Raziye Gız
-Raziye artık bırak çapayı da hava kararmadan köyün yolunu tutalım,
Gerisini de yarın sabah erkenden gelip yapalım.
-Tamam, bey, sen eşeği getir de şu otları da ona yükleyelim, ineklere veririz.
-Gız Raziye yağmurlar da zamanın da bir yağarsa deyme keyfimize, hadi, hadi yolcu yolunda gerek.
Yaa kadın şu eşeğe dürtüp durma diyom, yine inadı tutacak, bir adım atmayacak.
Geçen de aynısını yaptın, gece yarısına kadar inadının geçmesini bekledik, Nuh dedi, peygamber demedi biliyorsun.
Bak bu sefer yeminle söylüyorum, hem vallahi, hem billahi arkama bakmadan çeker giderim, ne haliniz varsa görün.
Artık kurt mu yer?
Kuş mu yer hiç umurumda olmaz anladın mı?
Sana şu hayvana dürtme dedikce inadına dürtüyorsun.
-İnadına yapmıyom, artık hayvan iyice kocadı, baksana haline zavallı zor yürüyor.
Sana yenisini alalım dedikce duymazlığa geliyorsun, bu eşek sanki bubandan sana yadigar kaldı da, tutturdun ölmeden olmaz diye...
-Sus lan !
Demek hayvanı bir an önce öbür tarafa göndermek için dürtüyon öylemi?
-Herif herif günahımı alma heç öyle şey olur mu?
Yazık hayvana yürüyemiyor işte, ben ona dürtmesem sabah ezanı eve anca Varırız.
-Aboo!
Gız Raziye bizim ekin tarlasında ki adamlara bak.
Alla, Allah!
Ulan bunların her tarafından ateş çıkıyor...
Gız yoksam bunlar, bizim tarlayı mı yakacaklar?
Çabuk yanlarına gidelim...
-Anıı!
Essahtan bu adamlar yanıp, yanıp sönüyorlar, bak tarlanın ortasına da, acayip bir traktör çekmişler.
Vay başımıza gelenler!
Lan Haydar bunlar şeytan olmasın?
Bak, bak! Boyları da kısa...
-Sus lan garı, bırak çeneyi de şu gocamış bacaklarını açta, bunlar tarlayı yakmadan yetişelim.
-Haydar hani senin dizleri ağrıyordu?
Valla onsekizlik gibi sekiyon...
-Gız yürü dedim sana...
-Ben acele ediyom da, hayvan gelmiyor...
-Lan bırak şu hayvanı, tetik ol diyom sana.
-Bu eşek ürktü bee, o da anladı onların şeytan olduğunu.
--Gar, garı tarla diyom, ekinler diyom, sende şeytan diyon, bırak şu hayvanın yularını.
O korkar tabii, tarlanın sahibi bu uyuz değil ki.
Elimize taş alalım, sende çapayı al, ne olur, ne olmaz.
Beş altı kişi varlar...
-Oboo!
Lan Haydar bizim eşek dörtnala kalktı, bunu da mı görecektim?
Allahını seversen şunun gidişine bak.
-Lan garı kafayı hayvanla bozdun, tarla elden gidiyo diyom...
-Haydar lan baksana bunlar kafasına tas geçirmişler, bir de hoplayıp duruyorlar.
Yok, yok!
Şart olsun bunlar şeytanın taa kendisi.
-Raziye Raziye korkma gız yanın da ben varım.
Ah, ah! Yanımda birde çakarvalmazım oluvereydi, işte o zaman seyret beni...
-Sus sus, artık iki adımdan öteyi göremiyon.
-Garı bırak bana laf yetiştirmeyi de, baksana bunların hepsi cüce bee!
Şamarı godun mu alayını deviririm, evelallah daha ölmedim, yeter ki sen yanımda dur gerisine karışma.
Bak bizi gördüler, şu ortada duran, kafasından ateşler çıkaran, bizi öbürlerine gösterdi...
Ulan cüceler az kaldı, sabredin yanınıza geliyom, geliyom az kaldı.
El mi yaman, yoksa bey mi yaman hepinize gösterecem...
Gız Raziye ilk daşı sen at ki, ben ne yapacaklar diye bakıyım.
Tamam mı?
-Tamam tamam...
-Şunların kafayı, gözü yaralım ki, başkasının tarlasına destursuz, girmek
Nasıl olurmuş görsünler, şöylee büyük bir taş al ki eline, yiyen devrilip kalsın
Bita da yerden kalkamasın, tam alnını ortasına yola ki, anyayı Konyayı bir güzel bellesinler.
Ardından da ben yolıyacağım kayayı, anladın mı?
