Sakallı 1.Bölüm

Sakallı 1.Bölüm

      

          ‘Kaçın, kaçın sakallı geliyor!’

          Yolun berisinden dizlerini karnına vura vura koşarak gelen çocuğun haykırışı dalları göklere ulaştığı zannedilen heybetli ceviz ağacının dibinde oturan diğer haşarı çocukları harekete geçirdi. Hallerinden anlaşıldığı üzere her birinde tedirginlik, korku ve hezeyan hakimdi. Hatta içlerinde en küçük olanının titreyerek altına işediği eski evinin penceresinden sarkan yaşlı kadının şaşkınlığı tarafından görülmüştü. Çocuk sert toprakta tepinen ayaklarıyla hem ağlıyor hem annesini çağırıyordu.

          'Evet, gelen Sakallı!'

          ‘Bugün biraz erken geldi,’ diye söylendi aralarında en uzun, en çirkin, en çilli olanı ve devam etti: ‘Bugün kaçmayacağız erenler, oturun şöyle.’ Altına işediği görülen çocuk daha sesli yırtınmaya başladı. Çilli olanı elindeki taze ağaç dalından yaptığı sözde sigarasını çocuğa fırlattı. ‘Sidikli,’ diye bağırdı: ‘Sakallı’ya vereceğim seni.’ O sırada ceviz ağacının tepesinde sallandığı görülen başka bir çocuk: ‘İstediği kadar gelsin,’ diyerek meyus bir kahkaha patlattı : ‘Beni burada asla bulamaz.’ Sonra ağaçtan yaş bir ceviz kopardı ve uzun çirkin çilli çocuğa fırlattı. Ceviz çilli çocuğun kafasından sekerek yola doğru yuvarlandı. Darbenin etkisiyle sarsılan uzun çirkin çocuğun çilleri sinirden iyice rengini açtı. Bir hışımla ayağa kalkarak ağaçta sallanan çocuğu tek hamlede yere indirdi. Bir süre hırpaladıktan sonra elinin kana bulandığını önemsemeyerek: ‘Seni de sakallıya vereceğim,’ dedi. Yerde kanlar içinde yüzükoyun yatan çocuk öldüğünün farkında değildi. Her şey bir anda olmuştu.

          ‘Ama neden durdu? Sakallarını gizliyor.’


          O sırada kamyonetiyle oradan geçen hurdacı, çocuğun kanlar içinde yerde yattığını görünce telaşla durdu ve koşarak yanına gitti. ‘Vay başıma gelesice,’ diye homurdana homurdana hemen yanı başına derin bir çukur açtı. Sonra çocuğu dürterek, ‘Kalk oğlum yerine yat, anan baban yok mu senin…’ diye sitem etti. Hurdacının sesini duyan çocuk, yerde biriken kanları arasından süzülerek çukura girdi. Yüzünde kıymetsiz, sahipsiz bir gülümseme vardı. Hurdacı yavaşça üzerini örttü. Çilli, uzun ve çirkin çocuk ortalıkta görünmüyordu. Hurdacı cebinden çıkardığı üzeri katran örtülü horoz şekerlerini çocuklara dağıtırken gözleri az ileride masumca bekleyen ayakları yalın, saçları papaz çocuğa gözü ilişti. Mamur bir ifadeyle çocuğun yanına giderek, eğildi ve kirden arapsaçına dönmüş saçlarını usulca okşadı: ‘Adın nedir senin evladım,’ diye sordu. Tam yere düşmek üzere olan sümüğünü çeken çocuk, ‘Sefer’dir ağabey,’ dedi utangaç bakışlarıyla.

‘Çok korkmuşsun, ’dedi hurdacı.

‘Korktum tabii..’

‘Neden korktun, bakalım.’

‘Sakallı’dan…’

‘Sakallı kim?’

Sefer, rengi belli olmayan parmaklarıyla ileriyi işaret etti:

‘İşte o, geliyor…’

Hurdacı Sefer’in gösterdiği yöne doğru başını yavaşça çevirdi:

‘Ama orada kimse yok…’

‘Ne yani Sakallı yok mu?’

‘Yok Sefer… Ama benim seni götüreceğim yerde hiç yok!’

Hurdacı kirden rengi belli olmayan ellerini sıkıca tuttu Sefer’in..

‘Gel benimle Sefer…’

Sefer, yanındaki diğer çocuklara tek tek göz süzerek vedasını etti ve Hurdacı ile oradan ayrıldı. Hurdacı onu kamyonetinin kasasındaki pastan görünmeyen eğri büğrü demirlerin arasındaki boşluğa koydu. Kamyonet hırıldadı ve siyah dumanını geride kalan çocuklara nispet edermişçesine üfürerek yavaşça oradan ayrıldı. Eğri büğrü demirlerin arasında beliren solgun bir çift göz kamyonet uzaklaştıkça daha da soldu.


...



05 Ağustos 2024 3-4 dakika 11 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar