Rüzgâr/ı Getiren Yağmur

Yağmurlu bir sabaha açmıştı gözlerini Sevda.

En sevdiği hava durumu olsa da, canına yetmişti artık. 'Her yağmurun ardından güneş doğar' derler ya hani... Gökyüzüne bakıp, bu sözü güneşe acilen hatırlatması gerekiyordu birilerinin.

Kovalardan dökülürcesine yağıyordu bereket gökyüzünden. Aslında toprağın çok ihtiyacı vardı bu yağmura. Son iki aydır tek damlasına hasretti, çatlarcasına kurumuş topraklar. Çiftçinin dört gözle beklediği bir durumdu. Bu yağmur sayesinde sezonun hasadı kurtulmuş, gayet verimli olacak gibi görünüyordu.

Yağmurun dinmek bilmeyişinin beşinci günüydü. Üstelik cumartesiydi ve Sevdanın uzun bir aradan sonra ilk tatil günüydü. Ne umutlar biriktirmişti bu günle ilgili.
Gecen yazdan beri ayak basmadığı deniz kenarında oldukça hoş ve çok sevdiği bir balık restoran vardı. Her denize gittiğinde gönüllü bir mecburiyetti oraya uğramak. Ahşaptan sandalye ve masalarıyla, duvardaki eskiden kalma sararmış resimleriyle ve kasa bölümünün üzerinde asılı duran büyük ağın heybetli duruşuyla her gelen misafirin gönlünde yer edinmeyi başarıyordu.

Belki de Rüzgâr eşlik ederdi ona. Rüzgâr'ı iki haftadır tanıyordu. Çalıştığı yerin muhasebe bölümünde çalışıyordu. Tanıştıklarından bu yana saatler süren sohbetleri olmuştu. Çok iyi anlaşıyorlardı. Bunun dışında aralarında adını koymadıkları güzel duygular da gelişmeye başlamıştı.

Rüzgâr'ın güzel gözlerini düşününce yüzünün kızardığını hissetmişti Sevda. Yüreği sımsıcak bir sevgiyle dolmuştu. Âşık olmak üzereydi ve bu çok güzel bir duyguydu.
Ah bu yağmur olmasaydı... Hayallerin tümü tam manasıyla suya düşmüştü.

Hayal kırıklığının verdiği hüzne dalıp, gökyüzünü varlığıyla kamaştıran şimşekleri izlemeye devam ediyordu. Gökteki tanrıçalar neye tepkiliydi de, acımasızca savuruyorlardı oklarını yeryüzüne doğru? Zeus çok sinirlenmiş olmalıydı ki; bağırtılarıyla yerleri titretiyordu adeta.

Rüzgâr, tüm öfkesini boşaltırcasına dövüyordu karşına çıkan ağaçları. Acımadan koparıyordu önünde eğilmeyen dalları. En muhteşem filim sahnelerini kıskandıran bir doğa festivali canlanmıştı Sevda'nın gözleri önünde. Baka kaldı uzun uzun.

Fırtınanın ağlayan sesine karışan gök gürültüsü, rüzgârın savurduğu dalların haykırışlarına eşlik eden şimşek taneleri ve bu senfoniyi tamamlayan yağmur incileri...

Kelimelerin ifade edemediği bir duyguyla izliyordu Sevda, pencerenin önündeki doğa hareketliliğini. Öyle kaptırmıştı ki kendini, telefonun çaldığını çok geç fark etmişti. Kimdi acaba arayan?

Numaraya bakınca Rüzgâr'ın aradığını fark etti. Hafif gülümseyerek geri arama tuşuna bastı. Telefonu anında açan Rüzgâr'ın sesi sayesinde; beş gündür bir türlü görünmeyen güneşi, bir anda doğmuştu hayatına Sevda'nın. Unutmamıştı onun bugün tatil günü olduğunu.

'Çayı demle' demesiyle kapının çalışı bir oldu. Kim gelmişti acaba? 'Rüzgâr kapat, seni sonra arayacağım' diyerek kapatmıştı elindeki teli. Sonra kapıyı açmıştı.

Önünde, yağmurdan sırılsıklam olmuş, saçlarından sular akan, elinde kocaman pasta kutusuyla yüzüne gülümseyen arkadaşı duruyordu.

Yağmur ona Rüzgâr'ı getirmişti.

Rüzgâr da güneşin sıcaklığını...

19 Temmuz 2017 3-4 dakika 14 öyküsü var.
Yorumlar (1)
  • 7 yıl önce

    Günün öyküsünü ve yazarımızı kutlarızud83eudd20