Ölüm Kapıyı Çaldığında
Pamuk ipliğine bağlı yaşamlar sürüyoruz..
Bir gün tepemize 9 kg ağırlığında bir cam tuğlanın düşmeyeceğini kim taahhüt edebiliyor?
Ya da iyi geceler öpücüğünden sonra uyanabileceğinin garantisini taşıyan var mı aranızda?
...
Kapıyı çarpıp gitmek kolay...Peki ya "akşama telafi ederiz nasılsa" derken, akşamı görebileceğinin anlaşmasını yapan yukarısıyla?
...
Tüyler ürpertici belki..
Ama öyle?
Ölümün ne zaman geleceğine dair duyumu olan hiç kimse yok..Yok..
Hepimiz için cevabı aynı, ortak bir tek gerçek var..O da bu işte..
...
Ölüm dediğin insanoğlu için ansız..zamansız..
.....
Beni tanıyanlar biliyorlar..Geçtiğimiz ay can arkadaşlarımdan birinin annesi 4.kat balkonunda çamaşır ipini keserken dengesini kaybedip bir anda balkondan düşüyor..Sonra elektrik tellerine takılıyor..Teller kopup boğazına dolanıyor..Ve elinde bıçakla birlikte yere düşüyor..Azrail'in onu götürmek üzere tüm çabalarına rağmen bir ay yaşam mücadelesi verdi canım teyzem..
Hastaneden taburcu ettiklerinde sadece burnundan mama ile beslenecek şekilde uyku halindeydi..Ama olsun! Yeterdi?
Başına gelmeyen bilmez. Bir nefestir o evimizin içinde..Nefesi eksik olmamalıdır yaşantımızdan..Varsın uykuda olsun..Ama ol-sun!
....
Maalesef 33. gününde kaybettik teyzemizi..Dün yani..Yorgun bedeni dayanamadı daha fazla..
Yaklaşık 9 senedir tanıdığım arkadaşımın,canım kardeşimin nasıl çöktüğünü anlatamayacak kadar kötüyüm şu an..
Haberi alır almaz ne kadar eşimiz dostumuz varsa haber vermek,can kardeşime destek için gelmelerini sağlamak istedi içim..
Tamam..İsterse milyonlarca kişi olsundu yanında yine eksikliğini dolduramayacaktı annesinin..Biliyorum..Ama böyle zamanlarda insanın omzunda ne kadar fazla el olursa o kadar çabuk toparlanırdı insan..Bunu da biliyorum..
Gitme vakti gelmişti..
Gün batmaya hazırlanıyordu İzmir'de..Sabahtan başlayan fırtınayla karışık yağmur bile çekilmişti köşesine..Cami avlusunda taziye dileklerini ileten insanlar vardı..Doğa suskun..gözleri yaşlı..
Arkadaşım, anneciğinin başucundan bir an olun ayrılmadı..Yanına gidip ona sarıldığımda duvarda asılı beyaz tahtaya ilişti gözüm..Meftanın adı .doğum yeri..doğum yılı..Ardımızda kalan 3 satır yazı sadece..Hani kartvizitler? Yok işte!? Halbuki o kartvizitler uğruna çiğnenmiyor muyuz çoğu zaman? Ya da çiğnemiyor mu insanlar birbirini..
Küçük kareler halinde onu gördüğüm anlar geçti gözümün önünden...Kirpiklerimde biriken yaşları görmesin diye arkadaşım, cami dışına attım kendimi..O sırada ezan okunmaya başladı..Son ezanıydı bu teyzemizin bizlerin arasında tınısına tanık olduğu...Hafifçe tülbenti uçuştu rüzgarda..Ve hafifçe yüreğimize dokundu sanki tanrının melekleri..El salladı gibi geldi bize..
Sonra can arkadaşımın eşi geldi yanıma..Canım kadar sevdiğim bir diğer kardeşim..Dedi ki: 'Güçlü olabilirdim ama O'nu (eşinden bahsediyor) böyle görmeye dayanamıyorum Ceyda? Ve tutamadı gözyaşlarını yaslandı yüreğime..
Ben onlara destek olmalıyım telaşesinde bastırmaya çalışırken duygularımı,
Bu kez kendi hayatım geçiyordu gözlerimin önünden..
Cenaze namazı kılındı..
Araçlara bindik sessizce..Kabristana geldik..
