Sahi Orda Mısın? (2)
Sahi orda mısın? Bu akşam salası verilen sen misin yoksa? Ne zamandan beri salalar akşam veriliyor? Derin bir hüzün kapladı şehrin siluetini. Derin ve ürküten bir sessizlik oldu sonra. Herkes inanamamış gibi birbirlerine baktılar. Yüzlerindeki abuk ifade seni ne kadar sevdiklerinin bir manzarasıydı adeta.
Ölümü sana yakıştıramadılar. ?Her ölüm erken ölümdür? diyen doğru söylemiş aslında. Cenaze namazında devletin tüm erkânı umumiyesi vardı. Herkes sana son görevini ilk ve son kez yapmak için ordaydılar.
Devlet baba acaba hep böyle mi yapardı? Devletin soğuk ve resmi yüzü ilk kez bir beyaz gelinin ardından iki damla gözyaşı döktü. Niye beyaz gelin dedim ki?
Daha sevgilinin lal olmuş yanağına bir izdivaç öpücüğü bile konduramamışken...
Sahi orda mısın? Sizin oralarda da denize girerken kıyafet kontrolü yaparlar mıydı? Şu denizin kenarına güneşlenmek için koydukları şey de; adı neyse, güneşlenmek için sere serpe uzanmışken, görevi denizde boğulanları kurtarmak olan cankurtaranlar, beni de güneşte boğuldu zannederek hastaneye kaldırırlar mıydı?
Hem hastaneye kaldırsalar o gök renkli, göreve yeni başlamış güzel doktor acaba kimin aklından şüphe ederdi?
Peki, özgürce tellendirirken filtresiz sigarayı zaptiyeler Türk Ceza Kanunu'nun 125. maddesi gereğince müebbet hapse mahkûm ederler miydi? ?İç iç bir şey olmaz.? diye azar azar alıştırdığın meret bak başıma ne işler açtı?
Şimdi ben halimi kime arz edeceğim? Hem filtresiz sigara içeceksem tütün sarmalıymışım. Tütün almak için ben bu garip başıma nereye gideceğim. Ha bir de tabaka lazımmış. İçine tütün koymak için. Kime aldırsam acaba...Bir de içine beyaz koymuşsun dediler...
Beyaz derken neden bahsettiler acaba?...
Sahi orda mısın? Orda da sevdikleriyle evlenenler ve evlendikten sonra o sevdiklerini sevmeyenler veya sevgisine hâkim olamayıp delirenler de var mıydı? Ne kadar da uzun cümle oldu. Tekrar söyle desen transkirip getirmem lazım yok yok adı neydi trans...
Her neyse, İngilizce bir sözcüktü bence. O da DOKSAN YEDİ Haçlı Seferi sonucunda Güzel Türkçemizi ihata esnasında kendisine beslenecek bir yer bulmuştu?
Komşuluk konusunda da yabancılık çekmemişti. Dükkânların, mağazaların, arabaların, işyerlerinin, elbiselerin, yiyeceklerin, televizyonların, gazetelerin daha saymayayım hepsi yabacı sözcüklerdi.
YETMİŞ düvelden vardı valla. Geçenlerde arkeologlar Türkçeyi aramaya çıkmışlar.
Sirkecide iki tane akrabanın iki hafta birbirlerini bulamadıkları gibi YİRMİDOKUZ gün aramışlar, bulamamışlar Türkçeyi.
Evladımız, canımız, özümüz meğerse en çok arananlar listesindeymiş. Bulana on milyar dolar İMF Kredisi vereceklermiş. İnsaf ya faizini de düşük tutacaklarmış.
İnanamadım önce sonra siyaset mürekkebi yalamış dostlarıma sordum ?Doğru? dediler.
Gerçekten de borçluymuşuz İMF denilen hatuna. Acaba o da benim gibi sevmeye düşkün birini bulup kendisini allayıp pullayıp satmış mıydı?
Bilinmez ki?
