Mavi - Kırmızı / Bir Kırık Aşk Masalı
Bir masal anlatayım size dostlar. Yakınıma gelin de dinleyin sözlerimi. Size her masaldan farklı bir masal bir öykü anlatayım. Öylesine acılı öylesine solgun bir öykü ki bu ne işitildi ne de duyuldu. Bir varmış bir yokmuş demeyeceğim ya da evvel zaman içinde kalbur saman içinde diye de başlamayacağım. Yıldızlar göklerde salınırken bataklıkta kalmış bir aşkın hikayesini dinleyeceksiniz.
Bir zamanlar birbirinden haberleri olmayan iki aşık kalp varmış ama ne biri bir başkasına aşık olmuş ne de diğeri birisine sevdalanmış sadece ikisinden biri hayatı boyunca aşkı aramış durmuş karşısına çıkan herkesi aşk sanmış ve yanıldığını anlayınca pes ediyormuş. Diğeri ise kendi dünyasında dolaşıp dururmuş o da aşkı ararmış ama hiçbir zaman çevresine bakamıyormuş.
Adı "Mavi"ymiş aşkı arayıp da bulamayanın ve bulamadıkça dualar ediyormuş Tanrıya ve sesleniyormuş haykırışları dağlardan esiyormuş bir rüzgar misali. Ve ötekinin adı ise "Kırmızı" imiş.
Sessizce usulca beklermiş bir gün aşkın geleceğini biliyormuş çünkü hep beklermiş bir gün farklı bir ton rengin onu bulacağını ve ona karışıp farklı bir ton aşk renginde olacağına inanıyormuş. Ve günlerden bir gün Mavi ile Kırmızı kader bu ya karşılaşmışlar ve oturmuşlar yan yana. Konuşmuşlar anlatmışlar birbirlerine kendilerini. Dinlemiş Kırmızı her anlatışta Maviyi. Mavi ise anlatmış kendini Kırmızıya. Ama bilmediği bir şey varmış ki meğer Kırmızı aşık olmuş o an hem gözlerine hem sözlerine. O denli vurulmuş ki kalbi ona, cesaretini gösterip söyleyememiş kendisine ve usulca ayrılmış yanından Mavi ise hiçbir şeyden haberi olmaksızın devam etmiş yoluna. Kırmızı her geçen saat onu düşünür onu ister olmuş ama bir türlü arayamamış " seni seviyorum " diyememiş. Çünkü korkuyormuş. Ya sevmezse ya başkasını seviyorsa diye hep söylenir olmuş kendine ve günler böyle giderken 24 gün geçmiş aradan ne o Mavi'den haber alabilmiş ne de Kırmızı'dan haber varmış Mavi'ye. Mavi kendi dünyasında özgürce uçan ama yüreğinde yaralar olan bir kuş gibiymiş. Ve bir gün Mavi irtibat kurmak istemiş tekrar Kırmızı'dan haberi olmaksızın ve konuşmaya başlamışlar tekrar uzaktan uzağa. Ve Mavi kendisine aşkı sormuş aşk sana göre nedir diye. Kırmızı'dan almış aşkın manasını ve aldıkça aşkın her sözünü birden kalbi yumuşamış ve öyle bir hal almış ki kendisinde yaralı bir ceylan misali vurulmuş Kırmızı'ya. Ama Kırmızı hiç de bilmiyormuş Mavi'nin duygularını ve uzaktan uzağa birbirlerine hasret bülbülleri gibi bakmaya başlamışlar.
Günler geçtikçe Mavi'deki aşk büyümeye başlamış ancak Mavi, Kırmızı gibi zamana bağlı değilmiş çünkü Mavi her zaman zamandan bağımsız yaşamak istiyormuş. Hatta Mavi en yakın arkadaşı Sarı ile konuşuyormuş bu durumu ve akıl almak istiyormuş ne yapması gerektiğini sormuş ona.
Sarı ise, " bekle zamana bırak seviyorsa seni gelir yanına ama unutma ya bir gün sana ' Altın Kadehte ki Zehir ' olursa ne yaparsın" diye sorunca.
Mavi de, " olsun bana zehir yeter ki sevsin çünkü aradığım kişi o sevebileceğim aşkın rengi o, ona karışmak karıştıkça aşkta yeni bir renk olmak istiyorum" diye cevap vermiş.
Ve el açmış Rabbine ve seslenmiş Yaradana; " Ey Rabbim lütfen onu bana ver onun yüreğine aşkımı koy ve biz olalım onunla sevelim birbirimizi ve bu yüzyılın aşkını bize bahşet ve onu bana verirsen sana şükür namazları kılıp yoluna kurban olurum" diye aglayarak seslenmiş Yaradana. Ve o an Mavi bir ses duymuş sanki şeytan konuşur gibi, vermezse Yaradan sana onu olmaz mısın yoluna kurban etmez misin şükür diye...
