Mimarın Adı Bölüm 14
Saklanan Doktor
Uçurtma akıl almaz bir hızla geleceğe doğru ilerliyordu zaman geçidinde. 32.442.232.867 yılına geldiğinde aniden durdu. Mimar, 'Çok ileri gittik. Zamanın sonuna bile gelmiş olabiliriz', dedi. Uçurtma'nın arka kapısını açtığında içeri buz gibi bir rüzgâr esti.
'Sıkı giyinin' diyen Mimar, yüzüğü çıkarmamış olan Kemal'in işine geldi ve taktığı eldivenle iyice kamufle etti.
Yürüyerek en yakın hastaneyi aramaya başladılar. Düşüncemelerden bazıları insanların gerçekten var olmasına şaşırıyordu. Düşünceme Γ(gamma) 'Deliriyor muyum? İnsan diye bir şey yoktur', dedi.
Beytullah, 'Ne diyor bu ya, ağzını burnunu kırarım bunun', dedi.
Γ, 'İnsanlar gerçekten var olabilir mi?', diye ellerini Kemal'in yüzüne dokundu. Hatta bir ara parmağını, Kemal'in burnuna sokacaktı ki Kemal, Γ'nın eline vurarak 'İndir o elini', dedi.
Mimar, 'En yakın hastane nerede?', diye tekrar sordu.
Γ, 'Bilmiyorum', dedi.
Bazı Düşüncemeler de insanların bir zamanlar gerçekten yaşamış olduklarına ama milyarlarca yıl önce Marduk isimli bir göktaşının düşmesi yüzünden soylarının tükendiğine inanıyordu. Şekil olarak insana çok yakın olan ama arkalarında iki adet kanatları ve alınlarının tam ortasında John Titor damgası bulunan Düşüncemeler'in bazıları Seda ve Merve'nin siyah-beyaz olmasına takılıyordu.
Düşünceme ε(Epsilon), 'Bunlar neden siyah-beyaz? Onlar eski model mi?', dedi.
Mimar, 'Hayır. Onlar turnon boyası ve Natürportre etkisine maruz kaldılar.'
'Turnon boyası? Natürportre? Bunların Düşünceme dilinde anlamları nedir?'
Kemal, 'Ama zaman makinesi, bu hastalığa çareyi sizin ırkınızın bulduğunu söyledi'
Mimar ve sesi duyulmayan Merve aynı anda, 'Onun bir adı var, Uçurtma', dedi.
ε, 'Üzgünüm, ama öyle bir şey duymadım', dedi ve gitti.
Biraz daha ilerlediklerinde Merve, Mimar'ı durdurup acıktığını söylemeye çalıştı. Mimar, 'Ne diyor bu?', diye Beytullah'a sordu. Beytullah, 'Bana mı dedin?', dedi.
'Babası sensin'
'Onu bu hale getiren sensin.'
'Sizi İbrahim Çallı'yla tanıştırıyorum ve kabahatli...'
Merve, bağırarak 'Ben acıktım', dese de sesi çıkmıyordu. Karnını okşayınca acıktığını anladılar ve kapısı yan sokakta bulunan Δ(Delta) Kafeteryaya girdiler.
Orada bulunan tüm Düşüncemeler, insanlara tuhaf tuhaf bakıyordu. Yakasında Δ işareti bulunan garson Düşünceme Δ, menüyü verdiği andan diğer Düşüncemeler, insanların buraya nasıl geldikleri hakkında fısıltıyla konuşmaya başladılar.
Bir buz kabı sayesinde yaşamlarını dondurduklarından ve buzların çözülmeye başladığı gibi havaya uymayan mantıksız teoriler yürütüyorlardı. Ürettikleri teorilerden çok sağlam bilimkurgu filmi ya da romanı çıkardı ama hiçbirinin aklına zaman yolculuğu gelmiyordu.
Δ'nın Mimar ve arkadaşlarına vermiş olduğu menüde, benzin türleri ve radyoaktif kurabiye yazıyordu. Beytullah, 'Düşünceme dilinde kafeterya, benzinlik mi demek?', diye sordu.
Mimar, 'Sayılır', dedi ve ekledi, 'Düşüncemeler sadece petrol tüketebilirler. Bu radyoaktif kurabiye ise bir zamanlar başka bir evrende Sahip'in bana tuzak kurmak için getirdiği bir nesneydi.'
Kemal gülümsedi. Seda, 'Şuna bakın. Bu bir şeytanlık düşünüyor', dedi ama sesini kimseye duyuramadı. Mimar, 'Anlamıyoruz Seda', dedi.
Δ gelip 'Ne istediğinize karar verdiniz mi?', dedi.
Mimar, 'Burada bizim yiyebileceğimiz bir şey yok', dedi.
Kemal, 'Nerede dönerci bulabiliriz?', dedi.
Düşünceme Δ , ' Hiçbir yerde... İnsanların varlığı unutturulmak için onlarla aynı zamanda yaşamış olan diğer yaratıklar da ...', dedi.
Diğer Düşüncemeler, Düşünceme Δ'ya düşmanca bir bakışla bakıyorlardı. Mimar, 'Daha sonra bir şeyler yesek olmaz mı?', diye sordu Merve'ye.
Merve de 'Olmaz', dedi fakat bir şey anlamayan Mimar, 'Ne kadar da anlayışlı bir kız!', dedi ve kalktılar. Mimar, Düşünceme Δ'ya hayvanlara ne olduğunu ve hastanenin nerede olduğunu sordu.
Δ, hayvanlara ne olduğunu söyleyemeyeceğini ve hastanenin de kapalı olduğunu söyledi. Mimar: 'Hastalanınca ne yapıyorsunuz peki?'