Sahi orda mısın? Bu sıralar arabesk takılıyorum. Bazıları arabeks dese de ben zamana ve zemine göre ikisini de kullanıyorum.
Arabesk takılmamın tek nedeni sensin. Sakın bana öyle aşağılayarak falan da bakma. Yani arabesk parçalardan başka halimi anlayan ve onlardan başka bu kadar etkili ahvalimi sevgiliye sunan yok ki.
Sen ne dinliyorsun...
Yapma ya...
Anlamam mı?
Söylemezsen söyleme.
Öyle hafif müzik, caz maz bilmem ben. Metalcore müzikler mi dinliyorsun!.. Açmaz beni... Ha Laz dersen vardır serde az buçuk ama hakaretvari bir şeyler söylediysen ve anlamadıysan orasını bilemem...
Çok anlattım sana anlaşamayız diye. Hem aramızdaki mesafe de çok uzak. Everestlerin zirveleri kadar uzak. Ama nerededen de bildim Everestlerin dünyanın en büyük dağı olduğunu? Kimseye söylemezsen nerden öğrendiğimi de söylerim.
İstemez mi?
Sen ne istersin ben bilemem ki? Sen bence ne istediğini bilmiyorsun?
Bence ikimizi de mahvediyorsun...
?....Uzadı geceler....Uzadı bu sabah olmuyor....?
Sahi orda mısın? Geçen akşam ilk kez ismini sorduğum gün geldi aklıma... Nasıl da kızarmıştım elma gibi... Heyecanlanmıştım. Adını öğrenmek bile yarım cennete gitmek gibiydi benim için. Saçlarını şöyle bir geriye attıktan sonra: ...demiştin.
Sanki çok ünlü birinin ismini sayıklar gibi. Ya sen ben seni sevdim diye değerlisin. Yoksa senin ne değerin var?
Sen bilmiyor musun Leyla ile Mecnun hikâyesini ya da öğretmediler mi sana:
?Güzelliğin on para etmez bu bendeki aşk olmasa? türküsünü...
Hiç mi Âşık Veysel dinlemiyorsun sen?
Elini sallasan ellisi mi?
Yapma ya!
Hani nerde peki?
Etrafına dön de bir bak1 Benden başka seni seven var mı? Ha gerçek anlamda aşk diyorum. ?Gerçek Aşk? diye geçenlerde elli altıncı kez yayınlanan diziyi izlemdin mi?
Ne!... Dizi de mi izlemiyorsun?
Ya sen nerde yaşıyorsun Allah aşkına? Tamam, bu dizilere Ramazan, Bayram hiç uğramıyor anladım da; içki muhabbetleri de mi seni sarmıyor veya yalancı evlilik ve evcilik oyunları, şişirilmiş ve giydirilmiş yapmacık roller, karakter yokluğunda kalitesizleşmiş aktörler hiç mi açmıyor seni? Bak ağzım bazen de iyi lafa yapıyor.
Benim ki GERÇEK AŞK dedikleri türden. Yakmayan yakan; Sömürmeyen, yücelten; Ölmeyen ve yüzyıllarca yaşayacak türden. Yusuf ile Züleyha misali...
Sahi orda mısın? Geçen sefer sana demiştim; bak yine diyorum. Gelmediğin ve sevmediğin için pişman olacaksın.
Olmaz mısın?
Keşke avuçlarına senin için saydığım iltimaslara prim verseydin?
Keşke gelmemenin ve sevmemenin ?baldıran? zehri içmeye mahkûm edilen bir mahkûmun ölüm fermanı olduğunu bilseydin?
Keşke yüreğimden sürgüne gönderilen sevda çiçeklerinin yavaş yavaş solduğunu görseydin?
Peki...
O zaman gelme...
Saçlarından bir dünya hayal etmiştim
Gözlerine bakınca masumluğundan
Kızıl,
Alevden yapılmış denizde
Senin için mum gibi eriyecektim
Erisem de
Sana olan kavuşma hasretimi
Rüzgârın emrine verecektim
Küllerimiz ikimize kavuşsun diye...