Mehmet Amca

Elleri cebinde yürüyüşler daha bir alımlı, çalımlı gösterirdi Mehmet'i, elbette kendi fikriydi. On yedi yaşın o dayanılmaz burgaçlı ergen günleri sanki dün gibi, öylesine canlı ve silintisiz görüntülerdi ki.
Ellerini, pantolonunun ceplerine soktu bir tuhaflık vardı, gülümsedi, o yıllar pantolonlar öylesine dar ve cepler öyle küçücüktü ki, tamamı girmez, baş parmak dışarda kalır ve ancak dört parmağın uçları sokulurdu ceplere, üstelik çoğunlukla önden cepliydi moda,paçalar ise senden önce köşe dönerdi, İspanyol paça denirdi.
Oysa şimdi neredeyse dirseklerine kadar girecekti kolları, el ne kelime. Epeyce ilerlemiş yaşı nedeniyle artık bol ve rahat pantolonlar giyiyor moda'yı İstanbul da bir semt olarak algılıyordu.
Karşı kaldırıma geçtiğinde, ışıklar içinde ki bir vitrinin camına akseden görüntüsünü seyretti uzun uzun, vay be amma da kilo almışım, boyum da mı kısalmış ne diye hayıflandı, son zamanlarda rakı göbeğini dışarıya taşır gibi görüntü veren dar gömleklerden kaçınıyordu, ah biraz kilo alsam da şu pantolon kemeri düzgün dursa, giydiğim gömlekler ne şık görünür diye ayna karşısında üzülüp, bedeninden rahatsızlık duyduğu günler dün gibiydi.
Şöyle hafif yan dönüp, saçlarının profilden görüntüsüne baktı, aynı zaman da gelip geçenlere durumu çaktırmamak için vitrini seyreder pozlar takınmayı da ihmal etmiyordu.
On yedi yaş döneminin modasıydı uzun saç ve uzun favoriler, saçları neredeyse omuzlarına kadar iniyordu, bütün gençler aynı uzun saç modasına uyduğu için yadırganmıyordu pek, yadırgayanlar daha eski kuşaklardı.
Tamam saçlar formundaydı ama yine büyük bir derdi vardı Mehmet'in, favorileri sakaldan değil, uzatılmış saçtandı, henüz sakalları yeni çıkıyor ama özendiği favorilere yetmiyordu.Eh hatırı sayılacak kadar bıyıkları vardı şükür, gülmeyin çok ama çok önemliydi bıyık, toplum yargıları kıllıydı ve erkekliğin simgesi sayıldığı yıllardı, hoş şimdi de bazı kesimlerin görüşleri aynı doğrultu da ama, yıllar Mehmet'e öncelikle beyninin içinde ki kılları, sonra da yüzünde ki kılları tıraş etmeyi öğretecekti.
Yeniden vitrin de ki görüntüsüne baktı kısa kesilmiş saçlarını seyretti, henüz dökülmemişti ama şakaklar epeyce kırlaşmıştı artık, bu da bana ayrı bir hava veriyor canıım diye gülümsedi, Göbeğini içeri çekti, omuzlarını dikleştirdi on yedi yaşı geri gelmişcesine bulvardan aşağı doğru yürümeye başladı, tanımadığı insanlarla selamlaştı, öylesine bir mutluluk kaplamıştı ki içini adımları daha bir esnek ve çevikti uzun yürüyüşler yapınca ağrıyan belide artık ağrımıyordu galiba, hayret etti.
Şurdan bir kilo hamsi alsam tava yapsam diye düşündü, rakı, roka balık, offf dedi seslice, duyulmuşcasına utandı birden. Son zamanlarda dokunuyordu kızartma, kolesterol, tansiyon başlamıştı yavaştan, balığı da başka şekilde pişirilince sevmiyordu ki, adaaaam sende dedi yöneldi balık pazarına.
Hamsi erken çıkmıştı bu yıl ortaya, ya büyük bereket getirecekti fakir Fukaraya, ya da erken tükenip oyun edecekti o da garibana, emekli maaşını bir hafta olmuştu alalı yine zor geçecekti bu ay, zaten hangi ay kolay geçti diye mırıldandı.
Ne kadar küçüktü hamsiler, aslında bu mevsim de yalnızca boğazın ağzında olurdu ve marmara hamsisi denirdi, bunlarsa Karadenizin erken bebek hamsileriydi galiba.
