Sandalın Çözülemeyen Ölümü
Bir gece mutfaktaki küçük yemek masasının her iki köşesine gelişi güzel iliştirilmiş sandalyelerden birinde otururken, kendini çok eski bir iskeleye kalın bir telle bağlanmış belki iskeleyle beraber eskimiş sandal gibi gördü. Kıyı da kıpırtısızdı.
İskelenin denize uzanan ayaklarından biri tümden kırıktı. Bu nedenle yürüme yüzeyi denize doğru sanki yan yatmış yokuş aşağı duran bir görünümün duyarsızlığı içindeydi. Her hangi bir insan o bağlı sandala binmek istese belki de hemencecik bu fikrinden cayardı.
Gerçi ne iskelenin yürünecek hali ne de sandalın binilecek durumu vardı. İskele ve sandal yılların verdiği acımasız aşınmışlığın sanki kurbanı olmuşlardı.
Kendini bir an yalnızca bir an o sandalın içinde açık denize doğru yüzer vaziyette buldu. Su ölümsü bir kokunun çok hüzünlü durgunluğu içindeyken yüreğinin de atmadığını anlayınca içini saran korku dipteki yosunların, dipten çıkıpta boğazına sarılmalarına benzer bir şeydi. Soluksuz kaldığını hissetti.
Oturduğu yerden masaya ne zaman düştüğü belli olmayan uyuşmuş başıyla irkildi. Düş mü görmüştü yoksa gerçeğin içinde miydi çözemedi? Mutfak penceresinden baktı. Öylesine bir karanlık uzanıyordu ki, tanımını yine karanlığın kendisi yapardı.
Masa da yapayalnız karalanmış bir satır duruyordu. O satırda,
- Bir tek seni kazanmak için bu kadar çok uğraşacağımı bilseydim hiç ama hiç peşine düşmez sana harcadığım zamanı değişik sevgililerin kollarında gül gibi geçirebilirdim.
Karanlığın içinden kulağına sessiziliğin sesi konuştu.
- Aptal sevgilim! Ben senin yarattığın bir düşüm. İnsan yarattığı düşüne nasıl kavuşsun ki? Hele ruhu ve bedeni yoksa! Ereksiz bir düş...Güldürme beni!
İskelede ki sandal, iskelenin öteki sağlam bacağına bağlandığı kalın paslı telini yalnızca o an için sanki tel kopsun sandal özgürlüğüne kavuşsun diye sandala özel bir fırtına çıkmıştı- koparmıştı. Mutfak penceresine koşar gördü kendini. Pencereden süzülüp bir adım ötede kendini bekleyen sandala bindi.
Medya da
- Sayın izleyicilerimiz garip bir intihar olayı yaşanmıştır. İntihar eden kişi on beşinci kattan atlayıp çok feci bir şekilde ölmüştür. Gariplik bundan sonra başlamıştır. Sabah cesedin başına toplanan kalabalık cesetten çok, cesedin hemen yanındaki eski bir sandalla ilgilenmişlerdir. Bu işe çok şaşan bilim adamları taratçular Kur'an çözücüler ve şifreciler çok şaşırmışlardır. Bilimciler ufolarda karar kılmış, maneviyatçılarsa bu Nuh'un can kurtaran sandalına benziyor demişler ama yine de uzun uzun saçlarıyla sakallarıyla oynamışlardır. Tarotçular her zamanki gibi gelecekten bahsetmişler bu dünyanın bir gün batacağını hesaplarına göre o günün de bu gün olacağını söylemişlerdir.
girişteki cümle çok uzun geldi bana.. sanırım 2-3 kısa cümlelerle daha hakim bir giriş yapılabilirdi. iç dünyamızın karanlılığı yaşantımızın yön göstericisidir elbet. düşsel dünyamızın enginliğini sınırlayamadığımız bir zaman akibetimizin yorumunu yapmaya çalışmaları nafile. karanlığa;karamsarlığa,hüzünlerimize gülümsemeyi öğretmeliyiz.
iç dünyanız deniz gibi engin olsun.. dalgalara güvenmeyin sadece zira kıpırtısız değildir kıyılar kıyıya vurmayın..
tebrikler