Portakal Çiçeği
Uyuyamamıştı gece boyu, serçelerde şarkılarını söylemeye başlamıştı. Uyumasada olurdu, bugün yıllar öncesinden arkadaşları ile buluşacaktı ve çok güzel olmalıydı. Yastığını yükseltti ovuşturdu uykusuz gözlerini, ne günlerdi diye bir iç çekti. En güzel anılarını onlarla biriktirmişti. Serçelerin şarkısına diğer kuşlar da eşlik etmeye başlamıştı. Gün ışığı odaya doluyordu. Pencereye uzandı mevsim bahar sonu çicek kokuları odaya doluştu serçelerin şarkıları eşliğinde.
Sabah rutinlerinden sonra mutfağa yöneldi. Kızıyla baş başa bir kahvaltı bu güzel günün başlangıcı olacaktı. Mutfaktan bahçeye açılan kapıdan tabaklarını bir bir masaya koydu. İki metre kadar genişliğe sahip bu eklenti kendisinin isteği üzerine yapılmıştı. Yerden bir metre kadar yüksek ve kızı için önlem olarak parmaklıklar yapılmıştı. Sol taraftan masanın hemen ardından bir kaç basamakla bahçeye inilebiliyordu. Dört beş metre kadar uzunluğu olan balkonvari bu yer ev halkının en çok sevdiği yerdi. Parmaklıkların hemen dışından çatıya uzanan bir kaç meyve ağacı ayrı bir güzellik katıyordu. Kahvaltı neredeyse hazır kızını uyandırmak için odasına yöneldi kapı sesiyle uyanmıştı.
Kızıyla uyumadan önce konuşmuşlardı anneannesine bırakılmayı kabul etmemişti. Bir yandan tabaklarda ne varsa tatmaya çalışırken bir yandan da anneye sürekli sorular soruyordu. Yerinden kalkarken kadın kızının soruları devam ediyor kim bu arkadaşların ben neden daha önce görmedim. Kahvesini yapmış masaya dönmüştü. Kızına arkadaşlarının yıllar öncesinden okul arkadaşları olduğunu sonra hayatın herkesi başka başka yerlere gönderdiğini söyledi. Bugün birlikte vakit geçirdiğimizde sende eski günlerimizi dinlersin dedi. Sigarasını söndürürken kızına hadi hazırlanmaya... masa toplanmış kendiside içeri yönelmişti. Kızının odasına yöneldi nerdeyse bütün kıyafetlerini indirmişti dolabından annesi ile aynısını aldıkları elbisede karar kıldılar. Annesi kendi odasına yöneldi kızı elbisesini giymiş gelmişti saçlarda aynı olmalıydı. Anne kız birbirine o kadar çok benziyordu ki elbiseler de giyilince boy farkı olmasa ikiz denilebilirdi.
Bahçe kapısından geçip sokağa çıktılar. Bir kaç ay önce aldığı kırmızı arabası evlerinin hemen karşısında. Kızı hemen radyoyu açtı pop müzik birazda ses... Sokak hala beton briket duvarlı duvarlardan ağaçların ve çiçeklerin sarktığı 90'lı yılları anımsatan bir sokaktı. Oturdukları yer şehir merkezine yarım saat mesafede şehre hem yakın hem keşmekeşe uzak kalmak isteyenlerin ikamet ettiği şirin yeşil bir yer.
Sokaktan sola doğru döndüler trafik ışıkları henüz çok yaygınlaşmamış, köşelerde yavaşlıyor zaten çocuklar hala sokakta oynayabiliyor. Mahalle bakkalı amcalar plastik toplar 90'lı yıllardan bir film seti gibi. Bir kaç sokak daha geçildi sağa sola dönüşlerden sonra trafik yoğunlaşmaya başladı. Güney yönüne doğru birkaç dakika düz ilerledi yeşil ilçelerinden çıkmışlardı artık. Yolun sağ yanından devam ettiler. Trafik daha da yoğun burası hem şehrin girişi hemde sahile varmak isteyenlerin kullandığı yoldu. Arkadaşları ile önce sahilde buluşacak sonra şehre gideceklerdi. Uzun uzun binaların arasından ilerleyen yol hayli kalabalık trafik normalden daha uzun sürdü yol. Sahile epey uzakta park yeri buldular. Yürümeye başladıklarında ikizi kendisinden çok sonra doğmuş gibi ayakkabı elbise saç hepsi aynı anne kız kolkola yürümeye başladılar. Kızı bu yıl on yaşına girmişti. Çiçekli el örgüsü çantaları pembemsi elbiselerini tamamlamış sahilden epey içerde ağaçlar arasındaki kaldırımda yürüdüler. Caddenin sol tarafında çeşitli dükkanlar teraslı kafeteryalar sahiden çocuk sesleri yükseliyor.