Temizlenmiş hamsilere baktı, yedi buçuk ytl.yazıyordu etiketinde, tabladakiler ise beş ytl.Kendim temizleyeyim o aradaki farkla roka alırım diye düşündü, iki limon, bir roka aldı , balığı naylon poşete koyan balıkçıya ters ters baktı, hiç bir şey diyemedi, nefret ediyordu içini gösteren poşetlerden. Otobüse binecekti, sanki bütün otobüs onun ne aldığıyla ilgilenecekmiş gibi duyguya kapılırdı bir şey taşırken.
Boşveeer dedi, hem on yedi yaşında hissetmiyormuydu kendini bu gün, şu geçen balık etinde ki sarışın hanım yan gözle bakmıştı galiba,evet evet bakmıştı işte , yine gülümsedi, balığa takmıştı aklını, poşette balık hafızasında balık etli hanım, yeniden,unutup dışarı saldığı göbeğini içine çekti, omuzlarını dikleştirdi, parmaklarıyla saçlarını şöööyle bir taradı, birden irkildi, aklına geldi, o eliyle balıkları ellemişti yüzünü buruşturdu, sonra adaaaam sende saçlarımda deniz kokusu taşımış oluyorum dedi.
Öyle bir dinçlik ve mutluluk içinde çevik adımlarla yürümeye başlamıştı ki, otobüs durağını geçtiğini farketmedi, yeniden geri döndü ve otobüs bekleyenlerle birlikte kuyruğa girdi.
İçi neşeyle dolu, yeniden on yedi yaş heyecanıyla otobüslerin numara ve gideceği yer yazan ön yazılarını okumaya çalıştı, gariplik vardı yazılar ne kadar da küçücük yazılıyordu böyle, sonra aklına geldi, yakın gözlüğünü yanından eksik etmiyordu ama, uzak gözlüğünü uzun zamandır taşımıyordu, yakışmadığını düşünürdü hep.
Hay Allah keşke yanıma alsaydım gözlüğümü, hiç birinin numaralarını okuyamıyorum diye geçirdi içinden, bir tanıdığa rastlasa çaktırmadan onun bindiği otobüse binerdi, çekiniyordu bu nereye gidiyor acaba diye sormaya.
On yedi dedi yeniden, on yediiii, nasıl da kartal gibiydi gözleri, oysa şimdi iki metreyi okuyamıyordu, sonra yeniden keyiflendi, binlerce genç insan vardı göz bozukluğunun yaşla ilgisi hem vardı, hem yoktu, ben on yedi'yim on yedi dedi.
Kuyruğun baş taraflarına yanaştığından dolayı, gözünün okuyabileceği mesafeye gelen otobüsleri okuyabildiğini farketti, itiş kakış ön kapıdan zar zor binebildi, arka sahanlığa gidebilse orası rahat oluyordu ama öyle doluydu ki belediye otobüsü, iş çıkış saatine kalmamalıydım dedi, sonra yine ben on yedi yaşındayım canım diye göbeğini o daracık, itiş, kakışın içinde yeniden içeri çekti.Arka sıralara doğru müsade isteyerek yürümeye çalıştı ancak bir kaç sıra gidebildi, birden yolda yanından geçerken kendisine bakar gibi olan balık etli sarışın hanımı gördü, oturuyordu, evet evet bu sefer kesinlikle emindi balık etli sarışın hanım gülümsüyordu ona, hem de gözlerinin tam da içine bakarak.
Yüreği delicesine çarpmaya başladı Mehmet'in beğenilmenin o dayanılmaz hazzıyla neredeyse kendinden geçecekti ki, balık etli sarışın kadın san ki uzaydan gelen bir derinlikli sesle, amca amca buyurun oturun dedi.Ses uzaydan falan gelmiyordu basbayağı kadın sesleniyordu, kulakları uğuldadı, tansiyonu mu yükselmişti birden ne..Kulaklarında amca amca seslerinin uğultusunu taşıyarak hafifçe tebessüm ve teşekkür etti, arka sıraya doğru hamle ederek birilerinin ayaklarına basa basa balık etli kadından uzaklaştı. Poşeti tutan elleri gevşedi, göbeği daha bir dışarı doğru sarktı, omuzları yeniden çöktü eski haline döndü, buruşuk yanağına tek bir yağmur damlası düşmüş gibi ıslaklık bulaşmıştı.
Mehmet amca ağlıyormuydu ne ?



2008 - Antalya

27 Mayıs 2009 6-7 dakika 1 öyküsü var.
Yorumlar