Mor Başlı Şeker Ördek
küçükken bilmezdim; mor, kırmızı, beyaz ve siyah renkli adamları..birbirini sevdiğini söyleyip, birbirine atanları..dostluğa, kardeşliğe bakmadan birbirini satanları..
daha çok küçüktük o zamanlar ve amca, hala, komşu çocuklarıyla her akşam harmanda saklambaç oynardık..hint filmlerindeki dans şölenlerini andırırdı coşkumuz..biz büyük bir ekiptik..ellerimizde dedemden emanet bir gaz lambası ya da el fenerleri olurdu..bahçeyle harman arasındaki geniş arazide sık ağaç topluluklarının altlarına, arkalarına gizlenirdik heyecan içinde..
bazen de küçük ot yığınlarının diplerine gömülür, dedem görecek diye ödümüz kopardı..eğer etrafı talan etmişsek ve biçilmeden otları çiğnemişsek seyreyleyin gümbürtüyü..dedem bizi harman boyu kovalardı..bu, saklambaçtan daha heyecanlı daha korkulu olurdu..ama dayağını yemedim hiç..elinde sopası olurdu kovalarken..(:dedem çerkez bu arada heybetli ve uzun boylu..gözleri yeşil ve bakışları keskin..korkmayan ölsün..
bahçenin altı ufak bir dere...dere boyu dizilmiş kavaklar..ormanda yolculuk adeta..dereye ellerimi yıkamaya gittiğimde dönmek istemezdim..yeşillerin içinde doğaya dalıp hayal kurmak ne güzeldi..dere; çeşmeyi andıran el yapımı bir oluktan avuçlarımıza dökülürdü..ben yosunların ve kırmızı çamurların içinde çimlere dalardım..havlu görevi gören büyük yapraklar, sabun görevi gören ıslak kumlar, dünyada maddeye bağımlı olmadan da yaşanıldığını öğretiyordu adeta..
ben köyümü çok severdim..anaokulu gibi güne bir sürü akaraba çocuğuyla uyanmak farklı bir duyguydu çünkü..öyle ki; ailem beni merkeze getirdiğinde, rüyalarımda yeşil köyü görebilmek için dualar ederdim..eğer görmüşsem uyandırıldığımda sitemler..
biz çamurdan evler yapmayı bu köyde öğrendik..tencereler, ocaklar.. telaş içinde oyuncak hayatları canlandırdık, çocuksu rollerde...ama mutluluklar doğal ve gerçekti..
akşamın karanlığında bize en çok eşlik eden iki şey de, yüksekde olduğumuz için, ay ve yıldızlardı..sanki elimizi uzatsak tutacakmışız gibi..biz gökyüzüne bakmayı çok severdik..
dedem anlatırdı bazı akşamlar;
-bakın bu samanyolu, şu kuyruklu yıldız diye..bizim köy galaksiyi andırırdı..
saklambaç oynarken karanlıkta ağaca çıkan bile vardı..ben bisiklet kullanmayı ve ağaca çıkmayı öğrenemedim bir tek..ama cesur arkadaşlarıma imrenirdim..ben hep kenarda oynamayı severdim..sobelenmekten korkardım kah, kah da beceriksizliğimden..oyunlar konusunda yeteneksizdim..hantal oluşuma verrirdim bunu..hızlı koşamazdım..(:
bizim köyde evin içinde odalara monte edilmiş makad( oturmalık) sedirler olurdu bir baştan bir başa..eğer zorla içeri alınmışsak, o zaman da dede hikayeleri, savaş anıları ve çerkezlerin göç anıları eşlik ederdi mutluluğumuza..hepimiz susup dinlerdik..
bir fırsat bulmuşsak, sedirler arasında koşar, sedir direklerine tutunur, kovalamaç oynardık..duvardaki harita bulmaca oyunu çocukluğumun en güzel oyunlarından biriydi..yine de büyüyünce coğrafya derslerim o kadar güzel olmadı..biz küçükken hep birlikte TRT radyosundan solo şarkılar ve kasetten türküler dinlerdik itina ile teybe yerleştirilen..teybimizin örtüsü bile vardı tozlanmaması için..
çok yaramazlık yapmışsak diğer odaya alınırdık.. demir süngülü ahşap kapımızı içerden kilitler, dışarda kalanı içeri almazdık..gülmece, şamata fasılasız sürerdi..bu sefer de gece lambası ışığında ebeleme oynardık odada..kimse bizi durduramazdı..ebe, sobenin farklı versiyonu..(:
tilki yavrusunu, yılanı, renkli ve farklı kuşları bu köyde gördüm ben..tavuskuşu ahenginde bir kuşu, komşu kedinin avlayışına şahit oldum ..elinden aldıysak da az bir zaman yaşadı kuşcağız..ilahi nizamın tecellilerini ve hoş zincirini burada keşfettim ilkin..
ben küçükken bilmezdim insanların, mor, yeşil, kırmızı ya da siyah başlı olduğunu..büyüdükçe farkettim bu çok renkliliği!..ben tek renk görürdüm oysa küçükken dünyayı..dünya benim için "sevmek" demekti..sevginin rengi "paylaşmaktı"..bencillik bizlmezdik bizler..çamurlarla oynarken hamurlarımızı esirgemezdik birbirimizden..ocağımız ortaktı ve hepimiz aynı tatlı aşı yerdik bir tabaktan..
insanların sıkıntılı olduğunu büyüyünce gördüm ben..büyüdükçe aslında ne kadar küçüldüğümüzü..tüm güzel şeyleri geride bıraktığımızı, hırslarla örülü bir dünyaya alıştığımızı, geliştiğimizi sandıkça daraldığımızı şimdi anladım..
ben neden mor renkli olduğumu çözemedim hala?..beyazın neden beyaz, siyahın neden siyah olduğuna değil..sadece insan oluşuna ve kalbine bakıldığı bir dünyayı bulamadım hala?
kırmızı olduğu için, sevgiyi aşkı anlattığı için dışlanan, vahşice yalnızlığa terkedilen kalpzedelerin terkedilmişliğini çözemedim hala?..
bu da mı ilahi olanın bir sırrı?..yoksa insanların insafsızlığı mı?.."kızılderilinin, kendi topraklarında özgürce dolaşmasına" izin vermeyen, bir beyazi zihniyetin ürünü mü ya da?..yoksa yoksa bu; adaleti, atalete, sevgiyi, nefrete çevirmek steyen şeytani güçlerin bir oyunu mu?
bir melek düşlüyorum şimdilerde
geceleri üstümü örten,
korkunca ansızın, yanağıma bir öpücük konduran..
bir hayat düşlüyorum şimdilerde,
zulümlere dur diyen,
renk, kalp, dil ayırmadan hep seven..
bir dünya düşlüyorum şimdilerde
insanların dostluğa kanat çırptığı,
şeytanların tatile çıktığı..
bu dünya bizim dünyamız olsun..
içinde saf çocukluklar,
sobelenmekten korkmayan yürekler olsun..
öykünün efsununda kayboldum...şahaneydi