Müthiş Yolculuk

Son günler oldukça yorucuydu. Evimi iş icabı başka bir şehre taşımak zorunda kalmış, bunun dayanılmaz hüznünüm taşıyordum.

On beş yılımı geçirdiğim şehirden kopmak çok üzücüydü benim için. Öyle de olsa bulduğum iş geleceğim adına büyük imkânlar sağlıyordu bana.

Hayal ettiğim müstakil evi bulmuştum sonunda. Etrafı yeşilliklerle kuşanmış güzel bir ormanın dibindeydi. İşimdeki tüm yorgunluğumu, evimde bulduğum huzurla atlatmam kolay olacaktı benim için.

Pazar günü son eşyalar da geldi. Arkadaşlarım, kardeşlerim el ele verip hiç bıkmadan, mırıldanmadan gereken tüm yardımları yaptılar bana. Hatta benden bile çok çalıştılar gün boyu.

Akşam olduğunda herkes müsaade isteyip, yorgun argın veda ettiler. Müthiş bir iş çıkarmış; ama bir o kadar da yorulmuştuk. Onları yormanın üzüntüsü de vardı yüreğimde. Evin her köşesi derlenmiş, mobilyadan perdeye her şey, en güzel şekilde yerine oturmuştu.

Yorulduğumuza fazlasıyla değmişti aslında.

Herkes gittikten sonra dinlenmek için odama çekildim. Önünde muhteşem bir balkon vardı.
İki sandalye ve bir masa da oraya yerleştirmiştik. Yaz akşamlarımı burada geçirecektim.

Gecenin bir hayli geç saati idi artık. Çok yorgun olsam da, yeni evimde olmanın heyecanı uyutmuyordu beni. Balkona çıkıp gökyüzünü izlemeye başladım...

Göz kamaştırıcı bir güzellik izliyordum. Muhteşem bir görüntüydü bu... Milyonlarca yıldız, zifiri geceyi aydınlatmak adına evimin üzerinde toplanmış, bana 'Hoş geldin' demek için en parlak giysilerini giyinmişlerdi sanki. Ruhumu aydınlatıyordu her biri. Hangisine baksam, bana göz kırpıp işaret verircesine parlamaya başlıyorlardı. Sırayla kendilerini tanıtıyor, sevgiyle okşuyorlardı yüzümü.

Gözlerim yanlış görüyor düşüncesiyle, birkaç kez gözkapaklarımı hızlıca kapatıp açmıştım artarda. Gördüğüm asla gerçek olamazdı bana göre. Yıldızların biri, dans eder gibi uçuyordu gökyüzünden bana doğru. Yaklaştıkça ürperiyor; mutluluk ve korku karışımı duyguların yer değiştirmesiyle sarsılıyordum. Mutlu muydum? Bilemiyordum. Korkuyor muydum? O his yoktu. Bu duygu ne idi? Kıpır kıpır atıyordu yüreğim.

Geldi ve balkonumun üzerinde aniden durdu. Yıldız benimle şakalaşmak istiyordu. Başlamıştı bile... Etrafımda dönüyor, gümüş huzmeleriyle adeta okşuyordu bedenimi. Gülücükler saçıyor, göz kırpıyor, cilveleşiyordu.

Birden bu oyuna son verip balkonumun soğuk fayanslarına konuverdi. Kalbim yerinden fırlayacak sanıyordum. Kulaklarıma yıldızdan bana doğru bir ses geliyordu. Kulak kabartınca anladım söylediğini. 'Hazırımsın?' diyordu bana.

Aman Allah'ım! Neye hazırdım ki?

Sorgularken, düşünürken; tuhaf bir ışığın huzurunda buldum kendimi birdenbire. Garip bir duygu sarmaya başladı benliğimi. Neden karanlıktı burası? Gecemi aydınlatan onca yıldız nereye kayboldular veda etmeden?

'Gözlerin kapalı!' dedi bir ses. Düşüncemi de okuyordu.