'Ölüyoruz', dedi ve fısıldayarak devam etti. ' Ama bir doktorumuz var.'
Yine fısıldayarak Doktor θΣ( Theta Sigma)'nın adresini tarif etti. Mimar ve Kemal, hastalanan Düşüncemeleri neden ölüme terk ettiklerini tartışıyorlardı. Ama hiçbir akıl karı sebep akıllarına gelmiyordu. Zaten sebebi hiç de akıllıca değildi.
θΣ'nın evi, çok ıssız bir yerdeydi. Beytullah, 'Bu, onların ilk çağları ya. Çok keskin aletler kullanıyor mudurlar?', diye sordu. Seda ve Merve ürpermişti.
Mimar, 'Δ'nın mekânının mimarisi gayet post-moderndi', dedi. θΣ'nın evinin tahta kapısını çaldılar. θΣ, elinde uzun namlulu yeni bir silah türü tutarak kapıyı açtı.
İnsanları görünce önce şaşırdı. Sonra da 'Prenses α (alfa) veya adamları görebilir.', diye onları içeri aldı.
Mimar, başına gelen tuhaflıkları anlattı ve sebebini sordu. θΣ, 'Öyle bir çağda yaşıyoruz ki, sizin o ilkel zamanlarınıza gitmek isterdim', dedi ve zamanın siyasi sorunlarından bahsederken Seda'yı ve Merve'yi tedavi ediyordu: ' Prenses α, idareyi ele aldıktan sonra çok büyük bir diktatör oldu. İnsanların varlığı ile ilgili kesin bilgilere ulaşamıyorduk. Diktatörler, kafa karıştıran şeyleri sevmez. Bu yüzden Dünya'da bizimle beraber yaşayan diğer tek ırk olan atları itlaf etti. Hastanelerin ve doktorların gereksiz olduğunu iddia ederek hastaneleri kapattı. Vazifesine devam etmek isteyen doktorların sonları o zavallı atlar gibi oldu.'
Merve 'At mı?', der demez kapı kırıldı ve asker Düşüncemeler geldi. 'Prensesin aleyhinde konuşmaktan tutuklusunuz', dediler. θΣ'yı nezarete götürdüler. İnsanları ise saraya götürdüler.
Eğer insanları, hapse gönderirlerse Düşüncemeler, insanların varlığını kabul edeceklerdi. En doğru kararı vermesi için insanları Prenses α'nın insafına bıraktılar. Prenses α, 'Onları hapse götürmemekle çok iyi ettiniz ama onları buraya getirmek de onların varlığını kabul etmek anlamına geliyor', diye insanları saraya getiren Düşüncemeler'in tam alnından ateş etti.
Mimar, 'Sanırım biz de öldürüleceğiz', dedi.
Düşünceme, 'Şuna bak. Düşüne de biliyormuşlar', dedi.
'Eğer öleceksek, sadece birkaç bilgi almak istiyorum.'
'Öldükten sonra bilginin sana ne yararı olacak ki?'
'Ölmeden önce de bir yararı yok gibi...'
'Sor bakalım. Ama önce adını söyle'
'Bana Mimar diye seslenebilirsiniz. Atları itlaf etmeniz, bir politika fakat kendi halkınızı neden ölüme terk ediyorsunuz?'
'Eninde sonunda ölecekler. Neden bir de tedavi masrafları ile uğraşsınlar ki?'
'Doktor, bize idareyi almak için mücadele ettiğinizi söylemişti. Bazı şeyler mücadele etmeye değmez mi? Yaşamak gibi.'
'Ah, bu insan denilen yaratıklar çok zeki. Tamam, size yaşamanız için mücadele hakkı tanıyorum', dedi.
Ve onları ayrı bir hapse gönderdi. Kemal, 'Yaşamak bu değil', diyordu. Beytullah, 'Kızım, senin ilk lafın ?at mı' mı oldu. Niye baba demedin?', diyordu.
Seda, 'Mimar, buradan nasıl çıkacağız. Bu senin yüzünden kaçıncı hapse düşüşümüz?', diye ortalığı inletiyordu.
Mimar, 'En azından hayattayız', dedi. Kemal, 'Aslında hepimizi buradan çıkarabilirim', diye eldivenini çıkardı ve psişik enerji taşlı yüzüğü gösterdi.
Mimar, 'Başka bir durumda olsak sana kızardım ama hadi kullan şunu'
Kemal, odaklanmaya çalışırken sadece Seda ve Merve, ışınlandı. Seda ve Merve, ışınlandıkları karanlık ormanın içinde Enes ve Henrietta Marx ile karşılaştılar. Enes, 'Dost musunuz, düşman mı? Taraf seçin', dedi. Henrietta ise 'Onlar Mimar'ın yol arkadaşları. Hanımefendi, sizi çağırıyor', dedi.
Onlar gittikten sonra Kemal, sadece Beytullah'ı o karanlık ormana ışınlayabildi. Melike ve St. Patrick de onu karşıladı. St. Patrick, 'Hanımefendi çağırıyor, taraf seç', dedi. Melike'yi gördüğüne sevinmeyen Beytullah, 'Ne diyor bu brokoli?', diye sordu. Melike, 'Bu dost tarafında', dedi ve Beytullah'ı götürdüler.
Mimar ve Kemal, Düşünceme hapishanesinde baş başa kaldılar. Mimar, 'Bilerek yaptığını düşünmeye başlayacağım', dedi.
'Öyle zaten. Seda, en başından beri haklıydı. Çok büyük bir sırrım var Mimar', dedi.
'Açıkla o zaman'
'Şimdi değil. İkimiz de sırlarımızı aynı anda açıklayacağız.'
'Benim bir sırrım yok ki?'
'Mimar, adın ne?' , diye sordu ve o karanlık ormana ışınlandılar.