Ormancı Bekir - 3
Alo Alo Alo sesiniz gelmiyor! Şenkaya Polis Karakolu Komiser Şefik Buyurun! Cızırtı var,hah şimdi daha iyi"
İstihbaratı bir bilgi için aranan Polis Karakol'unda soğuk bir hava esti. Komiser Şefik konuştukça gözleri fal taşı gibi açılıyor. Elinde kâğıt kalem önemli notlar alıyordu. Yaklaşık on dakikalık bir konuşma yapıldı. Hayatının en gergin telefon görüşmesiydi belki de.
Komiser Şefik "Tamam, Efendim" dediğinde dizlerinin bağı çözülmüş, rengi sapsarı olmuş vaziyette koltuğuna yaslandı ve derin bir "Ohhh!" çekti. Masasının arkasında bulunan lambalı radyodan yükselen "Yurttan Sesler Korosu'nun" söylediği şarkıların tadı kaçmıştı. Biraz önce hülyalara dalıyor, memleketi hayal ediyordu. Başını ellerinin arasına alıp biraz öylece kaldı. Sonra, ani bir refleksle, masanın altında bulunan zile uzun uzun bastı. Kapı tıklandı. Gelen Polisin aceleci kapı tıklamasına, tedirgin bir şekilde "Gir" dedi. Gelen memur'un yüzüne anlamsızca baktı ve,
"Yavrum bana bir tavşankanı çay getirsinler, sonra ekibi toplayın önemli bir toplantı yapacağım" dedi.
Ne olduğunu anlamaya çalışan Polis memuru, garip bir durum olduğunu sezinledi. Fakat bu durumda komisere bir şey soramazdı.
*
Berbat Ali, elinde ki sigaranın son dumanını uzunca içine çekti. İki parmağı arasına sıkıştırdığı izmariti sert bir şekilde yere attı. Sağ ayağıyla uzunca üzerine bastı. Sinirleri biraz yatışmıştı. Üzerinde ki silah takımını ve dede yadigârı Yatağan kamasını iki eliyle sağa sola doğru esneterek kendine göre düzeltti.
"Bakın arkadaşlar, bugün ki iş, memlekette şimdiye kadar yapılmış en büyük kaçakçılık işidir. Katırların sırtında, tarihi eserden tutun, silah, eroin ve zafzaf * dâhil her şey bulunmaktadır. Gözlerimizi dört açacağız. Yine söylüyorum karısının kıçını özleyen varsa hemen söylesin. Yoksa bu tarihi ana şahit olmaya hazır mısınız?" dedi.
Bu konuşma, çete elemanlarını iyice kamçılamıştı. Hep bir ağızdan sert bir şekilde "Evet!" dediler.
"Öyleyse hadi kalkın yola düşüyoruz. İki saat sonra Kısık Gedik geçidinin alt yamacında gelen katarı karşılayacağız. Orada köyden ayarladığımız, uydurma saman yüklü katırlarla beraber uzun ve tehlikeli yolculuğa çıkacağız. Bu son söylediklerim, dikkate şayan ifadedir, bilesiniz." dedi.
*
Bekir'in artık dayanacak gücü kalmamıştı. İki ayağıyla bağ attığı çam dalı neredeyse kırılmak üzereydi. Güçlü kollarıyla ağacın gövdesine sıkı sıkı sarılmamış olsa anında düşecekti. Neyse ki gittiler. İyice emin olduktan sonra aşağı bir sincap hızlılığında indi. Gittikleri yönü ve yolu iyi bildiği için aceleye gerek yoktu. Önce, kulübeye gidip eşyalarını ve ayar'ı almalıydı. Koşar adımlarla gidiyor, sesli sesli düşünüyordu;
"Demek ki, bu organize bir kaçakçılık. Bu işin yurt dışı ayağı da var muhtemelen. Kestirme yoldan çarçabuk gitmeli, kalabalık bir ekiple bu olayı durdurmalıyız. Komiser Şefik'e de haber vermeli..."
Tam kulübenin bulunduğu yere gelmişti ki, burnuna kesif bir yanık kokusu geldi. Adımlarını hızlandırdı. Gördüğü manzara karşısında;"Aman Allah'ım olamaz! " dedi. Kulübe yanıyor, içinden acı kişnemeler geliyordu. Birileri canından çok sevdiği atını kulübeye koymuş, canlı canlı ateşe vermişlerdi. Bu bir vahşetti. Hem de gözdağı...
*
"Şimdi, anlaşıldı mı arkadaşlar? Verilen taktiğe harfiyen uyulacak. Orman Muhafaza Şefliği ile koordineli bir çalışma sonrası bu çete çökertilecek tamam mı? En ufak hata canımıza ve memleketin âli menfaatine zarar verebilir. O yüzden azami dikkat gereklidir" dedi.
Orman Muhafaza Şefi Haluk Bey, heyecanlı ve hızlı bir şekilde karakoldan içeri girdi. Komiser Şefik'in odasına nefesini toplar bir vaziyette aceleyle daldı. Şefik Bey, ayağa kalkarak tokalaştı. Aldığı kararları ve yapılacak operasyonun detaylarını hızlı bir şekilde anlattı. Sonra, beraberce kalkıp operasyona dâhil oldular.
*
Bekir, içeriden gelen dert ortağı, yol arkadaşı ayar'ın acı bağırtısıyla kahr oluyordu. Gözlerini cayır cayır yanan kulübeye acılı, kahırlı ve çaresizlik içinde dikti. Gayri ihtiyari yerden toprak alıp yangının üzerine atarken bağırıyordu;"Hayır, Hayır! Bu olamaz" Olduğu yere dizlerinin üzerine çöktü. Hıçkırıklarına hâkim olamıyor, toprağı yumrukluyordu. Çaresizlik ne kötü bir şeydi. Bunu yapanları iyi biliyordu.Eline geçirirse ne yapardı kestiremiyordu.Acı bir fren sesiyle irkildi.Karşısında ekip arabaları ve söndürme aracını görünce acıyı ve sevinci bir anda yaşamış oldu.Ani bir hareketle ayağa kalktı.Üstünü başını silkeledi.Ekip arkadaşları,çarçabuk hortumları ayarladılar. Yangın mahalline doğru aceleyle sular tutuldu. Yangını etrafa sıçramadan söndürdüler. Komiser Şefik ve Orman Şef'i Haluk olayı anlamak için Bekir'i kısa sorguya tuttular. Bekir, olanları gözlerinde ki son damlaları silerken cevapladı. Yangın sönmüştü ama ayar ne durumdaydı bilemedi. İçeriden simsiyah renge bürünmüş ayarı çıkardılar. Yeleleri ve sırtının büyük bölü yanmıştı. Hele de sol ayağının toynağı neredeyse düşmek üzereydi. Acılar içinde kıvranıyordu zavallı. Bu manzaraya fazla bakamazdı.
Devamı Var...