Mehmet Kadın Oldu

Mehmet Yorgun argın çıktı iş yerinden. Usul usul yürümeye başladı. Kendi kendine söyleniyordu.





-Lanet olası tamirci... Bir haftada çıkmaz mı bir araba... Öfff... Yine mecburen dolmuş ile gideceğiz... Saatine baktı, 17.25. Biraz hızlandırdı adımlarını. 17,30 dolmuşunu kaçırmamalıydı. Yoksa bir 15 dakika daha bekleyecekti. Çekilmezdi bu sıcakta. Kravatını gevşetti hafif. Evet gelmişti dolmuş durağına... Hayret bu kez oturacak yer bulabilmişti. Cebinden dolmuş parasını çıkarıp şoföre uzattı. Ardından her zaman yaptığı gibi etrafını incelemeye başladı. Her zamanki gibi felsefi yorumlar yapıyordu aklından. İnsanların giyim kuşamına bakıyor, hareketlerini izliyor, yorumlar yapıyordu aklında. Tesadüf bugün araçta hiç bayan yoktu. Önde hafif sakallı, üstü başı ütüsüz, saçları özensiz otuz beş yaşlarında birisi, hemen onun ardında on dokuz yirmi yaşlarında ellerinde kitapları, spor giyimli toy bir delikanlı ki muhtemelen dershaneden geliyor, onun ardında kendisi, kendisinin ardında otuz yaşlarında bir adam ve yanında masum ve suskun oturan dört beş yaşlarında bir erkek çocuğu, en arkalarda da elli elli beş yaşlarında bakımlı, şu temmuz ayında kravat takan bir başka adam... Koca dolmuşta topu topu beş kişi vardı. Kafasını cama dayadı... Özgür bıraktı düşüncelerini...





On dakika kadar sonra dolmuş başka bir durakta durdu. Yirmi üç yirmi dört yaşlarında bir bayan ilk adımlarını attı dolmuşa. Bir yetmiş boylarında uzun siyah saçlı, gözlerinde güneş gözlüğü, eflatun bir badi, kırmızı irice bir kemer, diz üstü siyah bir etek, altında dikkat çekici desenli bir çorap, hafif ve çokça hissedilmeyen bir makyaj... İri göğüslü, oldukça şık ve oldukça güzel... Hafif edalı ve kendinden emin bir tavırla dolmuşa biner binmez güneş gözlüklerini çıkarıp direk şoföre ücreti uzattı. Kısa bir göz gezdirmeden sonra on dokuz yirmi yaşlarındaki genç delikanlının yanına oturdu.





Dolmuştaki bütün hava birden değişmişti. Mehmet yine etrafı izlemeye başladı. Şoför sanki oturduğu yerde rahat değilmiş gibi bir iki hareketten sonra asıl amacını gerçekleştirmiş, aynayı istediği bakış açısına getirmişti. Bayanın yanında oturan delikanlı, oturduğu yerde bir iki küçük hareketle kıza en azından beş on cm daha yakınlaşmıştı.





Onların önünde oturan hafif sakallı bakımsız adam hiçbir şeyi umursamadan üç beş dakikada bir dönüp kıza ve özellikle oturunca biraz daha açılan kızın bacaklarına gözlerini dikiyordu. Yanında oğlu ile oturan adam, dolmuş şoförü ile dikiz aynasını aynı açıdan görme şansına sahip olduğundan gözlerini aynadan ayırmıyordu. Arkalarda oturan yaşlı amca kılık kıyafetini şöyle bir gözden geçirip, gevşeyen kravatını düzeltti. Kadın olmak... dedi Mehmet... Ne zor bazen... Hiç de yerinde olmak istemezdim diye geçirdi içinden. Kendi dünyasına döndü ardından. Akşama ne yemek vardı acaba evde...





Gariplikler olmaya başladı sonra. Bedeninde bir gariplik olduğunu hissetti. Hafif başı döner gibi oldu. Evet şimdi de midesi bulanıyordu. Şimdi burada tamda dolmuştayken çıkarırsa bak sen rezilliğe...





