Miyuki - 4
...
O, şu anda bir başka kadının kolları arasında, bu saatte, sere serpe, bir çocuk gibi; uyuyor olmalıydı. Acaba, mutlu ve mesut muydu?
Aradan geçen yıllara rağmen; ilk seste onu sesinden tanıyabilir miydi? Veya o, kendini hatırlayabilir miydi?
Geçmişte yaşananların hatırına, hafızasındaki hatıra kayıtlarını tamamen silip; altmış olamazdı. O kadının kolları arasından çağrısına kalkıp gelebilir miydi?
Onun kalkıp gelmesi, kurulu bir yuvaya zarar verir miydi? Kendisi, kocasının başka kadınlarla olan birlikteliğine tahammül edemezken; o kadın tahammül edebilir miydi? O kadın, nasıl biriydi? Güzel miydi?
Yasu'ya layık mıydı? Onu mesut ediyor muydu?
Birini seviyorken; bir başkasıyla evlenmek veya evlenmek zorunda kalmak ne derece doğruydu? Hala içinde sevgisinden; bir şeyler kalmış mıydı? Yoksa o da arzu edilmeyen bir evliliğin pençesinde, her gün mutluluğu, cehenneme mi dönüyordu?
Ardı arkası kesilmeyen binlerce soru beynine hücum ediyor, bir çoğunun cevapsız kalışı karşısında, hüzün dolu kalbi, tekrar tekrar burkuluyordu. Uzayıp giden bir sürüncemeden sonra, duyguları, aklına galip gelmişti. Neticesi ne olursa olsun onu arayacaktı. Kaybedecek bir şeyi yoktu. Olanlar olmuştu. "Ne olacaksa olsun," diyordu.
Telefon numarasını da bilmiyordu. Çantasını karıştırdı, bir telefon kartı buldu. İstasyon şefliğine yürüdü. Akşamdan kalmış saatinin dolmasını bekleyen görevli yaşlı adama yaklaştı.
"Özür dilerim, telefon rehberinizi kullanabilir miyim?"
Adam ses çıkarmaktan aciz gibi, ses çıkarmadan yıpranmış telefon rehberini önüne bıraktı. Kadının "teşekkür ederim" sesini adam duymadı bile. Yıpranmış telefon rehberin yaprakları arasında
Yasu aradı. Adı ve soyadı ile üç tane Yasu vardı. Üçünün de telefon numarasını bir kağıda yazdı. Kafası karışmıştı. Üç tane isim vardı hangisini aramalıydı bilemiyordu? En yakın bir telefon kulübesine yürüdü. Bir süre; telefon kulübesindekinin uzayıp giden konuşmasını, sabırsızlıkla bitirmesini bekledi. İlk telefon denemsi başarısızlıkla sonuçlandı.
"Öyle birini tanımıyorum, bu saatte aramaya utanmıyor musun?" sözleri bozuk olan moralini alt üst etmeye yetmişti bile.. Ama onu mutlaka bulmalıydı. İkinci telefonu denedi.
Sabahın bu erken saatinde, telefondaki uykulu erkek sesi; "Miyuki"nin hangi Miyuki?" olduğunu çıkarmakta epey zorlandı. "Miyuki" ve "Lise" sözleri yan yana gelince; sevinçle karışık, şaşkın bir "Miyuki" olup çıkıvermişti. Öğrencilerini yıllar sonra bile; adıyla hatırlayan sevimli bir ilkokul öğretmeni gibi söylemişti. Aradan yıllar geçmişti. Tabi ki hatırlıyordu. 543 Miyuki'yi.
"Nereden arıyorsun?"
"Fukui istasyonundayım."
"Bu saatte!..."
"Ne olur, seninle görüşmek istiyorum."
Adam, telefonda bir süre sustu. Miyuki'nin ağlamaklı "Ne olur!" sesi onu ikna etmeye yetmişti.
Adam aradan geçen yıllar sonra; o, burada ne arıyordu? Onu buralara hangi rüzgar atmıştı? O ailesine karşı direnebilseydi, bir başkasıyla değil de şu anda birlikte evli olmayacaklar mıydı? O'nu ölesiye sevmişti ama kader birleşmelerine rıza göstermemişti.
Yasu, Miyuki'yi tanıdığı günden bu yana sevmiş ve onu asla da unutamamıştı.
Bir başkasıyla hayatını birleştirerek kuruduğu yuvaya, geçen yıllara rağmen; unutamamıştı. Onun hatıralarını, bir türlü hafızasından silememişti. Her şeye rağmen uzayıp giden yıllar, asla unutulamayacak bu aşkın üzerinden çok şeyler alıp götürmüştü. Artık, aşkın ateşi köze, közü de; küle durmuştu.
...
Devamı Var
...
Km-201104