Ne Bir Galip Ne Bir Mağlup Ne de Esir
İnternetteki sosyal iletişim sitelerinden birinde tanışmıştım Aydın'la. Benden 4 yaş büyüktü. Ailesiyle yaşadığını fakat ailesinin yılın çoğunu memlekette geçirdiği için kendisinin yalnız kaldığını söylemişti. Frekanslarımız tutmuş ve inanılmaz harika bir uyum yakalamıştık. İlk görüşte aşk diye bir şeye inanmazken başıma gelmişti. Gülüşü, konuşması, yürüyüşü, elimi tutmasından çok etkilenmiştim. Onun yanındayken mutluluktan ayaklarım yere değmiyordu sanki. Onu görmediğim bir gün olsun geçmiyordu. Gün içinde işyerime geliyor beş dakika bile olsa beni görmek istiyordu. İş çıkışlarında sürekli buluşuyor bir yerlere gidip yemek yiyip, bir şeyler içiyorduk. Araba kullanmayı öğretiyordu bana. Hafta sonları denize yüzmeye gider, birlikte yarışırdık. Her şeyi onunla yapmaktan keyif alır oldum. Bu kadar kısa sürede âşık olacağımı söyleseler inanmazdım. Birbirimizden inanılmaz elektrik alıyorduk. Beni ilk öptüğünde nefesim kesilmişti. O kadar istekliydik ki ikimizde bu isteğimize karşı koyamayıp kendimizi yatakta bulduk. Çılgınlar gibi sevişmiş, dur durak bilmemiştik. Onunlayken zaman inanılmaz hızlı ve güzel geçiyordu. Gözlerine baktığımda; yer ve zaman kavramı kayboluyordu. Dünya üzerinde sadece ikimiz vardık. Bir gün bana bir şey itiraf etmek istediğini söyledi. Yüzüme bakamıyordu. Gülen gözleri solmuş, elimdeki ellerini çekmiş, başını öne eğdi. Heyecandan kalbim duracak sandım. Yüzüne baktıkça susmaya devam etti. Kötü bir şey söyleyeceğini anlayıp gözlerimi kapattım ve ben de başımı eğip yere bakmaya başladım.
'Ben evliyim' dedi. Bir an nefes alamadığımı hissettim. Gözyaşlarıma söz geçirememekten korktum. Gözlerimi kırptığım an süzülüp akmaya başlamışlardı. Aydın söyleyip rahatlamıştı, bana baktığını hissediyordum. Başımı kaldırıp gözlerine bakamadım. Zira söylenecek söz yoktu. Öylece ne kadar durdum bilmiyorum belki 2 dakika belki de 2 saat. Zaman kavramı benim için anlamını yitirmişti. Başımı kaldırıp yüzüne baktım. Gözleri acı içindeydi bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Ama onu anlayıp okuyacak zihnim beni o an terk etmişti. Hiçbir şey söylemeden yavaşça yürüyerek arkama bile bakmadan uzaklaştım oradan. Aydın hiç müdahale etmedi; Ne bir tek söz söyledi ne de gitme kal der gibi elimden tuttu. Aradan bir haftaya yakın zaman geçti. Aklım kalbime söz geçiremiyordu. Düşünmemeye çalışsam da Aydın'ın gülen gözleri gözümün önünden gitmiyordu. Bir gün iş çıkışıma geldi. Önünden geçip giderken hiçbir şey söylemedi sadece bakmakla yetindi. Ertesi gün iş çıkış saatim geldiğinde, bir tarafım onu görmek için yanıp tutuşurken diğer yanım 'Aydın bunu bize yapma lütfen gelme' diye dua ediyordu. Ne paylaşmaya tahammülüm vardı ne de ikinci kadın olmaya. Hemcinsime bunu yapıp üzmeye hakkım yoktu. Aydın iki hafta boyunca iş çıkışıma gelmeye devam etti. Bir gün yanıma gelerek konuşmak istediğini söyledi. 'Konuşacak bir şey yok, sen evlisin' dedim. Israrla 'konuşmamız lazım, bilmediğin şeyler var' dedi. Oturup konuştuk. Eşiyle, çocukları için aynı evi paylaşan iki yabancı olduklarını söyledi. Ben olmasam da zaten evliliklerinin bittiğini fakat akraba evliliği ve arada çocuk olduğu için boşanmaya cesaret edemediğini söyledi. İnanmak istedim ve inandım. Aklıma söz hakkı bile vermeden kalbimi dinlemeyi tercih ettim. Kontrol edemediğim bir güç beni ona doğru tutku ve arzuyla çekiyordu. Tekrar beraber olmaya başladık. Bir gün iş seyahatinde olduğu bir saatte Messenger ? ı açıldı ve bana yazmaya başladı.
'Kocamı nereden tanıyorsun, sen evli erkekleri baştan çıkartan bir fahişesin. Senin gibileri erkekler kullanıp atarlar, sen de aşağılık bir kadınsın' gibi buna benzer bir sürü hakaretler duymaya başladım. Yüzüme bir tokat yemiş gibiydim. Aldatılan bir kadının, acısının öfkeyle harmanlanmasından oluşmuş insanın içini acıtan bir tokat. Şaşkınlığımı üzerimden atamadan önce Aydın'ın eşi olduğunu söyleyen kişiye sakin olmasını söyledim. Önceleri Aydın'ın evli olduğundan haberim olmadığını sonradan öğrendiğimi, İlk öğrendiğimde görmekten vazgeçtiğimi anlattım. Aydın'ın evliliklerinin sadece kâğıt üzerinde devam ettiğini söylediğini söyledim.
Kadın 'Ben eşimi seviyorum çocuklarımız var ve eşim de beni seviyor' dedi. Evlilik benim için kutsaldı ve böyle bir şey daha önce benim de başıma geldiği için ne kadar zor olduğunu biliyordum. Eşimde beni aldattığında dünya cehenneme dönmüştü. Şimdi o kötü kadın ben olmak istemiyordum. O gün Aydın'ın karısına bir daha Aydın'ı görmeyeceğime söz verdim. Hayatımda uygulaması en zor kararlardan birini aldığımın farkındaydım. Yer çekimine karşı direnerek hava boşluğunda süzülmek gibi güçtü. Aydın aradı günlerce, iş yerime geldi. Hep farklı saatlerde çıktım, karşılaştığımızda konuşmayı reddedip kaçtım. Hayatımda aldığım en doğru ve zor kararı acı çekmek pahasına olsa da azimle uyguladım. Aradan bir yıl geçtikten sonra Aydın beni unutamamış olacak ki iş yerinin kapısına bıkıp usanmadan çiçekler bırakıp ısrarla benimle konuşmak istediğini söyledi. İçim kan ağlayarak çiçekleri yolup attım. Attığımı görsün ki onu sevmediğimi düşünsün istedim. Ve sonunda gelmekten vazgeçti. Ben onun aşkını içimde onsuz olarak yaşatacağım, gülüşü hafızamdan kaybolana dek.
Ne o kadın galipti bana karşı, ne Aydın mağluptu eşine karşı ne de ben esiriydim hislerimin. Bu sevmek suçuydu kalplerimize yerleştirilen.