Nem
Terden sırılsıklam atletini çıkarttı ve koşarak duşa yöneldi. Böylesine bir sıcak ömründe yaşamamıştı. Zaten alerjik hastaydı bir de yüksek derecelerde nem zor nefes aldırıyordu İlhan'a. Sanayi sitesinin yağı, kiri ellerine sinmiş tozu, toprağı saçlarına karışmıştı..
Derin bir oh çekti suyu açar açmaz. 40 dereceye varan sıcaklıktan tek ucuz kaçış yolu banyosundaki bozuk ahizeli duşuydu.
Havlusuna sarınma ihtiyacı bile duymadan hemen yatağına gitti, uzandı.
Gözüne komidin üstündeki eski eşi ile olan ve hala kaldırma teşebbüsünde bulunmadığı fotoğraf takıldı.
Özlemişti Özlemini. Boşanalı tam bir sene olmuştu bugün, hesapladı 365 gün 365 gece yalnız yatmıştı çift kişilik yatağında. Yastıklara saklamıştı göz yaşlarını.
Kalktı vantilatörü çalıştırdı, hafif esinti iyi gelmişti yarı ıslak vücuduna.
Açık pencereden çocuk sesleri geliyordu. Kimi saklambaç oynuyor kimi bisiklete biniyordu. Limonata içen kol komşu evlerinin önünde karılı kocalı sohbete dalmıştı. Aslında güzel bir ikindi sonrasıydı. Bir de başında hasret yangınları olmasaydı...
Cuma gününün verdiği rehavet ve aşırı nemli hava tüm mahalleyi kapı önlerinde buluşturmuştu. Oysa tek başına kimseyle sohbet edecek keyfi yoktu İlhanın.
Kızını da özlemişti en güzel yaşını ne yazık ki babasından uzakta geçiren kızı Ayşe'yi. Ekonomik sıkıntısı büyük bir aşkla evlendiği Özlem ile arasını bozmuştu geçen yıllarda. Torna ustasıydı ama açtığı atölye ekonomik krizde insanların borç bırakmasıyla iflasına neden olmuştu İlhanın. Şimdi başka tamirhanelerde ustalığa devam ediyordu.
Yetmiyordu eve, Özlemin kanaatkarsızlığı da cabası olunca aşkın tadı da kaçmıştı adı da karalanmıştı.
***
Karnı zil çalmaya başlayan İlhan yataktan yönünü mutfağa çevirdi. Buzdolabında biraz peynir, biraz domates ve yumurta. En iyisi bu akşamı afif geçiştirmek dedi.
Melemen yaparım sonra dedi. Çayını demledi.
Bir bardak çay koydu. Birkaç satır karalamaya başladı yine..
Şiiri severdi ezelden beri. Cahit Sıtkı Tarancı okurdu en çok. Onun şiiri duygulandırırdı onu. 35 yaşındaydı. Hem kendi de Cahit Sıtkı gibi yolun yarısında olduğunu hissediyordu.
Çayım demsiz, hava nemli. Sinem sensiz, başım dertli...
Boş sayfaya bunları karaladı. Her kelime kanıtıydı sıkıntısının.
Karnı açtı ancak iştahı kapıya gelen Recep'in derdiyle kaçtı!
Recep kardeşiydi ve kumar borcundan aranıyordu. Vurulabilirdi başı Urfa'lı bir aşiret ile kötü derde girmişti.
- Abi! Acil 6000 lira lazım
Elinde eski bir Doğan'dan başka bir mal varlığı olmayan İlhan şaşkındı.
- Hele bir sakinleş Recep. Dedi
- Nedir sorun? Neden acil? Kime bu borcun?
- Sorma Abi. Dedi Recep titrek ve ürkek.
- Viranşehirli Akyılanlar.
- Viranşehirli Akyılanlar mı? Ne işin oldu onlarla oğlum, canına mı susadın?
