Melek

Puslu pencerenin önünde oturmuş ağlıyordu küçük meleğin annesi. Hıçkırıkları sokağın köşesindeki bakkala kadar gidiyor olmalıydı ki bakkal amca da üzgün bir şekilde onların evinin oraya baktıktan sonra boynu bükük bir şekilde dükkânına girdi. Küçük meleğin annesinin ağlayışları hiç durmadan devam ediyor, akıttığı gözyaşlarıyla hayata sitem ediyordu. 'Neden?' diye sordu kendi kendisine. Bu yaşananlar neden? Ya sonu? Sonu ne olacak? Bu düşüncelerle boğuşurken koltuğun üzerinde kızı için tuttuğu günlük ilişti gözüne. Günlüğü gördüğü andan itibaren ağlamayı da kesmişti. Gözlerini günlükten ayıramıyordu adeta. Dakikalar boyunca gözünü ayırmadığı günlükte ne olabilirdi onu bu kadar etkileyen? Bütün gücünü toplayarak yavaşça yerinden kalktı ve az evvelden beri gözlerini ayırmadığı günlüğü eline aldı. Kızıydı onun bu günlük... Kızının doğduğu andan itibaren yaptığı yaşadığı her şeydi. Sımsıkı sarıldı önce, aynı anda, akmaya ara veren gözyaşları tekrar akmaya başladı yanaklarından. Göğsüne bastırdığı günlüğün sayfalarını yavaş yavaş çevirmeye başladı. Her şey tekrar gözlerinin önüne gelmişti yeniden...




26 Şubat 2002




''Bugün hayatıma küçük bir melek girdi. Her şeyden habersiz, hayata ufacık elleriyle sarılmış küçük bir kız çocuğu, bana muhtaç ve beni karşılıksız sevebilecek tek insan dünyaya geldi.''

İlk sayfaya bunları yazmıştı. Okuduğu her kelime kalbini acıtıyor, gözyaşlarını sele çevirmeye yetiyordu. Diğer sayfaları okumaya gücü yetmeyebilirdi. Titreyen elleriyle diğer sayfayı açtı. Her satır bir parçayı söküp alıyordu sanki bedeninden. Okudukça, satırların aralarında gezindikçe gözleri, geçmiş bir bir canlanıyordu gözünün önünde. Uzun zamandan beri ağlamaktaydı. Sayfaları her çevirişte şiddetlenen gözyaşları ile birlikte hayalleri de hücum etmişti genç kadının beynine. İşte o gün...

26 Şubat 2004

Dünya tatlısı MELEK'İN doğum günüydü . Herkes çok mutluydu, Melek de tabii. O gün çok güzel geçmişti. Melek dâhil herkes çok eğlenmişti. Herkes güzel yarınlar dileyerek veda etti Melek'e ve ailesine. Gece yarısı anne ağlama sesiyle uyandı uykusundan. Melek'in sesini duyan annesi hızla fırladı yatağından. Korkmuştu. Fakat Melek'in odasına gittiğinde kızının ağlamadığını fark etti. Karanlıktan korktuğunu düşünerek odasına gitmek üzere koridora çıkmışken içi rahat etmeyerek geri döndü. Gözleriyle görmek, yanılıp yanılmadığını anlamak istiyordu. Küçük başucu lambasını açtı Melek rahatsız olmasın diye. Birden Melek'in gözlerinin açık olduğunu ve yatağında tir tir titrediğini fark etti. Büyük bir endişe ve korkuyla hemen minik kızını kaptı, battaniyesine sardı. Koşarak odasına gidip alelacele üzerine bir şeyler giydi. Eşini de kaldırmış birlikte hastaneye yola koyulmuşlardı. Hastanedeki acil doktoruna Melek'i verirken korkuyla ve endişeyle karışık duygular içindeydi. Hiçbir şeyi yoktu gündüz Melek'in. Ne olmuştu böyle ansızın? Küçük kız doktorlar tarafından muayene edildi. Uzun süren muayene saatleri sırasında korku içinde bekledi anne. Yapacak bir şeyi yoktu çünkü. Doktorlara inanıyor, onlara güveniyordu. Bu durumda başka çaresi var mıydı ? Yaklaşık iki saat süren muayenenin ardından doktor odadan çıktı. Doktorun yanına koşarcasına gitti anne. Doktorun ağzından çıkacak kelimelere bakıyor, '' Soğuk almış. Bir şeyi yok'' demesini bekliyordu. Ama hayat her zaman beklediklerini, duymak istediklerini vermiyor insana. Doktor sakin bir sesle hasta yakınlarına bilgi vermeye başladığında yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu fark etti ailesi. Yankılanan kelimelerin arasından ''göremeyecek, konuşamayacak, duyamayacak'' kelimeleri yapıştı kulağına. ''Göremeyecek, konuşamayacak, duyamayacak...''