Mavi tekrar ellerini semaya kaldırmış; "Ey Rabbim sen versen de onu vermezsen de şükür sana ve yoluna kurban bu can" diyerek ağlamış.
Gece uyuyup sabah olunca kalkmış bugün güneş olacak artık hayatımda diye. Ve yola koyulmuş gitmiş sevdiğinin olduğu yere büyük bir heyecanla. Ve gün boyunca görememiş onu, ancak gece olunca konuşmaya başlamış kendisiyle ve saatler geçerken usulca anlatmaya başlamış kendisini ve kendisine duyduğu aşkı ancak Kırmızı kabul etmemiş sevdiği halde ona seni seviyorum ben de diyememiş. Ve gitmiş usulca uyumuş yatağında. Mavi ise bir başına kalmış ağlamış dakikalarca ve tam isyan edecekken birden duraklamış ve Rabbine verdiği sözü hatırlamış. Bu yüzden doğrulup namaza oturup şükür hacetini yerine getirmiş ve getirirken borcunu yerine gözlerinde yaş gönlünde gam varmış yangın alevi misali.
Başını koymuş secdeye ve dilemiş tekrar Rabbinden; " Ya Rabbim şükürler olsun sana versen de vermesen de şükürler olsun sana; ama görüyorsun ki biçareyim görüyorsun ki aşk aciziyim. Sen nasıl kullarını seviyorsan ben de kulunu seviyorum Allahım. Sadece ama sadece senden bir ışık bir mutluluk diliyorum sadece bir şans istiyorum senden. Ve onu bana göster rüyasında beni göster ona bir ışık gibi beni ona dile Rabbim" diyerek koymuş başını secdeye ve ağlamaya başlamış gönlünde akan bir berrak pınar gibi. Ve kalkınca yerinden bir bakmış ki Kırmızı uyanmış ve uzaktan ona seslenmiş evet diyerek bende seviyorum diyerek haykırmış aşkını. Mavi o denli mutlu olmuş ki gökler o günden sonra hep Mavi rengine bürünmüş hiç silinmeyecek bir renge. Sabah olunca yan yana geldiklerinde Kırmızıya sormuş Mavi neden ilkin kabul etmedin ama sonra seviyorum dedin.
Kırmızı da cevap vermiş; " uyuyordum ben ve bir rüya gördüm ansızın sen namaz kılıyordun şu giydiğin kıyafetlerinle ve ağlıyordun. Ama çevren ışık dolu idi ben ise karanlıktaydım. Arkamdan bir ses git bak sevdiğin seni bekliyor seni çağırıyor dedi ve elimi sana uzattığımda o ışık beni de sardı ve ben de bu yüzden uyandım. Uyanınca seninle irtibat kurmak istedim ve pişman olmuştum çünkü seni ben de çok seviyordum hatta 24 gün boyunca seni bekledim seni istedim ama ben cesur olamadım sen oldun ama ben yine cesaret edip de seni istiyorum diyemedim beni affet" dedi sevdiğine.
Mavi bu sözleri duyduktan sonra daha çok sevdi ve daha da çok bağlandı ona. Birbirlerine karıştılar ve aşkın rengi Mavi ile Kırmızının tonunda Şarap renginin sarhoşluğunda oldu.
Günler geçiyordu hiç ayrılmıyorlardı. Mavi'nin arkadaşları bile çok sevdiler Kırmızı'yı ve herkes gıbte ediyordu bu aşka. Sanki Mavi'nin dileği gerçekleşmiş gibiydi, yüzyılın aşkı onlara verilmişti.
Ama nedense belli bir zamandan sonra Mavi değişti sanki şeytan parmak dokundurmuş gibi kibir dolu bencil biri olmuştu. Kırmızıyı sevdiği halde kötü davranıyordu ve Kırmızı ise hep susuyordu ona kıyamıyordu ve asla onu uyarmıyordu. Sessizce usulca ağlıyordu ama her kavgalı bir gecenin ardından gelen "Günaydın sözü ve devamında yazılan büyülü sözcükler" Maviyi susturuyordu ve sakinleşiyordu. Ama neden Mavi bu haldeydi kimse bilemiyordu. Dedim ya sanki şeytan dokunuş yapmış ve bu aşkı zedelemek istiyordu. Ama kavgalara rağmen aşk bitmiyordu çünkü her ikisi de biliyordu ki birbirleri için yaratılmışlardı sanki ayrı iki bedende tek bir ruh gibi.