- Anandan emdiğin sütü burnundan getirirler onlar vallaha.
- Abi dedi. Bağışla. Bir aptallığa kurban oldu kardeşin.
Duyduğu haberle morali bozuldu İlhanın bu nemli, sıcak Ağustos akşamının tuzu biberi oldu bu son gelişme.
-Tamam. Dedi Arabayı veririz üstünü de öderiz bir şekilde Recep. Ben sana kefilim.
- Sağol abim. Söz sana bir şekilde ödeyeceğim.
Kabuslu bir gece geçirdi İlhan. Sıkıntısı nem gibi yapıştı vücuduna, zihnine.
Ne yaptın sen Recep. Ne gerek vardı şimdi bunlarla uğraşmaya. Akyılan Aşireti bunlar senin gibi adamı lokma diye yutarlar.
İşsiz, gününü kahvede geçiren, altılı ganyan, iddaa ne varsa şansını deneyip voleyi vurma derdinde olan bir adamdı kardeşi Recep. Evliydi, karısı Tijen maniküre gidiyordu Alsancak'taki zengin hanımlarına. Evi döndürüyordu bir başına, cabbar kadındı, kanaatkar ev hanımıydı eski karısı Özlem ile karşılaştırınca.
Ne işi vardı Recep gibi bir çulsuz, boş gezenin boş kalfasıyla.
***
Çamdibi yanıyordu. Merkez sokaklarınının birinde sanki bir göçmen düğünü tüm sandalyeler dışarıda Cümbüş sesleri, davul-zurna eşliğinde oyunlar.
Kalabalık, renkli bir görüntü vardı semtte. Cumartesi ve yaz tatili daha da curcunaya dönüştürmüştü kalabalığı.
Aradan bir ses kahve dönüşünde İlhan'ı sokak ortasında durdurdu.
- Baba! Babacım!
- Bu kızı Ayşe'nin sesiydi! Tatilini geçirdiği dedesinin Salihli'deki çitliğinden dönmüşlerdi.
- Kızım! Ayşem diye sevinçle sarıldı kızına.
Üç aydır görmüyordu İlhan kızını. Hasret kalmıştı, öptü, kokladı.
- Hayırdır ne zaman döndünüz?
- Dün gece babacım
- Ne yapıyorsun peki burada?
- Teyzemin düğünü var baba dedi!
- Teyzenin düğünü mü? Şaşkın, su gibi terliyordu.
- Hasan Akyılan ile evlendi teyzem bugün!
- Hasan Akyılan! Özge ile evlendi!
Baldızı aşiret mafyasının en küçük ferdi ile evlenmişti. Adı ile kardeşini tehdit eden aile eski eşinin akrabası olmuştu bile. Hiçbir bilgi sahibi olmadan nasıl da buz kestirmişti bu haber İlhanı!
Evine 500 metre uzaklıkta düğün ve koruması gereken kardeşi, onurları... Olacak şey değildi.
Kızını öptü, kokladı tekrar ve onu yakında gezdireceğini söyleyerek düğün bölgesinden ayrıldı. Aklında tonlarca düşünce, çıkmaz, çözüm arayışı ve özlediği karısının yeni ailesi!
Eve gitti bir 35lik açtı ve beylik silahını çıkarttı masaya koydu.
Recep her gece uğrardı ve yine geç bir saatte abisine uğradı.
Masada derbeder bir halde oturuyordu İlhan! Ağzından cımbızla kelime çıkıyordu.
- Abi o silah da neyin nesi? Sordu Recep
- İmzalayacağım adımı ...
- Saçmalama abi! Dedi.
Özlem, Akyılanların baldızı oldu bugün! Kardeşi Özge, Hasan Akyılan ile evlendi.
Bu bizim şanımıza, namusumuza leke sürer. Kardeşimi tehdit eden aileye gelin verdi eski karım, anası ve babası!
