Mızıkacı Çocuk
Çamurumuzu çaldılar... Beş yaşındaydım, gıcır gıcır bir otomobil ile geldiler. Otomobil neydi biz bilmezdik, mahallemize pek uğramazdı. Çok kişi de mahalleden çıkmazdı, o yüzden bilmezdik otomobil neydi. Böyle bilmediğimiz bir otomobil ile geldiler. Mahallemiz onları kusmak istedi, biz pistik ama onlar kirliydi. Ben anlamıştım, nasıl anlamıştım, nasıl nasıl anlamıştım. Güneş üzerlerine düşmüyordu oradan anlamıştım. Mahallemiz daracıktı onlar genişti, evlerimiz, insanlarımız eğri büğrüydü onlar düzgün oradan anlamıştım. Biz anormaldik, pistik, iyiydik. Onlar, normal olarak temiz ve kötü.
Geldiler, çamurlarımıza bastılar ilkin. Arabadan indiler, çamurlarımıza ağzı bozuk bir izmarit gibi bastılar. Beş yaşındaydım, misket oynuyordum. Ütüyorudum da ceplerim fena değildi. Otomobil ah otomobil nasıl ilgimizi çekti. Baykuş Ömer gözüme vurdu ben otomobile ağladım. Zannetti canım acıdı ona ağladım. Hayır, otomobilden ürküyordum. Beş yaşındaydım, gözüm şiş, üstüm çamur. Beş yaşında şiir nedir bilmez, şehir nedir anlamaz -aslen şehir ki biz de şehirdeydik- . Ürktüm, otomobil evimizin önünde durmuştu. Bizim ev söğüt ağacı manzaralıydı. Tırmanıp düşmek en büyük keyfimdi, düştükçe yaşlanırdım. Dizlerim kanardı, anam dizlerimi öper beni döverdi. Babam öpmeden döverdi. Sonra ben miskete kaçardım. Gazete kağıtları cam sayılırdı. Cam büyük bir ganimetti mahallede.
İnenler evimize yaklaştı. Ben küfrettim. Küfür bizim anadilmizdi. Çabuk sökmüştüm, zekiydim. Gelene geçene küfrederdim. Saygıda kusur etmemek adına, kendime de küfrederdim. Koştum otomobile, bir tekme savurdum lastiği ıskaladım. Eve koştum, annem beni eve almadı. Gazete kağıtlarına koştum. Koştukça yaşlandım. Eve baktım. Babam, annem, başlarında iki adam. Babam annem gülüyor. Babamla annem hiç gülmez. Babam annem boylu boyunca yatıyor. Gazetelere koşuşum üç saniye. Üç saniyede babamla annem göçmüş. İki adam, ellerinde uzun demir çubuklar. Çubuklar öfkeden tütüyor. Ağlamıyorum. Adamlar gidiyor.... Otomobil gidiyor. Annem, babam gitmiş bile.
Beni de götürüyorlar ardından. Al işte yeni evin niyetine. Orası soğuk, soğuk gayri meşru bir yurt. Orası evin, orası yurdun niyetine. Müdürümüz çok sevecen, bizi sevgiden usandırıyor. Kemerini fazla ustalıklı kullanıyor. Üzerimizde ayakkabısını deniyor. Bizi seviyor. Öyle sevecen, bize saygı duyuyor. Bize sevgi lanetliyor. Geceler bir acayip, gölgeler büyüyor.Herkes korkuyor, ben korkmuyorum. Otomobil karabasanlarıma giriyor. Korkmuyorum... Müdür odasına çağırıyor beni artık beşimden eser yok onbir olmuşum bile. Müdür benden çekiniyor, perdeleri sıkıca kapatıyor odasında. Kapıyı gösteriyor, kapının yerini biliyorum. O inatla gösteriyor. Bakışlarını kaçırıyor benden. Fazlaca düş leşi sermişim yere. Yurt kaldıramamış bunu. Orası diyor, orası, evin yurdun niyetine. İnsan hep tuhaf. Çocuğum onbirimde tuhafım. Ben yer, yurt istemedikçe bana yer, yurt veriyorlar. Benim yerim yurdum içim. İçimin bozkırları. Eski mahallemin soba üzeri çıtırdayan anıları. Baykuş Ömer neredesin ulan, intikam vakti. Dülger Cevat, İskarpin Turan neredesiniz?
Hülya ya sen neredesin? Ben beştim sen onbeş. Sena aşıktım sanki. Tüm misketlerimi uğruna feda edebilirdim. Ederdim... Otomobil olmasa, ah olmasa. Ne güzeldi ama otomobil. Bilir misin bir ara yurttan kaçıp gizliden sinemaya bile girdim. Sinemadan güzeli hayat, hayattan gerçekçisi sinema. Büyük insanlar vardı, karanlıktı. Karanlığın ışığı sırıtıyordu. Dev gibi, bizim mahallenin ucundan ucuna yetişecek perde vardı. Arkamda bir makine beni arıyordu. Ara sıra beni buluyordu. Büyük insanlar, büyük hayatlar yaşıyordu. Zor attım kendimi dışarı. Hülya sen onbeştin ve bir ay ışığı kadar güzeldin. Ayın kusurları sende de vardı sanki zehirliydin. Bizim mahalle havası için fazla temiz bir nefestin. Hülya ya sen neredesin? Ben onbir oldum umarım hala onbeşsindir. Az kaldı...
Mızıkam, nasılsın? Dayanabilecek misin yine bana. Dışarıdayım, dışarısı içim olmak üzere. İçim dışıma çıkmış. Kaldırımlar ne yüksek, binalar ne yüksek. Binaların üstünden aşırıyorum kendimi. Gece ne çabuk kendini gösterdi. Mezarlık yanındayım, mezarlıktan korkarım elbet. Mızıkam, nasılsın? Yardım et bana. Fazla ürkmemek için, Hülya'ya rezil olmamak için o müdürü yeniden bulmak için, mahallem için mızıkamdan bir şeyler çalıyorum. Güzel bir melodi, melodiler güzeldir hattı zatında. Şu servi ağacı bizim evin oradakine benziyor. Mezarlığın bitimene geliyorum. Sinemada büyük insanlar. Ben büyük insan değilim. Mezarlığı geçmek üzereyim. Otomobili görüyorum, otomobil beni görünce seviniyor. Göz kırpıyor. Hiç değişmemiş. Ben değiştim, yüzümün sol yanı çöktü. Boyum uzadı, boyum kısaldı. Renkli değil gözbebeklerim. Esmer değil hatta beyazım. Değiştim, kent değiştirir insanı. O da ne, aynı adamlar. Anamla babamı çok sevdiklerinden öbür tarafa yollayanlar. Elim arka cebime kayıyor. Arka cep bir hiçin her şeyidir. Çakı duruyor. Altılı Ethem Amca yadigarı. Mızıkayı alıyorum, dudaklarımı yakıyor. Bir melodi... Tüm melodiler iyi. Sakin gidiyorum adamların yanına. Adamlar mezarlığa dönük. Araba arkalarında. Ne beni, ne mızıkayı, ne çakıyı duyuyorlar. Ben de duyamıyorum Hülya'yı, mahalleyi, ana babamı. "Yapma" kelimesini. Mızıkam, yardım et bana....
sustum😊 alkışladım Harikasın kardeşim
Birgün biz bu genç adamla aynı sitede yazıyorduk diyeceğiz..
Takdirlerimle
Kalemin çok ama çok iyi. Öykülerini okurken güzel alemlere dalıyorum. Çocuğun acısını sanki yanındaymış gibi hissedilebiliyorum. Güzel öykülerini bizden eksik etme 👍