Mimarın Adı Bölüm 13
O Şakacı Çallı
Mimar, 'Yalan söylediğini biliyordum', dedi.
Seda, 'Neymiş?', dedi.
Mimar, 'Kemal'in değil. Melike'nin. 2070 yılında bana Sahip'in öldüğünü söyledi ama az önce Melike'yi 5958 yılına çekti.'
Merve, 'Ben şu kahvehanenin önündeki adamı nerede gördüm?'
Beytullah, 'Bu adam İbrahim Çallı', dedi.
Kızlar yerinde beklemek üzere erkekler kahvehanenin önüne gitti. Garson, Çallı'ya 'Que, buez-vous?', deyince Çallı, bağırarak 'Ben Fransa'daki garsonlara bile Türkçe öğretmiş adamım', dedi.
Mimar, 'Nasıl?', diye sordu.
Çallı, 'Tabii ki de hepsine borç ederek...'
Mimar, Kemal ve Beytullah; Çallı'nın yanına oturdular. Birer kahve söylediler. Kemal, 'Üstat, bizim ülkede resim yapılarak yaşanır mı?'
Çallı, kahve fincanını bardağına somurtkan bir edayla yerleştirip 'Yaşanmaz', dedi.
Beytullah, 'Ee, siz nasıl yaşıyorsunuz?'
'Aah!', diye şaşıran Çallı devam etti: 'Ben yaşıyor muyum?'
Gülüşmeler oldu. Çallı etrafındaki bu üç resim meraklısına yeni çalışmasından bahsetmek istedi. Hem natürmort, hem portre gibi bir şeydi. Çallı, bu resmi öve öve bitiremiyordu. Kahvehanenin gediklilerinden Eşref Şefik adında bir adam 'Yahu Çallı! Bir boğaz resmi yaptın, Ruslar boğazı almaktan vazgeçti. Daha ne konuşuyorsun bilader?', dedi.
Çallı, 'Natürportrelerim tüm Dünya sanatçılarının üzerinde uğraşacağı bir resim türü olunca görürsün sen.', dedi.
Mimar, bu Natürportre lafını bir yerden duyduğunu anımsadı. 29 Şubat 2700. Mimar, ayağa kalktı ve 'Bu Natürportre dediğiniz şeyi görmek istiyorum', dedi.
'Pekâlâ. Adım ne demiştiniz?'
'Bana Mimar diye seslenebilirsiniz.'
Çallı kalkınca masadaki diğerleri de kalktı. 'Evime buyurun Mimar. Hiçbir şey inşa ettiniz mi peki?'
' Mısır piramitleri. Aslında restore edilmesine yardım ettim.'
Çallı gülüp geçmiştir. ' Hep böyle nüktedan insanlar mısınız?', dedi.
Beytullah, kızını ve Seda'yı hatırladı. Fakat kızlar, bıraktıkları yerde değildi. Merve, dokunmatik telefonuyla Seda'yla birlikte Taksim Cumhuriyet Anıtı'nın önünde fotoğraf çekiniyorlardı.
Çallı, 'Ellerindeki de nedir?', diye sordu.
Mimar, 'Hiç. Çocuk işte, ne bulursa onunla oyun oynuyor.'
Giderken anıttaki heykellerin hareket ettiğini fark etmediler. Çallı'nın evine geldiler. Çallı, 'Kahve, çay, soğuk bir şey', diye sordu.
Seda, 'Çay alalım', dedi Kemal'e bakarak.
Çallı'nın evi tam bir ressam evinin olması gerektiği kadar dağınıktı. Odanın tam orta yerinde üzeri bir bezle örtülmüş bir tablo vardı. Çallı, 'Birazdan oturur.', dedi. Çallı, o tablonun üzerindeki bezi kaldırdı ve 'İşte', dedi.
Natürportre dediği, bir insan suratının meyvelerle betimlenmesiydi. Kafası kabak, kaşları muz, gözleri üzüm, burnu çilek, ağzı ise kivi içinden bir yüz resmiydi. Çallı, çaya bakmaya gitti.
Mimar, 'Seda. Bunun adı Natürporte imiş.', dedi. Seda, 'Ama Natürportre, Vicedirottorelerin gezegenini istila eden yaratıklar değil miydi?'
Merve, tabloya yakınlaşarak 'Ne kadar canlı', dedi. Elini tabloya sürdüğünde çok fazla çalışmış ve çalışmaya devam eden televizyona dokunduğundaki gibi bir karıncalanma hissetti. Natürportre, tablodan dışarı çıktı. Elinde çay tepsisiyle gelen Çallı, 'Ne oluyor burada?', dedi.
Natürportre'nin ağzının içinde bir girdap oluştu ve Merve'nin üzerindeki renkleri çalmaya başladı. Merve, siyah-beyaz olarak kaldığında bir Natürportre daha meydana geldi. Merve'nin sesi de çıkmıyordu.
Mimar, cebinden levyeyi çıkarttı. Natürportre'yi analiz ediyordu ama Natürportre de boş durmuyordu. Seda'nın renklerini çalıyordu. Mimar, Natürportre'nin hangi çeşit boyadan yapıldığını anladı.
O boyaların yerini Çallı'ya sordular. Çallı, Mimar'a yardım ederken olanları idrak etmeye çalışıyordu. Bu boyalar, başka bir gezegenden gelmişti. Büyük ihtimal Skula gezegeniydi.
Mimar, boyayı evirip çevirip kokluyordu. Kemal, en sonunda boyanın içine biraz çay döktü ve boya eriyerek toza dönüştü. Üç Natürportre, Beytullah'ın renklerini çalacakken Mimar, Kemal ve Çallı, onlara birere bardak çay fırlattı.
Natürportreler eriyerek yok olduktan sonra Mimar, Kemal'e 'Sen kimsin?', diye sordu.
'Sen de Mimar? Onca yaşadığımız şeyden sonra'
' Bu başka bir gezegenden gelmiş bir boya türü ve sen aniden çözümü buluyorsun.'
'Yüzüğü kullandım', dedi yüzük parmağını kullanarak.
'Neden onu yanına aldın ki?'
'Çünkü bir savaştan başka bir savaşa gidiyoruz.'
Beytullah, 'Affedersiniz. Bu ilk büyük romantik kavganızı bölüyorum ama kızlar...', dedi.
Mimar, 'İbrahim Bey, yardımlarınız için teşekkürler ama biz gitmeliyiz', dedi.
'Bana Çallı diye seslenebilirsin?', dedi.
Beytullah, 'Midene dikkat et', dedi.
'Adamın ağzının tadını kaçırma.', diye başlayan uzun bir geyikle beraber Uçurtma'ya yürüdüler.
Mimar, 'Kemal, çıkar o yüzüğü', deyip sihirli levyeyi ekrana tutar. Uçurtma'nın ekranında çıkan belgesele göre bu Skula gezegenine ait turnon boyasıydı. Boyaya maruz kalan kişi siyah-beyaz sessiz bir yaratığa dönüştüğü için 'nostalji' hastalığı deniyordu ve bunun çaresi 32 milyar yılı civarında Düşüncemeler tarafından bulunmuştu.
Mimar, manüelden tarihi ayarladılar