Mimarın Adı Bölüm 4
Rüzgar Gibi Geçen Ömür
Uçurtma, 15 Ocak sabahına iniş yaptı. Seda, Merve'nin koluna girmişti. Merve yarı uyanıktı. Mimar, kapıyı açtı. Seda sordu:
- Anahtarı nereden aldın?
- Merve'nin cebinden...
,dedi büyük bir rahatlıkla. Mimar, kapının önünde ayağına yapışan ilandan ayağını sallayarak kurtuldu. Rüzgâr sayesinde uçan kâğıdın ön yüzünü görmediler. Kâğıtta Merve'nin kayıp ilanı vardı.
Anahtar sesini duyan Beytullah, kapının arkasına saklanmıştı. Merve'yi görünce sevindi: 'Siz de kimsiniz? Kızımı bana getirdiğiniz için teşekkür ederim.', dedi.
Seda, ' Sadece hava almak için dışarı çıkmıştı.'
' Ve on dört gündür yok.', dedi.
Mimar, ' Hayır. Uçurtma yer hatası yapabilir ama zaman imkânsız. Zaman ayarlayıcı sistemlerin hepsi arka konsolda.'
' Dediklerinizi anlamadım ama size teşekkür borcum var. Kahvaltı yapmadınız inşallah'
' Aslında gitmeden bir ev kahvaltısı yapabiliriz.'
Mutfağa geçtiler. Beytullah, L tipi mutfağında çay demlerken televizyonu açtı. Televizyonda henüz dün akşam haberlerinin tekrarı vardı. Mimar:
- Haber67 kanalının ana haber muhabiri sensin diye biliyordum.
- Merve, kaybolunca tüm görevlerimi Melike'ye devrettiler. Tam bir patron yalakası, diye on dört gün içinde yaşadığı sıkıntılardan bahsediyordu. Mimar ise haberleri dinliyordu.
Melike şöyle diyordu: ' Bakırköy'den yayılan tuhaf bir rüzgâr sesinden dolayı Bakırköy ve civar semtlerdeki insanlar uyku problemi çekiyor. Ses, iki günde tüm İstanbul'a yayıldı.' Kulağındaki alıcıyı bastırdı ve ekledi: ' Gelen haberlere göre ses Gebze'de de duyulmaya başlanmış.'
Mimar, 'İlginç', dedi.
Beytullah: ' Öğretmenlerinin onu sınav yapacak vakti kalmış mıdır acaba?', dedi.
Mimar, ' Seda, kahvaltımızı ettikten sonra şu sesi araştırmaya gidelim mi?'
Seda başını sallayarak onay verdi ama Beytullah, ' Hiçbir şey bulamayacaksınız. Ne anemometreler kullandılar, hiçbir bulgu yok', dedi.
Kahvaltılarını ettiler. Mimar, levyeyi aldı ve Bakırköy'e giden minibüse bindiler. Yol parasını mecburen Seda ödedi. İndiklerinde Mimar, levyeyi sanki mekanik bir cihazla bir şey ararmış gibi döndürmeye başladı. Rüzgârın yüzüne vurduğu tarafı kast ederek, ' Bu yönden', dedi.
Seda meraklanmıştı:
- Ben liseyi bitireli çok oldu ama hatırladığım kadarıyla rüzgâra karşı yürümek zordu
- Evet. Ah, çok ahmağım. Bu rüzgâr bizi kendine doğru çekiyor
- O zaman bu bir rüzgâr değil, dedi.
Rüzgârın şiddeti o kadar artmıştı ki konuştukça yüzleri kasılıyordu. Bu yüzden susmayı tercih ettiler. Köhne bir elektrik fabrikasının kapısından içeri çekildiler. Onları vantilatöre benzer bir yaratık çekiyordu ama yaratık sadece ' Bana yardım edin', demeye çalışıyordu. Vantilatör, kendi türünün özelliğince konuştukça başı yukarıdan aşağıya doğru dönüyordu. Mimar ve Seda, duvarlara tutunmuştu, ayakları havadaydı.
Vantilatörün arkasından şapkası yüzünü kapamış, tesisatçı tulumu giymiş bir adam yaklaşıyordu. Adam eğildi ve Vantilatör'ün ayak parmaklarındaki duylara basıp onu etkisiz hale getirdi.
Mimar, ' Sen de kimsin?'
Yine o klasik kötü adam kahkahasını patlatmıştı Sahip.
' Bu da nedir?', diye sordu Seda.
Sahip, ' O bir Vantilatör. Kuru adlı bir gezegende yaşıyorlar. İnsanlardan bile aptal bir ırk. Kaybolmuş olmalı', dedi.
' Onu gezegenine götürelim, o zaman.', diyen Mimar'a karşı çıktı Sahip 'Kuru gezegeni Samanyolu'nda değil. Diğer galaksilerdeki ırklara bana güvenmediğinden daha fazla güvenme.', dedi.
' Seni dinlemeyeceğim', diyerek Vantilatör'ün ayağındaki duya basarak onu uyandırdı Mimar. Vantilatör yine konuştukça başı dönüyordu ama hiçbir şeyi kendine doğru çekmiyordu.
Gerçekten Sahip'in dediği gibi kaybolmuştu. Vantilatör, Kuru'nun koordinatlarını tarif etti. Seda, Mimar ve Vantilatör, Uçurtma'ya gittiler.