Nasıl dayanılırdı ki buna. Daha iki yaşındaki bir yavru, hayata henüz merhaba demiş bir yavru nasıl olur da hayatını anlamlandıracak her şeyden mahrum kalacaktı. Genç anne ve baba bu duruma hangi kuvvetle dayanacaktı. Sadece gözler değil yürekler de sessizce ağlıyordu. Hayata sitem ediyordu.

Üzülmesin diye gözlerinin içine baktığı yavrusu artık hiçbir şekilde tepki veremeyecekti annesine. Hayatının anlamını kaybetmişti genç anne. Yavrum bu hale geldiyse her şey mümkün artık demişti. Hayaller gitti, yavrusu gitti, hayat gitti. Her şey mümkün artık her şey mümkün. Uzun bir süre ne yapacağını bilemedi genç anne. Düşünceler hücum etmişti beynine, sadece beden olarak hayattaydı. Ne yapması gerektiğini, nasıl tepki vermesi gerektiğini bilemiyordu.Taş gibi olmuştu bedeni. Ağlayamıyordu, gözyaşları ateş olup akıyordu içine. Yüreğini dağlıyordu düşen her bir parça. Uzun bir aradan sonra içinde bulunduğu durumdan biraz olsun sıyrılmıştı genç anne. Şimdi geleceğini sorgulamaya başladı. Ne olacaktı bundan sonra? Kızı için ne yapabilirdi? Gerekirse kendi hayatından bile vazgeçebilirdi. Ufacık bir umut ışığı olsa yapabilirdi bunu yavrusu için. Doktorun gözlerinde arıyordu bulmak istediği yanıtı. Hâla umut ışıkları yanıyordu içinde bir yerlerde ve umutta olmalıydı. Küçük bebeğin hayatı böyle noktalanmamalıydı. Hakkıydı bu minik meleğinin. Tertemiz hayatı paylaşmalıydı yavrusuyla. Anne heyecanla doktorun söyleyeceklerini dinlemeye başladı. Ama istediği gibi olmadı. İkinci defa yok olmuştu umutları. Doktor minik yavrusunun kurtulma şansı olmayacağını söylüyordu. Yavaş yavaş alışması gerekiyormuş genç annenin bu duruma. Kızının yavaş yavaş kaybolacağını söylüyordu. Geri kalan zamanını iyi değerlendirmelerini istiyordu. Yavrunuzu götürebilirsiniz dedi aileye geri kalan yaşamını evinde geçirebileceğini söyledi. Anne ve baba mahvolmuştu. Ayakta kalmaya güçleri yoktu. Ama son zamanlarını beraber geçirmeliydiler yavrularıyla. Hastaneden çıktılar. Anne kendini biraz toplamıştı yavrusu için. Bundan sonrası için.

Günler hızla geçiyordu. Genç çiftin içinde büyük boşluklar bırakarak. Gün geçtikçe yavrularının gözlerinin önünde eriyip bittiğini görmek onları da eritip yok ediyordu. En acısı da buydu işte. Canından bir parçanın yok oluşunu görmek. yok olmak demekti. Onunla birlikte göç etmek demekti bu dünyadan. Genç annenin her günü böyle geçti. Yavrusunun her gününü anlattığı bu günlüğü eline alınca daha bir depreşti duyguları. Kızından sonra derdini paylaşacağı tek can yoldaşı bu defter olacaktı. Hayatının sonuna kadar anlatacaktı içindekileri.

Küçük Melek hayata gözlerini yumalı on yıl olmuştu. On koca yıl, acı dolu on yıl.

Kadın günlüğünü meleğini aldı eline. Onsuz geçen on yılı unutmak ister gibi sarıldı günlüğe küçük meleğine sarılırmış gibi. İşte o zaman anlamıştı meleğin annesi

Değişen bir şey yok hiç, ölüm hariç

Aynı gökyüzü, aynı keder.

25 Kasım 2013 6-7 dakika 1 öyküsü var.
Beğenenler (3)
Yorumlar (1)
  • 11 yıl önce

    Büşra hoş geldin Şiirkoliğe başarılar her daim senin ile olsun...ud83cudfbb