Montofon İneği-1
Orta ikinci sınıftaydım,o zamanlar tarım diye bir ders vardı.
Tarım hocamız yaşlı bir bayandı,birgün yanımda oturan sıra arkadaşım Haluk.
-Dostum
Bu tarım hocası yazılı kağıtlarını vallahide billahide okumuyor dedi.
Yaa !Haluk yine sallıyorsun bırak martavalı...
-Vallahi doğru söylüyorum,ben iki yazılıdır,resmen maç anlatarak, kağıdı önlü arkalı doldurdum.
Hop!on
-Gerçekten yaa! Sen ilk iki yazılıdan da on çekmiştin.
-Oğlum sen ineklemene bak, yok aşı nasıl yapılır, yok inekti, yok süttü, uyanda balığa gidelim uyan.
Kafama birkaç kez elindeki tarım kitabıyla vurduktan sonra.
Bırak lan kerizliği saksıyı çalıştır dedi.
İçimden ulan biz o kadar kitabı ezberleyelim sonuçta altıyı, yediyi zor çekiyoruz ,demek ki ben ayakta uyuyormuşum, diye içimden geçirdim ve Tarım yazılısını dört gözle beklemeye başladım.
Benim için sonunda, tarihi gün gelmişti.
Hoca beş tane soruyu tahtaya yazdı.
Bende yazılı kağıdına soruları yazdıktan sonra,cevap 1 diyerek ,iki tane A.4. önlü arkalı ful doldur durduktan sonra hocanın masasına koydum.
Haluk hemen kısık bir sesle ne yaptın dedi?
Senin yaptığının aynısını yaptım dedim.
-Lan iki tane kağıda maç mı anlattın?
Keşke maç anlatmasaydın,şimdi ikimizde maç anlatırsak belki ayıkır.
-Yok ben maç anlatmadım, sorulara yakın cevaplar verdim.
Aman oğlum uyandırmayalım, başımıza sonra iş alırız.
Aradan günler geçti, tarif edilemez bir heyecanla yazılı kağıtlarının okunmasını resmen iple çekiyordum .
Evet sonunda beklediğim o büyük gün gelmişti, hocamız yazılı notlarını okumaya başladı, herkesin notları okundu ama benimkini okunmadı.
Suçlu psikolojisi içinde, sıramda sessizce bakalım ne olacak diye oturuyorum, hoca hiçbir şey olmamış gibi
Ders anlatmaya başladı, dayanamadım elimi kaldırdım.
-Evladım söyle !
-Hocam benim yazılı notumu okumadınız.
-Haaa!!!
-O sen misin?
Bende kaç gündür,bu salak kim diye merak edip duruyordum.
Gel,gel !
Şöyle! Tahtaya gel, boyunu posunu görelim...
İçimden bütün duaları okuyarak tahtaya doğru panik içinde yürüdüm.
Hoca sınıfa dönerek.
-Çocuklar bu arkadaşınız yazılı kağıdını sınıfa karşı okursa, ona on vereceğim.
Bana dönerek okuyabilir misin dedi.
Benden tık ses yok...
Bütün sınıf pür dikkat kesilmişti.
-Oğlum ya bütün sınıfa kağıdını okursun ya da hem sıfır hemde doğru idareye,bak bütün sınıfın huzurunda söz veriyorum, eğer kağıdını yüksek sesle okursan,sana on vereceğim.
Baltayı taşa vurmuştuk, kırk yılda bir uyanıklık yapalım dedik, onda da enselenmiştik, kağıtlarımı okumaktan başka çarem yoktu.
Gözlerimi boyasız ayakkabımın tam uçlarına diktim ve hocanın elinde tuttuğu birbirine toplu iğne ile birleştirilmiş, kağıtlarıma uzandım.
Hoca
Yüksek sesle okumazsan sözümde durmam ona göre, yalnız,ilk önce sorduğum soruyu okuyacaksın, sonra da o soruya verdiğin cevabı dedi.
Yakayı kötü kaptırmıştım, hem idare, hemde sıfır başladım okumaya....