Bulut buluttu gökyüzü..Belki de o yüzden buğuluydu her yan..Biraz geride durmayı seçtim diğerlerinden..Gözlerim bir gün hepimizin gireceği toprağa kilitlendi..Beyaz cüppeli bir imam..Bizi son yolculuğumuzda uğurlayacak kadar seven tanışlarımız..
Diğer yanda yeni istirahatgahımız..komşularımız..ve toprağın ötesinde bizi bekleyen yaşam...
Başka her şey yalandı..
Hani belki birgün biz de şu çamaşır ipini hallettikten sonra kahve içmeye gideceğizdir arkadaşımıza? Belki torunumuza en sevdiğimiz oyuncağı vermek için sabırsızlanıyor olacağızdır? Belki birkaç dk öncesinde kalbini kırmış olabileceğimizi düşündüğümüz birine 'kusura bakma? diyeceğimiz gelecektir?Ya da uzun zamandır iş güçten aramaya fırsat bulamayan kızımıza oğlumuza telefon açacağızdır?
Bakkal'a borcumuzu verecektik ya da? Köpeğe yemeğini?
Eşimize en sevdiği yemeği yapacaktık...
Mamasında gezmesinde değilim ama..Düşünün..Herhangi birine sitem dolu bir telefon etmişte olabilirdik ipi kesmeden önce? Annemizi kırmış, arkadaşımıza yalan söylemiş,vicdanımız huzursuz kendimizle kavga ediyor olabilirdik?
Ve bunları düzeltmeyi ertelemiş olabilirdik zihnimizde..
Oysa ...
Oysa hangimiz erteleyebiliyor kapının ardındaki azrail'in içeri girmesini?
Hiçbirimiz..
O yüzden istiyorum ki bu hayatı kurallarına göre oynayalım..
Bugün hala vaktimiz varken ertelemeyelim...Kalbini kırdıklarımız varsa şayet; zeytin dalı uzatalım..
Eksilmeyeceğiz inanın..
Ertelemeyelim eşimize, dostumuza 'seni seviyorum? demelerimizi..
Topunu kestiğimiz bir çocuğu, sadece parkta oynayabileceğini söyleyerek mesela? yeni bir top hediye edip sevindirirelim?
Hadi..Ne olur...
3 sene 5 sene 10 sene ? ya da bugün, yarın biraz sonra?
Evet..
Maalesef bir gün bu evcilik oyunu mutlaka bitecek...
Bunu sıksık hatırlayın...Özellikle vicdanınız içeride gönül kapınızı tıklattıkça..
Tabi ki insanız..Elbet hatalar yapacağız..Ama aslolan ders alıp telafi etmektir kırgınlıkları unutmayın..
Yoksa yaşanılanlar değil aldığımız derslerdir bizi büyüten bu yalancı çerçevede..
Ve unutmayın ne olur !
Bir gün selanız okunduğu vakit , belki de sizi son yolculuğunuza uğurlayan şu an içinizde ertelediğiniz O'ndan başkası olmayacak..
Hala vaktiniz varken..
Ne olur...
Düşünün dediklerimi...
.....
Hepinize, son yolculuğunda, geride bıraktıklarına huzurla el sallayabileceği kadar 'dolu? ve güzel bir ömür diliyorum..
Sevgiyle kalın..
konu kanıksanmış da olsa öyle bir kaleme alınmış,kalem öyle bir yüreğini koymuş ki... etkilenmemek mümkün değil...
Tamam..İsterse milyonlarca kişi olsundu yanında yine eksikliğini dolduramayacaktı annesinin..Biliyorum..Ama böyle zamanlarda insanın omzunda ne kadar fazla el olursa o kadar çabuk toparlanırdı insan..Bunu da biliyorum..
bir yakınımızı kaybetmiştik...cenaze yeri üç gün boyunca tıka basa doluydu.. üçüncü günü tek tük insanlar kalmıştı..bir aile daha toparlanmaya başlayınca ölen adamın eşi öyle bir içten ağlamaya başlamıştı ki;
"herkes gidiyor..herkes gidiyor..." evet,herkes gidince başlıyor yoksunluk..
tebrikler teşekkürler Ceyda Hanım..
Çocuklar evcilik oynarken anneleri çağırır da her şeyi öylece, olduğu gibi bırakıp evlerine koşarlar... Ya da uyuyuncaya kadar elinde sımsıkı tuttuğu oyuncağını bırakmak istemez ya çocuk... Fakat uyku geldiğince parmakları gevşeyiverir, kayıverir usulca yere... İşte hayat öylesi bir emanet... Düşünün bir kere...
Düşünün bin kere...
Kutluyorum.