Özgürlük

Kah ağladı kah ağlayacak, bir kaç damla göz yaşı dondu yanaklarında, yutkundu, konuşamadı..Oysa ki haykırmak istiyordu kahpe düzene, başıboşluğa, çelişkili gerçeğe. Bir çok şey biliyordu, görüyordu, yaşıyordu.

Ama suskundu, bileklerine kelepçe dudaklarında pranga vardı, haykıramıyordu. Pisliğin pişkinlikle bütünleştiği yaşama kahrediyor, Edepsizliğini ukalaca savuran kişilere sessiz lanetler yağdırıyordu. Oysa yaşam bir oyundu, haksız ödüler dağıtılırken, hak edenlere tacizler sunuluyordu.

Başını kaldırdı, 'hiçbir şey talep etmiyorum, ben de boşanmak istiyorum 'dedi. Tek celsede boşanmışlardı.

Kalem kırılmış, cezası kesilmişti, bir ömür yalnızlığa terk edilmişti. Çevresi kalabalıktı, ellerinden tutacak, omuz verecek, abi, dost diyecek mantar gibi çoğalan insanlar ne isterlerdi, bu insanlara ne verebilirdi ki? Küf kokan gerçek nefes almasını dahi zorluyordu, kaçacak zindanı, saklanacak zulası da yoktu.

Adliye önündeki çay bahçesine oturdu, çayını söyledi, sigarasını yaktı. Düşünmeyecek kadar sisli, yaşamak istemeyecek kadar kirliydi. Sol yanında acı bir sızı hissetti.

İlk tayin olduğu ilde aynı meslekten olan Kerem'le birbirlerini severek evlenmişlerdi, 4 yıl sürmüştü evliliği, çocukları olmamıştı, 32 yaşında dul kalmış bir kadını yaşayacaktı, çayını her yudumlayışında hayatın zorluklarını düşünmeye başlamıştı, her düşüncesinde labirenti andıran yollarda kayboluyordu. Birden polyanna geldi aklına. 'Evimi bir parti sonrası temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam, bir çok arkadaşım var demektir.' Adına cehennem dediği yaşamdan kurtulacaksa bir umut var demekti. En azından özgürdü. 'özgürüm' diyerek haykırdı, çantasından çıkardığı 5 tl masaya bırakarak çay bahçesinden çıkıp adliyeden ayrıldı.

Yeni bir bahar, yeni bir gün, içindeki fırtınaları durgun suların berraklığa bırakacaktı, saçları aktı, gözleri parlak, elleri nasırdı, adı kadındı. Dimdik ayakta duracaktı, yarınlar felaketi olmayacaktı.

İlk işi bulunduğu ilden tayinini istemek oldu, yetkili mercilere durumunu anlatmış, Akdeniz'de bir ilin kasabasına tayinini istemişti, istediğini gerçekleştirmiş, tanımadığı uzak diyarların ücra köşesindeki küçük kasabaya gelmişti. Geçen onca yılın acımasızlığında ilk gün kiralayıp döşediği eve geldiğinde kıs kıs gülüyordu, 'yemeğin tuzu fazla' diyerek itilip kakılmıyor, işinden evine gelirken otobüs beklemekten gecikmesinden dolayı 'nerede kaldın' sorusuna yanıt aramıyordu. Adı kadındı, dimdik ayakta, bakışları huzurdu. Yeniden doğmanın, özgürlüğe kanat çırparken beyaz köpüklü okyanusun dalgalı sularında var olmanın huzurunu, derin derin içine çektiği nefesinde yaşıyordu. O zulümden kurtulmuştu, tırnaklarını avuçlarına geçirirerek haykırdı. 'Tüm kadınlar özgürlüne yelken açsınlar, hiç kimsenin esaretinde kalmayarak kendilerini yaşasınlar'.

30 Mayıs 2010 2-3 dakika 14 öyküsü var.
Beğenenler (2)
Yorumlar