Gerçekten de kapatmışım meğerse. Açtığımda, gözlerimi kamaştıran her neyse, o da yıldızlar gibi kayboldu ortadan.

-Neredeyim ben?

Kendime sorduğum bu soruya, daha önce duyduğum ses cevap verdi yine...

-Hoş geldin güzel kadın!

Sesi yankılanarak geliyordu. Hoş bulmuş muydum? Nerde olduğumdan bile haberdar değildim ki!

-Hadi! Göster kendini artık! Kimsin sen?

Etrafıma bakınca, hayatımda gördüğüm en güzel manzarayla karşılaştım. Yerlere bembeyaz taşlar dizilmişti. Her iki adımda bir, masmavi mücevherlerle süslü, inci kabuğundan inşa edilmiş kulübeler duruyordu.

Ve müthiş dalga sesleri... Muhteşem bir okyanustu ayaklarım dibinde biten. Neşeli balinalar eğleniyordu özgürce serin sularda. Davet ediyorlardı beni. Mümkün olduğunca yaklaşıp, 'Hadi gel yanımıza.' diyorlardı.

Bu bir büyü mü Allah'ım?' diyordum içimden. Korku falan bitmişti bende.

Ayaklarımı serin sulara batırınca, inanılmaz bir değişime şahit oldum. Mucizeydi bu! Gümüşe büründü tüm tenim. Güneşi imrendirecek parlaklıkta bir denizkızı oluvermiştim.
Hayatımda ilk kez, kendimi bu denli iyi, bir o kadar da huzurlu hissediyordum. Bu özgürlüğün tadını yaşamalıydım doyasıya.

Balinalar sabırsızlıkla bekliyorlardı yanlarına gitmemi. İnanılmaz bir hızla yanlarına doğru yüzmeye başladım. Derin sulara dalıp dalıp, defalarca yıldırım hızıyla çıkıyordum su üstüne. Özgürlüğün tam karşılığıydı yaşadığım. Muhteşemdi, inanılmazdı!

Balinalarla yarış yapıyorduk okyanusun dibine doğru bata çıka... İnanılmaz güzellikte, daha önce hiç tanımadığım çiçekler, balıklar vardı.

Güldük, eğlendik uzun uzun. Zamanın nasıl geçtiğini hiç fark etmemiştim. O kadar mutlu, o kadar huzurluydum ki bu harika ötesi yerlerde.

Daha önce işittiğim o ses yeniden çağırmaya başladı.

-Gel! Zamanın doldu!

Balinalara veda edip ayrıldım, bana can katan mavi sulardan. Gümüşler üzerimdeydi hala. Küçük zümrüt ve yakutlar eklenmişti incilerin yanına hatta. Bu gözler öyle bir elbise görmemişti hiç...

Kendimi çok özel hissettiren ve beni bu denli mutlu eden kimdi? Kime borçluydum kalbimin huzurla dolmasını? Hangi güç beni bu kadar önemsiyordu ki?

Kalbime dolan huzur bir yana; yorgunluğumdan bile eser kalmamıştı. Normalde benliğimin bir parçası olan hüzün de kaybolmuştu.

Bunlar aklımdan geçerken, o ışık beni kollarına alıp pırıldayan bir sis bulutuna sarıverdi. O sarılmadaki şefkatin, sevginin, huzurun tarifi imkânsızdı. Hayatımın hiç bir anında öylesine duygular yaşamamış, kendimi iyi hissetmemiştim.

Bunları düşünürken, o kolların beni bıraktığını fark ettim. Şaşkınca baktım etrafıma sonra...

Balkonumdaydım... Rüya mıydı yaşadıklarım yoksa?

Kalkıp yatak odama giderken ayağıma takılan bir şeyi kaldırmak için eğildim. Bir de ne göreyim? Yıldızlar kadar parlayan bir inci...

Orda, ayaklarımın dibinde duruyordu.

23 Nisan 2017 5-6 dakika 14 öyküsü var.
Yorumlar