🙏