Zaman böyle geçmiş işte ve bir eylül gecesi tekrar kavgalar başlamış sanki artık şeytan tükürmüş gibi bir lanet dolanmaya başlamış çevrelerinde ve bu kavga o kadar küçük bir sebepten çıkmış ki kor bir alevin kıvılcımı gibiymiş ve bir ay gibi yalnızlığında verdiği acıyla ikisi de ayrılmak istemiş ama Mavi Kırmızının da ayrılmayı düşündüğünü duyunca kendine gelmiş çıldırmış ve o dualı geceyi hatırlamış yani 30 Nisan gecesini hatırlamış. Kabul etmemiş asla ve kızmış bağırmış ağlamış küsmüş hayata. Sabah olunca birbirlerini görmüşler ve ayrılık hasreti bitip sarılmışlar. Sarılmak o kadar iyi gelmiş ki ayrılmaktan vazgeçmişler. Ama şeytan bu ya bırakmamış halen uğraşıyormuş onlarla. Ve aradan zaman geçtikçe artık Kırmızı tamamen karartmış kalbini meğerse Mavinin bilmediği bir sır varmış ortada Kırmızıyı inciten bir söz ve incinmenin ardından Kırmızının yabancı bir rengin omzunda ağlayışı varmış lakin anlatmıyormuş Mavi'ye.
Mavi ise aşk dolu keder dolu azap doluymuş. Her günü ağlamaklı imiş. Kırmızı ise takmamaya hatta onu incitecek ve kendinden nefret ettirecek sözler davranışlar yapıyormuş. Fakat unuttuğu bir şey varmış ki o da artık Mavi şeytanın kollarından kurtulmuş ve aklı başına gelmiş yeni bir mavi tonunu almış. Ama hiçbir şekilde Kırmızı affedemiyormuş çünkü kırık kalbi dayanmıyormuş artık. Eskiden ağlamayı bilmeyen Mavi'nin gözleri yaş denizine dönmesine rağmen Kırmızı dönmüyormuş hatasını anlamış ama hiç ama hiç affetmemiş Kırmızı Mavi'yi. Lakin Mavi hergün dua ediyormuş yaslı yaşlı geçiyormuş geceleri ve günleri gülmeyi unutmuş gözleri. Umut etme denilmesine rağmen umut ediyormuş çünkü yüzyılın aşkına nasıl ihanet edebilirdi ki. Uyandığını anlamış bunca zaman ihanet ettiğini anlamış zaten. Bu yüzden hep sözlerinde " Özür ve Affet " sözleri dolanmaya başlamış sadece onu istemiş rengini kaybetmiş öyle ki gizli gizli ölümü bile düşünmüş ama Kırmızı'yı bir başına da bırakamazmış. Hem ona kızıyormuş. Neden beni uyarmadın ve beni kendime getirmedin diye. Hemde kendine kızıyormuş ben neden bu kadar sarhoş ve bencil oldum diye. Kime anlatsa derdini boş ver sözcüklerini alıyormuş ama kimse bilmiyormuş ki Mavi'nin ne denli sevdalı ve aşık olduğunu. Unut kolay ama zor bir kelime olsa da Mavi unutamıyormuş çünkü onu ne kadar çok sevdiğini anlamış ve ayaklarına kapanmış merhamet dilemiş af istemiş ama bir türlü Kırmızı istememiş onu çünkü Kırmızı çoktan bitirmiş bu aşkı ve yalnız kalmayı seçmiş terk etmiş kendisine gelen bir parça nur ışığını. Mavi ise bir Züleyha bir Mecnun bir Ferhat bir Aslı bir Şirin bir Kerem ve bir Leyla olmuş artık. Çöllerde denizlerde dağlarda ovalarda aramış onu gönlünde ama kendinde bile bulamıyormuş onu. Kırmızı o kadar yalnız bırakmış ki Mavi'yi... Mavi artık kapkara bir renk oluvermiş ve hiç kimse bunu görememiş. Çünkü aşkın manası Mavi'de " İlahi Aşk"mış ölümüne sevmek ve bağışlayıcı olmakmış. Lakin Kırmızı hep uzak tutmuş kendini ve soldurtmaya başlamış Mavi'yi ne denli pişman ve solgun olduğunu görmüyor gibi bir zamanlar yâr ve sevda dediği aşkını artık sevmiyor ve acımıyormuş. Hatta onun öleceğini bile bile terk etmiş ona inanmıyor gibi. Ama Mavi sabrediyormuş eğer ki tüm umutları yok olursa Aşk Kurbanları arasına gireceğini söylüyormuş kimse ona inanmasa bile o tek bunu biliyormuş. Kırmızı önemsemese de Mavi onsuz yaşayamayacağıni biliyormuş ve bırakmış kendini yalnızlık ecelinin ellerine....
İşte masal bu ya işte kırık bir aşk hikayesi belki gerçek belki değil ama bilinen tek bir şey var ki aşk hiçbir zaman bitmez aşkın bir taklidi vardır o da hoşlantı. Şimdi bu hikayede varsa bir hoşlantı o zaman aşk yoktur. Ama unutulmaması gerekilen bir şey var ki aslında Kırmızı da halen onu seviyormuş ama artık aşka değil kendine dönmek istemiş yani yalnızlığa fakat unutmayın gerçek aşklar Allah katında kutsaldır. Zaten evren bile Allahın kulu Muhammede duyduğu aşktan dolayı yaratılmadı mı?