Öğrenilmiş Benjamin Button'lık
Saniye Hanım yetmiş yılda bir hayli kireçlenmiş ayakları üzerinde zorla doğruldu. Sağ eliyle belini arkadan tutarak ağır adımlarla buzdolabına doğru ilerledi. Dolabın kapağını açtı ve o anda yüzünün rengi değişti. O gün yenen kekten ona ayrılmamıştı. İşte bunu asla kabul edemezdi. Sinirli bir şekilde
'Benim kekim nerede, onu da yediniz değil mi?'
'Yemedik anne... Mutfakta. Dur Ayşe getirsin.'
Saniye Hanım'ın sorusunu Merve cevaplamıştı, yani evin annesi. Daha doğrusu kendi deyişiyle evin kölesi. Kekten kalan son parçayı bir tabağa koydu ve on yaşındaki kızı Ayşe'ye verdi.
'Al kızım ver şunu da ağzı kapansın.'
Merve tam anlamıyla bıkmıştı kaynanasından. Kayınpederinden kalan emekli maaşı oturdukları apartman dairesinin taksitlerini ödemeye yarıyordu. Bu yüzden bir anlamda muhtaçtı Saniye Hanıma. Yoksa dayanamazdı herhalde.
O sırada kapı çalındı.
'Salim, kapıya baksana oğlum. Baban gelmiştir.'
'Ayşe niye açmıyor ki?'
'O babaannene kek götürüyor.'
Salim kapıyı açtı. Babası karşıdaki komşuya son bir tembih daha yapmakla meşguldü.
'Lütfen bir daha olmasın ama.'
'Tamam Talip Bey, bir daha olmaz. Tekrar kusura bakmayın.'
Sesleri duyan Merve kapıya kadar geldi.
'Hayrola Talip, ne oldu?'
Talip içeri girmişti o sıra. Televizyon karşısında uygun bir koltuğa oturdu ve anlatmaya başladı
'Eve geliyoruz. Tam arabamızı park edeceğiz, bir de ne görelim; park yerimizde beyefendilerin arabası. Neymiş efendim, misafirleri varmış da, arabayı bu gün o kullanmış da, bilmeden park etmiş.'
'Sen de bir günlüğüne onların yerine park etseydin baba.' dedi Salim şaşkınlıkla.
'Neden kendi yerim varken onların yerine parkedeyim ki?'
'Peki ne yaptın baba.'
'Çağırdım, onlar arabalarını kendi parklarına, ben de kendi park yerime çektim.'
Merve eşini destekledi
'Aferin, çok doğru yapmışsın.'
Salim babasından ertesi gün için harçlık isteyince Merve araya girdi:
'Bu gün verdiğim parayı ne yaptın oğlum.'
'Ya kızacaksın ama, bir arkadaşın yanında parası yoktu, birazını ona verdim.'
Talip de bu olaya karşıydı
'Oğlum, hayır kurumu musun sen; paranı arkadaşına niye veriyorsun?'
'Ya baba borç verdim.'
'Ha, daha önceleri de verdin, baba bugün arkadaşım borcunu verdi dediğini duymadık. Neyse olan olmuş, al bakim şu parayı. Bu arada nerede bizim ufaklık.'
Ufaklık, yani evin üç yaşındaki en küçük bireyi Semih o sırada başka bir odada alt kat komşunun çocuğu Can ile kuru pasta yiyordu.
'Bu yıldızlılardan ye, acayip güzeller.'
Can da yedikten sonra arkadaşına hak verdi. Biraz sonra Semih dolabı açıp biraz karıştırınca uzaktan kumandalı arabasını bulmayı başardı. İki arkadaş sevinç içinde oynamaya başladılar. O sırada içeri giren Ayşe koşarak annesini bilgilendirmeye gitti.
'Anne, Semih uzaktan kumandalı arabayı almış.'
'Kızım ben sana başka çocuklar gelince sakla demedim mi? Ya bozarsa şimdi?'
'Sakladım ki anne, benim suçum yok. Semih kendisi bulmuş.'
Merve güldü.
'Kızım o daha küçük, nereden bilsin?'