Öyle Yakışırlardı Ki O Verandaya
Öyle yakışırlardı ki o verandaya. Koltuklarını yanyana çekip, hiç konuşmadan denizi seyrederlerdi uzun uzun. Yalnızken bir şeyler yediklerini, içtiklerini hiç görmedim, yalnızken konuştuklarını bile çok az hatırlıyorum. Onların gözlerle konuştuğunu yıllar sonra anladım. Diğerleri ile beraberken oldukça sıradan görünürlerdi. Yerler, içerler, haberleri izlerler,konuşurlar, gündemi tartışırlar, günlük aktifitelere katılırlar, sadece toplu yürüyüşlerde elele tutuşurlardı.
Narlıderenin ormanlık tepelerine, otel olarak inşa edilmiş daha sonra huzurevine dönüştürülmüş, bir tarafı deniz, bir tarafı dağ manzaralı bu yerde hemşire olarak görev yaparken tanıdım o unutulmaz iki insanı.
Adam ben atandığımda buradaydı, kadın benim tayinimden üç ay sonra geldi. Oğlu olduğunu öğrendiğim genç bir bey getirmişti. Ayrıldıkları âna kadar buradan hoşlanmadığı halde, gelip alacağını tekrarlayıp durdu. Kadın burada mutlu olacağını hissettiğini söyledi. Bana göre, ömrünün kalan altı senesinde mutlu oldu da
Kadının gözlerinde hep buğulu bir bakış vardı ve o gözlerde sevmeyi sevilmeyi yaşamış, ağlar gibi gülümseyen ama kendinden emin göz bebekleri. Eski fotoğraflarını göstermişti bir gün bana. Fotoğraflarda görünmese bile ayağında nasıl bir ayakkabı olduğunu ve hatta hangi parfümü kullandığını bile hatırlıyordu. Öyle çok özlüyordu ki gençliğini. Başımı kaldırdığımda, resimlerde gülen genç kadının gözleriyle karşılaştım. Evet, aynı gülen gözler ama artık yaşlı ve yorgundu bu gözler.
Hiç bıkmazdı Farid Farjad dinlemekten, odasından kemanın ağlayan sesi yankılanırdı. Balkonu denizi görürdü, oturur keman nağmeleri eşliğinde denizi seyrederdi.
Beyin katında görevli olmadığım için hakkında çok şey bilmiyorum, konuşmuşluğumuzda olmadı pek. Üst düzey yöneticilikten emekli, sert mizaçlı biri olduğu ve çok sık sinirlendiği dışında çalışanlardan bir şey duymadım. Ama kadınla verandada denizi seyrederken yüzünde şefkatli, bilge bir gülümseme belirirdi, o gülümsemeyi başaran insanın okyanus derinliği kadar duygusallığı olmalı bence. Dediğim gibi öyle yakışırlardı ki o verandaya.
Sanmayın huzurevinde evlenenlere ait bir öykü bu. Onların birlikteliğinde farklı bir şey vardı, ama sadece ben sezebiliyordum, diğer arkadaşlarıma göre iyi anlaşan iki yaşlıydılar sadece.
Nişanlımdan ayrılmıştım, çok mutsuzdum uzun süredir ..Kadının odasındaydım, onunla her derdimi paylaşırdım, sorunumu anlatmıştım.Zaman ilaçtır, atlatacaksın derdi hep..Midem bulandı, öğürdüm. Gözlerini ufuk çizgisinden ayırıp bana baktı. Gökyüzü turuncu rengiyle ve güneş sabah ışıklarıyla yüzünü değişik bir tonda aydınlatmıştı..Gülümsedi..
Balkondan içeri geldi, kanapeye oturdu beni de yanına çağırdı, oturdum..
Ve hiç bir zaman unutmadığım, şunları söyledi.
İçindeki acıyı kusmak istiyorsun dedi. Yenilmedim diyebilmek için, devam edebilmek için bu acının bitmesini istiyorsun..Anlıyorum seni.
Ben ölüme bu kadar yakınken çocuk, sana şunu söyleyebilirim ancak.
Ömrüm boyunca ne aradığımı bilmeden aradım, istediğimin ne olduğunu bilmeden aradım. Çok sonra anladım ki, hayat garip ve sır dolu bir arayıştır. Aradığımızın ne olduğunu birisinin söylemesini isteriz, bize yol göstermesini. Eş, sevgili,arkadaş içimizdeki karanlığa ışık olsun isteriz, rehber olsun isteriz ve bazen bu rehber arayışında yanlış seçimler yaparız, geri dönülmez yanlış seçimler. Şunu asla unutma çocuk, senin içindeki zenginliği senden başka kim bilebilir ki, senin kalp ışığının aydınlattığı gibi senin yolunu kimse aydınlatamaz, her ruh kendi yolunu aydınlatır. Karanlıktan aydınlığa giden o yola rehber arama, rehber sensin. Gerçek mutluluk kalbinin derinliklerinde. O derinliği gördüğüne emin olduğun kişi ile birleş..Sana yoldaş olabileni, yoldaş olabileceğin kişiyi seç. Geri kalanına sakın ağlama ama nefrette duyma. Zaman denilen ilaca güven ve sabretmeyi öğren.
Bu sohbetten üç yıl sonra, adam öldü. Kadın o verandaya yine oturdu yine denizi seyretti. Boş olsada artık, adamın koltuğu yanında durdu hep..Çok değil sekiz ay sonra o da öldü.
Aylarca onları unutamadım. Onları düşündüm. O verandada otururken kımıldamadan nerelere gittiklerini.
Çok sonra, evlendikten ve doğru karar verdiğime emin olduktan sonra kadının anlattıklarını da hatırlayınca, anladım ki.. Gerçek yoldaşı ömürlerinin son demlerinde bulan, aynı ışığın yolcusu, iki yaşlı çiftti onlar.
Geldikleri ve dönecekleri yeri bilerek, yaşlılıklarının yolun son noktası ve bu noktanın başlangıç noktasıyla aynı olduğunu bilerek, ve ayrıca bazı şeyler için geç olduğunu bilgece özümseyerek, kabullenerek, hiç konuşmadan, hayallerinde beraber geçirilen bir ömüre yolculuk yaptıklarını anlıyordum artık.
çok etkileyici 🙂 duygu yklü güzel bir çalışma olmuş nilgüncüm👍 devamını dilerim
sevgimlesin canım👧
hayran hayran okudum resmedilen çok içli bir öykü hayata dair tebrikler Nilgün gerçekten duygulandım.
çıkarabilen için çok anlamlı hayat dersleri var bu öyküde gerçeklik ve içtenlik hissediliyor duygusallık dozunda verilmiş
yani uzun zamandır bu kadar beğenerek okumamıştım tebrikler Nilgün Hanım 🙂