Raşe - 1
Raşe genç, güzel ve alımlı bir kadındı. Odanın bir köşesine sinmiş, titriyordu. Onun titremesine bir anlam veremiyordum. Soğuk bir kış günü olmasına karşın, kaloriferli sıcak evinde oturuyordu. Aç olamazdı, güzel bir akşam yemeğinden yeni kalkmıştı. Hasta olabilir mi diye düşündüm, olanaksızdı, çünkü bütün gün ofiste yoğun bir biçimde çalışmış ve kendisinden memnun olarak evine dönmüştü. O halde ürkmüş bir kuş gibi neden titriyordu?
Raşe bir an düşündü; isminden nefret ediyordu. Kendisine bu adı büyük babası ölümünden hemen önce vermişti. Arapça bir isimdi. Titremek ve ürpermek anlamına geliyordu. Herhalde büyük babası ölum korkusu karşısında hissettiği raşeyi ona ad olarak bırakmıştı. Belki de dedesi Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun kitaplarından esinlenmişti. Cünkü yazarın eserlerini tekrar tekrar okumaktan zevk alırdı. Fakat ona ismi her zaman zorluk cıkarıyordu ve kendisini yabancı sanıyorlardı. Değiştirmeyi zaten düsünemezdi çünkü büyük babasının anısına saygısızlık olurdu.
Rase korkuyordu. Titremesinin nedeni duydugu bu korkuydu. Nelerden korktuğunu tahmin etmek zor değildi. Pek çok kişi aynı duyguları paylaşıyordu. Genç kadın; sokağa çıkmaktan, yolda yürümekten, istediği gibi düsünmek ve inanmaktan, konuştuğu herkesten ve hatta güzelliğinden bile korkuyordu. Çünkü bazen insanlar, insanları acımasızca ve yanlış yargılıyorlardı. Aklında bir tek düşünce vardı. Özgür olmak ve kelimenin tam anlamı ile özgür yaşamak. Bunu düşünmek bile titremesini azaltıyordu.
Ona göre özgürlük; başkalarının haklarına saygı göstererek dilediği gibi davranmak ve düsünmekti.
Kış geçmiş yerini güzel kokulu bir bahara bırakmıştı. Havadaki çiçek kokuları insanın içine tatlı tatlı yayılıyordu. Bu gün haftanın ilk çalısma günüydü ve Rase kendisini cok iyi hissediyordu. Saatlerdir çalişan genç kadın, kapının çalınmasıyla dosyalardan başını kaldırdı. Odacı kendisine büyük bir zarf uzattı. Kadın elindeki mektubu dili tutulurcasına, bir şaşkınlık ve sevinçle okudu. Dünyanın altına ( down under) , (Avustralya çok uzak olduğu için down under olarakta anılır)daha ozgür yaşamaya gidiyordu. Rüyaları gerçek olmuştu, mutluluğunu ifade edecek sözcükleri bulmakta zorluk çekiyordu. Bütün arkadaşları da onun bu duygularını paylaşıyordu. Rase bu gün bile duyduğu o sevinci anımsamakta zorlanmıyordu.
Aradan kaç yıl geçtiğinin farkında bile değildi. Oturmuş hızla geçen bu yılların muhasebesini yapıyordu. Yer ve zaman değişik olmasına rağmen, vatandaşlarının çoğu yine aynıydı. Özgürlügü yanlış algılayıp istedikleri gibi davranıyor ve başkalarının haklarına yaptıkları saldırıların farkında bile olmuyorlardı. Pek çok kişi kendi özünü bulamamış, duygu düşünce ve davranışlarıyla yaşamı özgürce kucaklayamayan, yalnız dış görünüşleriyle değişikliğe ugramış, medeniyete kucak açamamış, ayak uyduramamış ve dejenere olmuşlardı. İste bu tür insanlar onu ve onun gibi davranıp, düşünenleri yargılayacaklardı. Buna ne hakları ve ne de yetkileri vardı. Rase bir tek, bu yabancı ülkede başarmak için özgür ve iyi düşünen bir beyin, insanca sevmek icin korkudan titremeyen bir yürek istiyordu. Bunu kimse ona çok görmemeliydi.
Fakat bu yeni ülkede Rase'nin korkularına bir yenisi daha eklenmişti. Bu korku ona kabuslar yaşatıyordu. ' Bir gün yardıma gereksinim duyarsam, bana kim yardım edecek; konuştuğum her iki dili de anlayan o kadar az insan var ki'.