Sana Geliyorum (2)
Sana geliyorum. Bu sefer sahiden geliyorum. Yağmurların üzerimden vurgun yemiş gibi geçmesi bile engel değil sana gelmeme. Hatta yanardağların lavları önümde bent olsa da yine aşacağım vuslat anının hazzını yeniden yaşamak için. Kararlıyım... Bu sefer o masum yüzünü dünya gözüyle son bir kez de olsa bakmak için geliyorum. Aç kollarını ve yüreğini, bekle... Biliyorsun önceleri darağacına çekilmiş boş ihtimaller kurgusundan kurtulamayan düşüncelerim vardı. Biten isyanımın arkasından kaybedilmiş duygularımı kovalarken, asaletiyle hercümerç olup da, aydınlık ikliminde seyyah olup gezdiğim kelimeler vardı belleğimde... Katılaşmış ve katkılanmış her türden imgenin ve simgenin karşısında, itaatkâr bir köle gibi yapayalnız duruyorlardı beynimde. Yani senin anlayacağın anlamsızdı gidişim ve dönmeyişim... Anlamsızdı sana veda edişim...
........................
Bu itirafım sanadır o yüzden... Kendimi çıkaracak ve kendimle çıkacak dâhileri beklerken; anlaşılamamanın verdiği ızdırapla bir köşede kaderime terk edildiğimi çok sonra anladım. Sevginin ve sevgilinin gurbette uzletle haşır neşir olduğu; soyut ve platonik yaşayışların anlamsızlığını haykırmaya hazırlanan bir füze gibi sapasağlam kınlarında durduğunu bile bile duygularımın beni harekete geçirememesine hayret etmiştim...Duygularım ölmüş müydü? Hala anlayamadım... Oysa Dünya'nın içinde fokur fokur kaynayan kızgın lavlar kadar yakıcıydı hislerim. Titrerdi yokuşta aslan kesilen dizlerim... Şimdi dermansız bu beden sadece benim eserim...
.............................
Evet, aradaki mesafeler aldırmadan sana geliyorum. Mesafeler bizi bizden ayıracak kadar güçlü değiller biliyorum. Biliyorum ki aşk ateşinin, yanık ekin yaprağına dönüştürmediği hiçbir yaralı yürek yoktur. Geç anladığım için kendimi asla affetmeyeceğim. Hâkimden beraatimi istemiyorum. Sana bunları yaşattığım için müebbetimi isteyeceğim... İflah olmaz bu yüreğe terk edilmekten sonra verilebilecek en büyük cezadır bu zaten...
.........................
Otogarlar bende, özlemle hasret arasında fay hattı gibi bir çizgiyi belirtir. Kırılgan, opak ve sınırsız... Zıtlığın ruhunda gezinen duyguların raksı. İstasyonlar, soğuk ve isli yapısıyla bir karabasan. Hele o kulakları tırmalayan gürültü. İstasyon kelimesine özel bir takıntım var. Bana sonu çağrıştırıyor. Belki de ondan dolayı sevmiyorum. Limanlar; gelip ve geçmek, biraz duraklamak, arada nefes almak gibi bir misyon üstlenmiş bende. Gemilerin nazlı nazlı salınışı ve mavinin tüm renklere galebe çalan asaleti de olmasa nasıl katlanırdım bilemem. Gelenlerle gönderilenlerin buluştuğu daha binlerce mekân. Gönderenlerin gözlerinde, sözlerinde ve ellerinde duygularını yansıtan cümleler, heyecanlar, kıpırtılar... Yine bir seher vaktinde, zuhur seremonisinde, mağruba doğru gidiş ve dönüş... Kiminin ki sessiz, sakin ve mütevazı; kimininki de; ?Dönüşüm muhteşem olacak.? cinsten... Evet, aynen böyle olmalı benim dönüşüm. Aynen bu şarkı çalmalı radyodan. Dinlemeli ve ağlamalıyız...
.........................
Sinemi yakan derin bir sessizlik çöktü yüreğime. Hatıralar canlandı sanki bugün gibi. En son vedalaşırken yanağıma kondurduğun o masum öpücük ısıtmıştı donmuş iliklerimi. Yoksa doktor neşter atmadan terki beden eyleyecekti morarmış azalarım... Sallanan ellerinin nasıl bir hüzünle iki yana aktığını hatırlıyorum... Sahi kaç vakit kalakalmıştın orda? Kaç vakit ıslanmıştın bir yaz boyu beklediğimiz Ankara'nın Nisan yağmurlarında. Yanağından süzülen damalar gözyaşları mıydı yoksa? Yoksa zehir soluyan bir beldeyi tüm kirlerinden arındıran her iki yanından bir meleğin tutuğu masum kar taneleri miydi? Gitmeyi kafama koymamın bedelini ödüyorum şimdi. Son kez seni yatıştırmak için söylediğim ?Seni Seviyorum? sözündeki durağanlık gözünden kaçmamıştı. Çok dikkatliydin her zamanki gibi. Bir -de bağlacı kadar masum, bir -ki edatı kadar sahici, -se, -sa eki kadar arzuluydun... O yüzden sana geliyorum... Bu kez son defa...
......................
Saçların engin denizler gibi dalgalansa
?Harman yeri yas yeri? midir türkümüz çalsa
İnleyen tellerde hayaller hayat bulsa
Üşürüm susarım sevgine... Yeter ki duysa
Narin bedenin aşkımızın coşkusuna uysa
Kaybolurdu yalnızlık, kaybolmak buysa
Engeller yıldırmaz, yıkılmak yoksa
Ümit çiçekleri yanağını okşasa
Mazi olmazdı duygularım dünya dursa
Masanın ucunda bir resim... yırt.. konuşmuyorsa...
Abi ne diyelim bilmiyorum ki. Kaleminiz bir harika... Tadı korumuşsunuz. Teşekkürler...👍