Soru-1- Mercimek nerelerde yetiştirilir, sağlığımıza faydaları.
Cevap:
Ne yalan söyleyeyim, nerede yetiştiğini hiç bilmiyorum ama bildiğim bir şey var ki annem öyle leziz mercimek çorbası yapar ki yemede yanında yat,bazen komşular ondan tarifini alırlar yine de annemin yaptığı mercimek çorbasını tutturamazlar,anneme senin tarif ettiğin gibi aynısını yaptım ama evde kiler ağızlarına sürmediler diye devamlı dert yanarlar.
Mercimeğin kırmızısı,yeşil renkli olanı var ,herhalde tek tek elde boyayarak,yeşil mercimeği kırmızı yapıyorlar.
Bu arada,kafamı kaldırıp ta karşımda oturan arkadaşlarıma bakamıyorum,sınıfta yalnız çıt yok,hocaya gelince iki elini arkasında birleştirmiş,tam önümde uygun adım gezip duruyor,her adım atışında,ayakkabılarının topuklarından çıkan ses, bana yamyamların çaldığı,tamtam seslerini hatırlatıyordu!
Bu çıkardığı tamtam seslerine bakılırsa, beni çiğ,çiğ yemeği kafasına koymuştu.
Korkumdan kağıdı okumaya ara verdim.
-Oku,oku bak! bütün sınıf seni pür dikkat dinliyor,mercimeğin faydaları neymiş öğrensinler.
Ağlamaklı bir sesle kağıdı,tekrar okumaya başladım.
Geçen sene piknik için bir köye gitmiştik,orada kızlar tarlada mercimek yoluyorlardı,anama,babama çaktırmadan,biraz kızları kestim,hiç birinde iş yoktu,eğer gözüm birisini tutsaydı hemen yazılacaktım.
-Demek kızlarda iş yoktu?
Onları gözün tutmadı da,beni kabuğu soyulmuş,cebinde ki fıstık mı sandın?
Niye sustun?
Hadi oğlum başlamışken, okumana devam et
İçimden lan bu işin sonu kötüye gidecekte nereye kadar gidecek onu tahmin edemiyorum,diye geçirmeye başladım.
Aklıma disiplin ve sıfır gelince, pilavdan dönenin kaşığı kırılsın diyerek okumaya devam ettim.
Mercimeğin yemeği de olur ama benim tercihim çorbası,şöyle içine karabiberi dökeceksin limonu haşırt diye sıkacaksın, birde yanında taze ekmek varsa, değme keyfine.
Ha! Birde Mercimeği fırına vermişler, diye bir laf var ama ne anlama geldiğini bilmiyorum.
Beklide mercimeği ocakta değilde fırında pişiriyorlar,ben ondan hiç yemedim.
Yok! Ben annemin mercimek yemeği üzerine tanımam, valla parmaklarını yersin.
-Oğlum afiyet olsun, annene söyle de müsait olduğu bir gün mercimek çorbası pişirip te, bütün sınıfı davet etsin.
Bakalım övdüğün kadar var mı?
Eğer övdüğün kadar varsa ona da bir on veririz.
Bırak anneyi, babaanneyi de sen masalını okumaya devam et..
Hadi! hadi!
Emir demiri keser derler, kaldığım yerden, okumaya tekrar başladım ama sesim, gözyaşı karışmış gibi çıkmaya başlamıştı.
-Geçen kış güvercinler aç kalmış, biraz önlerine kırmızı mercimek attım,kapış kapış yediler, biraz dediksem evde ki mercimek kovanozun dibinde azıcık kalmış.
Annem uyanık kadın, kovanozu boş görünce huylandı, acaba evde faremi var diye hemen her tarafa fare kapanı kurdurdu.
-Demek annen uyanık kadın, peki biz ne oluyoruz bu arada?
Hoca sakin mi yoksa bana mı öyle geliyor anlamıyorum,herhalde benimle dalga geçiyor.
Nihayet sesini yükselterek cırladı.
devam edecek.
CENGİZ DAMAR.