- Şerefsiz, para gözcü, iki yüzlü insanlar..
- Yedi cedleri kara para ile beslenmiş bir aileye kız vermek hangi baba yiğide yakışır!
- Bunun bedeli ağır olacak!
- Özlem buna nasıl razı oldu! O canımdan, kanımdan kızımın anası! Kızının amcasına ölüm tehditleri yağdıran bir aileye bile bile, göre göre nasıl kardeşini teslim eder. Üç kuruşluk zengin hayatı için!
- Biz inancımızla, ahlağımızla yaşarken, eloğlu onu bunu soyup soğana çevirsin bir de namuslu ailelere bulaşsın!
- Para ayıbı örter mi Recep!
- Örtüyor işte be abi...Recep cevap verdi.
Kızıyordu sürekli, atleti sırılsıklam olmuştu, Recepten nefret ediyordu sanki!
Bakışlarıyla öfke tohumları saçıyordu Recep'e. Bir de küstahça karşısında oturması onu çileden çıkarıyordu.
- Biz burada canımızı dişimize takmış çalışalım, senin haytalığının borcunu ödeyebilme korkusuyla yaşayalım bir de eski baldızımıza evlilik hediyesi arabamızı verelim senin bokuna!
- Buna yürek dayanmaz, mert adam katlanmaz Recep!
- Neyine ulan senin elin mafyasıyla kumar masalarında oturmak!
Kalktı ve bir el ateş etti Recep'in bacağına..
Kanlar içinde kaldı Recep.
- Abi, Allah Aşkına ben kardeşinim ne yapıyorsun? Acılar içinde kıvranarak yakarıyordu abisine.
- Yapma İlhan abi, yalvarırım acı kardeşine!
- Sus, Allahın belası dedi. Beni düşürdüğün hallere bak. Bulaştığın, muhattap olduğumuz insanlara bak!
- Yeter ulan senden çektiğim dedi. Bir el de diğer bacağına ateş etti.
Recep kan kaybediyordu. Onu orada öylece bıraktı. Dışarı çıktı gözü dönmüş aç bir aslan gibi avını arıyordu. Alkolün de etkisiyle kendinde her şeyi yapabilecek gücü buluyordu. Terlikleri ile koşturuyordu delice.
Ödeme zamanı dedi! Hepsi bana ödeyecek... Sevgimin, merhametimin, iyi niyetimin bedeli ödenecek!
Düğüne gitti. Dağılmak üzereydi kalabalık. Koşarak sandalyelerin arasına daldı ve havaya iki el ateş etti!
Feryat figan tüm kadınlar, erkekler yere yattı. Akyılan ailesi üyeleri silahlarına sarıldılar.
- Özleeem diye bağrıyordu!
- Nasıl yaptın Özleeem? Çık ortaya.
Birden bir sessizlik sardı İlhanın kulaklarını, ortalık toz duman.
Tüm eğlence kargaşaya, kargaşa aile trajedisine dönüşmüştü.
İlhan arkadan vurulmuştu.
Akyılanlardan biri sıkmıştı tam sırtına. Yere yığıldı. Kan revan içinde her şeyini kaybettiği andaydı.
Karısı-kızı yoktu, kardeşini vurdu ve şimdi canı mahalle ortasında son nefesini veriyordu.
Korku içindeki kalabalık kaçarak olay yerini terk etti. Polis arabasının sesleri duyuluyordu.
Düğün ışıkları İlhanın gözlerinde parlıyordu. Hatıralar akın ediyordu saniyeler geçtikçe.
- Özleeem! Özleeeem! Son nefesiyle.
- Nem gibi yapıştın gönlüme, neden?
Son sözleri buydu İlhanın. Sıcak ve nemli bir Ağustos akşamı gururuna yediremediği kayıplar yüzünden hayatını kaybetmişti, sırtından yediği kara ellerden çıkma kör bir kurşunla.