Miras
Hasan usta 65 yaşlarında kısa boylu, yıllarca güneşte kavrulmuş yüz teniyle ve elinde bir yaver gibi duran bastonuyla alelacele ve doğru koşuyordu. İyice ihtiyarlaşmış vücudunun altındaki o genç delikanlı artık tükenmiş vaziyetteydi. Yüz hatları tamamen buruşmuş akıp geçen zaman onu epeyce hırpalamıştı. Bu yaşa kadar hiç bir zaman boş durmamıştı. Canını dişine takar çalışır dururdu. Kazandığı parayı nereye sakladığını kimse bilemezdi. Öyle ki öz karısı bile bunu bilmiyordu. Hasan ustanın üç oğlu vardı. En büyükleri olan Ali yüksek lisans okuyup mühendis olmuştu. Ortanca oğul Kemal ise ticaret işiyle meşguldü. En küçükleri olan Engin ise babasının yanında çalışıyordu. Hasan Usta bir kitapçıydı ve kendisine usta denilmesinin tek nedeni raftaki bütün kitapların olay örgüsünü kahramanlarını nerede nasıl geçtiğini ezbere biliyor olmasaydı. Hal böyle olunca müşteriler saatlerce beklemek zorunda kalmaz, tavsiye kitaplar isteyenlere yeni çıkmış kitapları ve kendisininde çok sevdiği klasikleşmiş kitaplardan sunardı. Ballandıra ballandıra anlattığı kitapları alıcısı olmayanlar bile kitap almadan çıkamazdı kitapçıdan. Bu böyle devam etti , ta ki dizler onu kaldıramaz hale gelince evet o gün de eve gitti hem de erkenden temmuzun sıcağında. Bir daha da dükkana gidemedi bir kaç gün sonra da öldü .
Babaları ölünce çocuklar kendilerine bırakılan mirası kendi aralarında paylaştılar. Hasan usta Ali"ye evi bırakmıştı , Kemal"e ise memleketteki tarlayı, küçük oğlu Engin"e gözünün nuruna ise kitapçı dükkanını bırakmıştı.
İki abi kısa sürede kendilerine kalan mirası yiyip bitirdiler. Engin ise günlerce iş yapamıyor, bunlardan babasını sorunlu tutuyordu.Kendisine daha fazla mal bırakmadığı için ona kızıyordu. Günler böyle akıp gidiyordu , Engin neredeyse iflasın eşiğine gelmişti. Bir sabah yine söve söve otururken dükkanda daha önce yapmadığı bir şeyi yapmaya karar verdi. Bunca sene burada çalışmasına rağmen bir kitap okumamıştı. Kendi kendine " ben okumuyorsam başkasının okumasını neden bekleyeyim ki ! " Raftan aldığı bir kitabı saatlerce okudu. Öyle dalmıştı ki kitaba akşam olduğunun farkında değildi bile ve artık o bir kitapkolikti. Aylarca kitap okudu okudu okudu .
Bir akşamüstü eve gidecekken kırmızı desenli bir kitaba gözü çarptı. Bu kitap babasının okuduğu son kitaptı. Kitabı alıp eve gitti. Eve vardığında yemek bile yemeden okumaya başladı artık az uyuyor az konuşuyor az yiyor çok konuşuyordu. İşleri de artık yavaş yavaş yoluna gidiyordu. Kırmızı desenli kitabı bitirdiğinde arkasına yazılan kelimelerle yandı .
Sevgili Oğlum ;
Bir gün bu kitabı okuyacağını umuyorum. Bana kızgın olduğunu ben de biliyorum. Haksızlık yapıldığını düşünüyorsun. Düşündüklerinde yerden göğe kadar haklısın
evladım, haksızlık ettim çünkü sana verdiklerimi kardeşlerine vermedim. Eğer iyice anlamadıysan sana bir kanıt göstereyim. İşlerin kötü gittiği için bir şey yapamıyordun. Sonra son sığınak olarak kitaba sarıldın. Ve bu vasiyetime rasladın ya da ben öyle umuyorum en azından doğru yolu bulduysan ne mutlu sana bilgi en büyük mirastır. Ben sana mirasların en güzelini bırakıyorum .