Muhannet - 4
Kadir, adliye binalarından ve onun kasvetli koridorlarından nefret ederdi. Dokuz yaşlarındayken babasıyla gitmişti ilk defa. O yıllar, babası kasabaya bağlı komşu köyde yaşanan bir cinayetin tanığı olarak; kasabada bulunan adliyeye çağrılmıştı. "Gitmişken oğluna, okul kıyafeti ve gerekli malzeme alırım" diyerek Kadir'i de götürmüştü. Kadir, adliye binasına girer girmez boğulur gibi olmuş, irkilmiş ve küçük elleriyle babasının ellerine sımsıkı sarılmıştı. İşleri biter bitmez koşar adımlarla ayrılmıştılar.
Elleri kelepçeli girdiği koridorda "Keşke o günü yaşıyor olsaydım " diye içinden geçirdi. Selim'in iniltilerini unutmuyor. "Yapma Kadir, yanlış yapıyorsun Durrrrrrr" seslerinde boğuluyordu.
Hâkim'in sorduğu tüm sorulara cevap vermişti. Dosya incelenmek üzere ileri bir tarihe ertelenen mahkemeden sonra mahpus hayatı başlıyordu.
Adliye koridorundan nefret eden Kadir, ismini konu aralarında duyduğu hapishaneye gidiyordu. Daha on dokuz yaşındaydı. Yıllar önce başkaları için şahitlik yapan babası,şimdi oğlunun tutuklama kararı için geliyordu bu kasvetli yere.Ansızın gelişen bu olaylar karşısında,rahatsızlanan baba adliye koridorunda kalp krizi geçirmiş hastaneye kaldırılmıştı.Bu günü hiç unutamıyordu.
Hülya, her zaman ki gibi evin işlerini toparlıyor akşam için yemek hazırlığı yapıyordu. Eyvanda bulunan toprak kuyudan patatesleri çıkarıp leğene koydu. Sabahleyin tandır başında pişirdiği ekmek ve çörekleri "Epey dinlenmişlerdir" diyerek özenle kilere yerleştirdi.
Aklından Kadir'in garip halleri hiç çıkmıyordu. Her ne iş yaparsa yapsın aklı kayıyordu. Göz göre göre evinin direği elinden gidiyor muydu? Eğer ona yardımcı olup, hezeyanlarına ortak olmazsa delirebilirdi.
"Allah'ım sen yardımcımız ol" dedi sesli bir şekilde. Selamlığa aniden dalan İbrahim'in telaşlı sözleriyle hayal dünyasından uyandı.
"Ana,ana ! Bugün neler oldu bilemezsin?" dedi.
Yüzü gözü kıpkırmızı olmuş oğlunun telaşına ani refleksle cevap veren Hülya;
"Oğlum neyin var? Hortlak görmüş gibisin!" Koşmaktan nefesi kesilen İbrahim, ellerini dizlerine koyup nefeslenmeye çalışırken; konuşmasına kaldığı yerden devam etti;
"Ana bugün arkadaşlarla gezerken, kasabanın çıkışında bulunan ağaçlı yola doğru gitmiştik. Orada biraz dinlenip çeşmeden su içelim dedik"
Gözleri fal taşı gibi açılan Hülya, iyice heyecanlanmış olan biteni kavramaya çalışıyordu.
"Eeee!"
"Ömer ile Yücel Kemal sularını içmişti. Sıra bana geldiğinde suyumu içtim tam ellerimi yıkarken, bir atlı gelip karşıma dikildi. Babamın ismini, benim ismimi söyleyip onun oğlu olup olmadığımı sordu ve dörtnala gitti."
Kalp atışları sıklaşmış, elleri ve ayakları titremişti. Olduğu yere yığıldı Hülya...
"Ana, ana! Neyin var?"
Gözlerini yavaşça açan Hülya, karşısında oğlunun çaresiz ve merak dolu bakışlarını fark etti.
"Ana ne oldu sana? Neden bayıldın? Yoksa o adamı tanıyor musun?" diye telaşlı ve meraklı sorularını peş peşe sormaya başladı.
Ellerinin ve yüreğinin titremesi henüz geçmeyen Hülya, yavaş yavaş ayağa kalkmaya yeltendi.Başı dönüyor dönüyordu.İbrahim annesinin bu halini fark edince kollarından tutarak,somya'ya uzanması için yardımcı oldu.