Eli ayağı titremeye başladı. Gözleri kararıyordu. Kalbinin atışlarını kendisi bile duyuyordu neredeyse... Neler oluyordu. Yoksa... Yoksa kalp krizi mi geçiriyordu. Başı zonklamaya başladı. Soğuk soğuk terliyordu. Şoför bey diyecek oldu. Diyemedi. Sesi çıkmıyordu. Damarlarının çekilmeye başladığını hissetti. İçinden, bedeninden ruhu çekiliyordu sanki. Evet evet... Sanki değil tamamen öyle oluyordu. Ne oluyordu?... Ölüyor muydu? Ölüm dedikleri şey bu muydu yoksa? Kalp krizi geçirmiş ve ölmüş müydü?... Ama, ama daha çok gençti. Ama apaçık kendi bedenini görebiliyordu. İşte aşağıdaydı. İşte şuradaydı. Sonra yeniden ağırlık hissetmeye başladı üzerinde. Usulca bedene girdiğini hissetti. Ama farklıydı her şey. Her şey çok farklıydı. Bu beden Mehmet'in bedeni değildi. Ellerine baktı şaşkın. Kadın elleriydi bunlar. Kıyafeti, saçları, kokusu... Ve kocaman göğüsleri... Az önce önde oturan o bayanın bedeninde kendisi vardı. Çıldırmak üzereydi. Kafayı mı yemişti? Bu olanlar neyin nesiydi. Bağırmak haykırmak istiyordu ama sesi bile çıkmıyordu.





Karşı dikiz aynasına baktı bir an. Şoför tüm yılışıklığı ile kendisini süzüyordu... Başını sola çevirdi, yanında oturan on dokuz yirmi yaşlarındaki genç tüm yılışıklığı ile tebessüm etti. Hızla başını çevirdi. Önde oturan hafif sakallı ile göz göze geldi. Adam ardından gözlerini bacaklarına doğru çevirmez mi? Hemen ellerini uzatıp eteklerini çekiştirdi. Gayri ihtiyari gözü yeniden dikiz aynasına takıldı, bu kez evli ve çocuğu olan adam tüm masumiyeti ile gözlerini gözlerine dikmiş kendisine bakıyordu... Yanındaki çocuk, dolmuş her yalpa yapışında yanına biraz daha yakınlaşıyor, bacaklarını bacaklarına dokundurmak için bahaneler arıyordu. Dolmuştaki en masumu ihtiyar amca şoföre doğru yaklaşıp kendisinin yanında durdu. Belki O da olanlardan rahatsız olmuştu. Belki oradakilere bir iki laf söyleyecekti.





--Şoför bey evladım ilerde durakta ineceğim... İnanılır gibi değildi ama adam elleri ile hafif saçlarına dokunuyordu. Neyse ki iki dakikaya kadar inmişti. Ardından birkaç kişi daha bindi dolmuşa, parayı vermek için şoföre yaklaşan herkesin kendisine dokunmak yada baştan aşağı bir süzmek için sebebi vardı. Mehmet nereye bakacağını, nasıl tavır takınacağını şaşırmıştı. Boğulacak gibi oluyordu. Nefes alamıyordu sanki.
Şimdide omzunda bir el... Kendisine birisi apaçık dokunuyordu. Evet kendisine birisi dokunuyordu.
--Beyefendi... Beyefendi... Arkadaşım son durağa geldik ya, sen nerede ineceksin?
Bu şoförün sesiydi. İş yerinde o kadar yorulmuştu ki bugün, dalıp gitmişti dolmuşta... Mehmet toparladı kendisini, ellerini önce memelerine, ardından saçlarına götürdü...
--Çok şükür yahu dedi... Rüyaymış... Dünya varmış...

27 Haziran 2009 5-6 dakika 12 öyküsü var.
Yorumlar (1)
  • 15 yıl önce

    Süperdi. Çok anlamlı bir öykü. İnsanın kendisini o kadının yerine koyması. Sonrasında düşündükleri ne kadar gerçekçi ve canlı. Gayri ihtiyari hergün yaşadığımız şeyler. Ama gerçekten insan öylesine bir güzeliği gördüğünde bir çekim alanına girer. Doğruluğu yanlışlığı ayrı ama bu böyledir. Belkide yerleşen bir alışkanlık, kültürümüzün bir yansımasıdır. Derler ya güzele bakmak sevap. Bunun gibi ben yapmıyorum deme gibi bir şeyim yok. Ama elimden geldiğince o insanı rahatsız etmemek gerek. En doğrusu onun yerine kendini koymak zor iş be..