-Anladım da lan bunlar, gerçekten şeytana benziyorlar, istersen şunlara uymayam.
-Yok öyle, pilavdan dönenin kaşığı kırılsın, baksana bizi bekliyorlar, zaten ne kaldı ki on adım sora yanlarındayız.
Sakın! Korktuğunu belli etme...
-İyi de baksana bunların kafasında ki tas dönüp duruyor, döndükçe de renkli ışıklar çıkıyor.
-Korkma lan! Onlar mahsustan öyle yapıyorlar, bizi korkutmak için.
Ben bu numaraları yutmam, biliyorsun askerde jandarmaydım.
Aha yaklaştık, sen ilk önce şu baştakine koca gözlüye taşı at tamam mı?
-Ya Allah Bismillah.
-Gız sende iyice gocamışsın, attığın taş üç metre öteye düştü, öbürünü
hızlıca at.
Anaa!
Öbürüde oraya düştü, senden iş geçmiş gari, eşekten önce seni değiştirmek lazım, ulan şu cücelere bizi güldürdün yaa...
Şunlara bak, nasılda halimize teneke çalıyorlar...
-Ulan Haydar çok konuşmada bir taşta sen at bari.
-Çekil şöyle kenara, iki kaşının tam ortasından vurmazsam, bana da pehlivan Haydar demesinler.
-Haydar efendi, ne oldu?
Senin attığın taşta benimkinin yanına düştü.
-Dur gız konuşma, ayağım kaydı da ondan, şimdi seyret şangırtıyı.
-Aboo! Yine aynı yere düştü, seninde pilin bitmiş gari.
-Raziye gız sankim önümüzde gizli bir duvar varda taş ona çarpıyor.
Ben sana demedim mi, bunlar şeytan diye, eşek bile anladı da nasıl dörtnala arkasına bakmadan kaçtı, bir sen anlamadın gitti.
-Sus bee, her kafasına tas takan şeytan mı olurmuş, hele şu zibidiye bak zibidiye, yukarıya hoplayıpta bize bakıyor ama onlarda bizden korktular,
Çıkardıkları cazırtıyı cızırtıyı duymuyon mu?
Ah ulan ah, gençliğim olacaktı ki iki elense de hepsini haklardım, gız Raziye öyle değil mi?
-Su sus! Ben senin gençliğini de bilirim yalan satma, sırtın yerden kalkmazdı.
Gecede döşekte anam yandım, ah diye sabaha kadar inlerdin.
-Haydar bak bak, bunlar traktörlerine doğru kaçıyor.
-Ben sana demedim mi?
Bunlar bizden korktular diye, şunları kaçırmayayım, birisine Osmanlı şamarı
atmazsam, bana da yuh olsun.
Sende peşimden gel de, beni yalnız bırakma...
-Herif dellenme işte gidiyorlar, bırak artık peşlerini...
-Yok! Öyle peylivan Haydar'ın, tarlasını yakmaya teşebbüs etmek neymiş, bu tencere kafalılara gösterecem.
Aha şu gördüğün taşı, o tasta parçalayacam...
-Haydar ne oldu?
-Raziye gız, kolum havada kaldı, kıpırdatamıyorum sanki birisi arkamdan koluma yapıştı.
-Anaa korktuğum sonunda başıma geldi, bunlar seni çarptı, arkanda benden başka kimse yok ki...
-Gız bırak gerzekliği, şimdi ne yapacaz, onu söyle?
Tamda cüceyi sıkıştırmıştım, kafasını patlatacaktım.
-Herif herif ben sana diyom da sen anlamıyon, eşek bilem bunların şeytan olduğunu anladı da tabanları nasıl yağladı görmedin mi?
-Sus gız şeytan olsalar bizden niye kaçsınlar ki, mazallah adamı yamultuverirler.
-Eeee!
Niye o zaman kolun havada kazık gibi kaldı, öyleyse hadi söyle bakam...
Bak traktörden bir ışık çıktı ve yere doğru iniyor, şunlara bak, hepsi ışığın içine doluştu, bak bak, şimdi de ışık yukarı doğru çıkıyor...
-Raziye gız, bunlar nereye gitti, ortadan yok oldular, tam da kolumu hareket ettirdim di...
-Şuna bak şuna, traktörün üstü nasıl da dönmeye başladı.
Aboo!
Şu çıkan ışıklara bak, vay anasına!
Demek şeytanarabası böyle oluyormuş, tüh bee!
İçimden bir dilek tuttuydum, keşke o olsa idi...
Gız Raziye içinden, ne dilediğinde olmadı?
Olmadı işte, muradım yerine gelse idi, senle konuşmuş olmayacaktım.
CENGİZ DAMAR.