Vantilatör'ün yaşaması için elektriksel bir besine ihtiyacı vardı. Vantilatör, Uçurtma'ya varınca arkasındaki fişin kablosu aniden çıkmıştı:
' Çabuk beni gezegenime götürün. Entropi döngüm başladı', dedi.
Mimar: 'Seda, gözlerini kapa. Comito ergo sum.', dedi. Levyeden çıkan mavi ışık ekrana Kuru gezegenin uzaydaki görüntüsünü getirdi. Kahverengi ve gri tonlarının olduğu bir gezegendi. Gezegenin yüzde sekseni filan bataklık olmalıydı. Kara parçalarında ise hiç yeşillik olmadığı rahatlıkla söylenebilirdi.
Uçurtma'nın gürültülü inişi Kuru gezegenindeki diğer Vantilatörleri ürkütmüş ve meraka salmıştı. Zaman gezginleri Uçurtma'dan çıkmadan bütün gezegen Uçurtma'nın başında toplandı. Mimar ve Seda, kayıp Vantilatör'ü taşıyarak iniş yaptılar.
Vantilatörlerden biri ' Entropi olmuş. Onları kurutmalıyız', dedi. Tüm Vantilatörler hep bir ağızdan 'Kurut. Kurut. Kurut.' ,diye sayıklıyorlardı. Mimar, ' Ne kurutulacak, anlamadım?', diyerek sorduğu sorusuna uygulamalı bir cevap aldı. Vantilatörler onu 'Kurut' derken kendine çekiyor ve yüzünün yaşlanmasına neden oluyorlardı.
Seda, 'Mimar, koş', dedi. Mimar ' Ben müzik duyamıyorum. Neden coşayım?', dedi. Mimar yaşlanmıştı. 100 yaşında gibi görünüyordu. 'Dişiyi kurutun' dedi Vantilatörler. Birden Kuru gezegeninin kara gökyüzünde bir delik oluştu ve oradan Sahip indi. ' Size söylemiştim', diye Mimar ile Seda'nın koluna girdi.
Sahip, onları insanüstü bir hızla taşıyordu. İlk buldukları kapıdan içeri girdiler. Burada dev bir yelpaze heykeli ve iğne yapraklı ağaçlar vardı. Seda, ' Bu da nedir?'
Sahip, ' Bir yelpaze heykelinin ne olduğunu anlayamayacak kadar insansın', dedi.
Ağaçlar, hep saksı içindeydi. Demek ki bu ağaçlar buraya getirilmişti. Seda, düşüncelerini odadakilere söyledi.
Sahip, 'Tabii, farklı bir rüzgâr sağlayıcı. Bu yelpaze, onların tanrısı olmalı', dedi ve ekledi, ' Yelpazeyi ele geçirdiğimizi söyler ve Uçurtma'yı bize getirmeleri için onları...'
'Ya Mimar ne olacak?'
Sahip, az önceki koşuşturmadan dolayı nefes nefese kalıp yere çömelmiş Mimar'a döndü. Eğilerek Mimar'ın yüzüne dokundu. ' Bir çaresi var. Ama çok eski zamanda. Bunu tüm zaman ve uzayda çözebilecek tek birisi var.'
Mimar, ' Kimmiş o?'
'Dede Korkut'
Vantilatörler kapıya dayanmıştı: ' Ulu Pervane'yi ? yelpaze heykeline verdikleri isim buydu- rahat bırakın' diyorlardı.
Sözü Sahip aldı: ' Tanrınız bizim elimizde rehin. Uçurtma'yı yani bu insanların buraya geldiği aygıtı bize getirin ve onu rahat bırakalım.', dedi.
Kurutma emrini veren Vantilatör konuşuyordu sadece: ' Size güvenemeyiz. Hangi gezegenden, hangi galaksiden geliyorsunuz? Adlarınız ne?'
' Aracı aldıktan sonra size hiçbir zarar vermeden gideceğiz. Ulu Pervane'nizin önünde söz veriyorum.', dedi.
Vantilatörler, yapabilecekleri tek yolla, konuşarak Uçurtma'yı yelpaze heykelinin bulunduğu odaya itelediler. ' Aygıtınız geldi. Ulu Pervane'yi bize verin.', dediler.
Sahip, kapı kilidini döndürdü. Koşarak Uçurtma'dan içeri girdiler. Mimar, ' Dede Korkut hangi zamandaydı. Yaşlılık işte, son zamanlarda çok unutkan oldum.', dedi.
Sahip, 'Bana bıraksan iyi olacak', dedi. Sahip, manüelden yıl ayarlayan kola dokunur dokunmaz Uçurtma tepki vererek Sahip'e elektrik yolladı. Mimar, 'Uçurtma, düşmanını dostunu iyi tanıyor. Bana tarihi söylemen yeterli', dedi.
Sahip ' Ben de tam bilmiyorum. Milattan sonra 544'e ayarla gitsin.', der. Mimar, yıl kolunu 544'e ayarlayıp Uçurtma sallanmaya başladıktan sonra Seda, ' Dede Korkut gerçekten var mı?', diye sordu. Kimse cevap veremedi ve bir bilinmeze doğru yol aldılar.