Az sonra deniz kafenin önünde durdular telefonuna uzanacaktıki terastan seslendi arkadaşı. Bir kaç basamakla girişe ulaşılıyor sonra uzunca bir merdivenle üst kata çıkılıyordu. Mevsim yaza döndüğünden terasa açılan kapılar açıktı. İki arkadaşı ayaklanmış sarıldı birine sonra öbürüne kızıyla tanıştırdı oturdular. Kahveler söylendi şekersiz küçük hanıma karışık dondurma. Herkesin gözü gülüyor yıllar sonra bu buluşmadan çok mutlulardı. Birisi devlet memuru olmuştu yüz yüze gelmeselerde herkes az çok haberleşiyordu. Diğeri kendi şirketini kurmuş kadın başına bir çok işin altından kalkmış hatırı sayılır bir refaha ulaşmıştı.
Arkadaşlarının da çocukları olmuş onları anlattılar.
Sigaralar yakılmış birer de çay söylenmişti eski günler yad edilmeye başlandı. Küçük annesini ve arkadaşlarını ilgiyle dinliyordu. Bir defasında bilet parasından başka paraları kalmadığı için terminalde sabahlamışlardı. Arkadaşı sabah olunca terminalde simit çay satan adamla yaptığı çay pazarlığını hatırlattı gülüştüler. Yine başka bir gün daha ucuz olur diye yaptıkları tren yolculuğunda trenin arızalanması sonucu saatlerce beklediklerini treni birbirine kattıklarını anlattılar. Okul yılları en güzel yıllarıydı.
Öğle çoktan olmuş şehirde yemek için kalkmışlardı. Geldikleri yönde ilerlediler bu yönde trafik daha az. Yüksek binalar arasında sağa döndüler.
Bir kaç ışıktan sonra önünde geniş park alanı olan bir restoranda durdular. Restoran demek güç mavi yemek sarayı yazıyor tabelada şık giyimi ile karşıladı genç kız kapıda. Yemek kokusu hiç yok sanki kır evine gelmişsiniz. Siyah zemin kolonlarda şamdanlar birbirine çok yakın olmayan yuvarlak masalar. Üst katlarda şehri gören yer istemişlerdi garson kız önde asansöre yöneldiler. Binanın dışına doğru inşa edilmiş cam balkonlar vardı bu katta. Şehrin ünlü yemekleri söylendi...
Küçük kız yine pop müzik açmış sesi yükseltmişti. Kalabalık caddeler geçildi. Daha küçük sokakların, işyerlerinin kafelerin kitapevlerinin olduğu yere gitmek istiyorlardı. Arabadan indiler kaldırımları dar işyerlerinin tenteleri sokaklara doğru iniyor. Aynı yükseklikte binalar dokusu eski. Küçük çay evleri hemen yanında ahşap oyma satan işyeri onun yanında sahaflar yanında takı satılan işyerleri küçük kafeler. Öylece geziyorlardı köşeden hafif bir yokuştan aşağı doğru inerken sol tarafta el yapımı takıların satıldığı küçük baraka tarzı yerler sağ tarafta ise küçük kafeler. Biraz ilerledikten sonra sokağın sonunda büyük ağaçların altına kurulmuş masalardan birine oturdular. Gelen garsona isteklerini söyledikten sonra küçük kız hemen karşılarındaki takılara bakmaya gitti döndü annesine ve ablalarına birer tane almıştı. Herkesten birer öpücük kazandı. Meyve suyunu içtikten sonra büyüklerin iş aile sohbetinden sıkılmış olacak oturdukları masayı gören köşedeki kitapevine gitmek için izin aldı. Annesi gibi kendiside kitap okumayı seviyordu.
Tahta basamaklardan sonra genişçe bir alanda kalabalık vardı. Sorunca imza günü olduğunu öğrendi. Annesi için hemen aldı kitaptan bir tane ve sırasını beklemeye başladı. Kitabın kapağında portakal ağacı kenarında bir yol ve yolun üzerinde uğur böcekleri yer alıyordu. Arkasını çevirdi şöyle yazıyordu. Arkadaşlık dostluk sırdaşlık emek sevgi üzerine yoğrulmuş bir eser. Herkesin kendinden bir parçasını bulacağı bu cümlelerin bitmesini istemeyeceksiniz.
Bu arada sıra küçüğe gelmişti. İsmini sordu Eylül cevabı sevindirmişti severdi bu ismi. Eylül'e sevgilerimle yazmıştı ki küçük annesine hediye edeceğini söyledi. Annem uğur böceklerini çok sever dedi. Annesinin nerde olduğunu sordu hemen karşıda. Yerinden kalktı küçük annesini işaret etti. Annesinin adını sordu küçük kıza beklemesini söyledi. Masadan bir kitap aldı küçüğün yanına geldi eve gidince verirsin anlaştık mı dedi. Kitabı çantasına koydu ve annesinin yanına döndü.
...
Eve döndüklerinde epey yorulmuşlardı. Bir süre öylece oturdular. Küçük kız uyumak için odasına yöneldi. Bir süre sonra elinde kitapla mutfağın balkona açılan kapısında belirdi. Annesine uzattı uykulu gözlerle odasına yöneldi. Sigarasını bıraktı uğur böcekleri dikkatini çekmiş kitabın adı "portakal çiçeği" yazarın adını okuyunca duygulandı. Kızı nasıl bir tesadüfle almıştı bu kitabı. Kapağın altındaki sayfa boş diğer sayfayı çevirince ithaf şöyle yazıyordu "her cümlesine işli uğur böceğine"...